Tilki Ekrem

59 4 0
                                    


"Ulan Arnavut, adının hakkını ne de güzel veriyorsun. Döktürdükçe döktürüyon. Amma ve lakin, biz birine evlat dediysek zaten bitmiştir. Ona bizden zarar gelmez, ona zarar getirene de bu dünyadan hayır gelmez."

Dayı, bunları derken bir yandan da sırtımı sıvazlıyordu. Dayak yiyeceğimi sanırken övgülere mazhar olmayı hiç mi hiç beklemiyordum.

"Kim ki Kara'yı üzer gitsin kendine öte taraftan yer beğensin. Bu kadar diyorum! Tamam mı Ekrem gardaş?"

Gardiyanın yarım ağız tamam deyişi gözümden kaçmadı. Belli ki o da bana ısınamamıştı. Bu herifle bir gün karşı karşıya gelecektim, biliyordum. Ama o gün bu gün değildi.

"Tamam mı bebeler?" diye bir kez de ortaya sordu sorusunu.

Herkes bu anı bekliyormuşçasına bir ağızdan yanıt verdi.

"Eyvallah Dayı, senin kıymetlin bizim de kıymetlimizdir."

"Neden böyledir peki, bilir misiniz? Neden evlat belledim Kara'yı?"

Kimsenin cevap vermesine mahal bırakmadan konuşmayı sürdürdü. Aslında cevap falan da beklediği yoktu.

"Çünkü özü sözü birdir, sevmediğine yanaşmaz, korksa da doğru bildiğinden şaşmaz. Çıktı karşıma, ne olduğumu kim olduğumu iyi kötü anladığı halde, benden de ölümden de it gibi korktuğu halde lafını dedi. Ha, edebini de bozmadı Allah için. Bana böylesi gerek. Korku silinir evelallah amma hinlik silinmez."

Sustu. Bir an gözlerimin içine baktı, dediklerini anlıyor muyum, belki de bunca övgüyü hak ediyor muyum, diye. Sonra bakışlarını çekmeden sordu. Bu kez bir cevap bekliyordu ama.

"Doğru mu evlat?"

Efsunlu bir adamdı. Sözlerinde, gözlerinde, sigarasının dumanında bile bir büyü vardı insanı çeken. Belki de hayatım boyunca doğru düzgün bir babaya sahip olamayışımın sonucunu yaşıyor, bu kel, bu karanlık adamı, hep kurduğum ama ulaşamadığım o hayalin yerine koymak istiyordum. O gün bunları ayırt edecek durumda değildim. Dedim ya, büyülüydü işte.

"Doğrudur Dayı." dedim tüm samimiyetimle. Ona ilk kez orada, eli omzumda bana güç verirken, daha da önemlisi bana hak verirken "Dayı" dedim. Diğerlerini bilmem amma benim Dayı deyişim başkaydı. O bana nasıl evlat dediyse ben de ona öyle Dayı dedim.

Bir sigara yaktı. Bu kez bana uzatmadı ama. Ben de beklemedim zaten.

"Lan Ekrem gardaş, seni neden çağırdığımı hala diyemedim. Bak hele, şu Arnavut'in hanımına yanlış yapan şerefsizin katili bulunmuş mu, bir haber var mı?"

Birdenbire konunun buraya gelmesi gardiyanı olduğu kadar beni ve diğerlerini de şaşırtmıştı. Dayı'dan ölümüne korkmamın en açık sebebiydi Arnavut'un mahallesindeki katil.

"Yok yeni bir haber Dayı ama bir sorup araştırayım yine de."

"Hayırdır Dayı?" diye sordu Arnavut. "Bir şey mi oldu?"

"Lan yok, bir şey olduğundan değil de birileri hakkımda ileri geri konuşuyormuş Arnavut. Mahpus dört duvar, kimin ne dediğini bulmak da bilmek de zor değil bana."

"Allah Allah," diye şaşkınca tepki verdi gardiyan Ekrem. "Seninle ne alakası var olayın Dayı?"

"Herifi benim öldürttüğüm konuşuluyormuş bazı koğuşlarda. Güya dışarıdaki adamlarıma emir vermişim onlar da indirmişler piçi."

"Dışarıdaki adamların mı?" diye sordu Arnavut. "Senin dışarıda adamların mı var Dayı?"

Sonra Dayı'yla beraber ufak kahkahalar attılar birkaç kez.

"Lan benim dışarıda adamlarım olsa burada Ekrem'den havadis alcaz diye yırtınır mıyım? Her neyse, Ekrem gardaş, sen bu konuyla ilgili bir şeyler öğrenirsen haberimiz olsun tamam mı?"

"Tamamdır Dayı." diyen gardiyan yavaştan yavaştan koğuşu terk etmek için kapıya yöneldi. Çıkarken geriye dönüp hızlıca baktı içeri. Gözleri bir şey arıyor gibiydi. Bakışlarımız buluşunca ne aradığını da anlamış oldum: Beni!

Kimsenin fark etmediği o düşmanca bakışmamız, Dayı'nın tok sesiyle son buldu. Dayı, benden bahsedildiğini duyunca ağırdan almış, kapının ağzında durup beklemişti.Tilki gibi dinliyordu Ekrem.

EsaretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin