Sonunda bitirdim lütfen yazım hatalarını bana bildirin. Herkese keyifli okumalar vote ve yorumlarınızı beklicem bu arada bölüm tam tamına 1540 kelime
Tüylerim diken diken olmuştu. Hemen Ufuk ve diğerlerine haber vermeliydim. Bağırmak için ağzımı açtığım sırada eliyle ağzımı kapattı. Çırpınıp ondan kurtulmaya çalıştım ama çok sıkı tutuyordu. Biraz daha sıksa nefes alamayıp boğulacaktım. En sonunda yenik düştüm ve beni tutmasına izin verdim. Tepinmekten yorulmuştum. Ben nedes nefese kalmışken o elimden kutuyu aldı. Beni bıraknasını umuyordum ama bırakmadı ve yine o soğuk nefesi bu sefer yanağımda hissettim. Bana sessizce fısıldadı.
"Sen bana lazımsın seni bırakamam şimdi akıllı bir kız ol ve karşı koymayı bırak"
O böyle diyince daha çok gıcık oldun ve tüm gücümle ondan kurtulmaya çalıştım. Beni cama doğru sürükledi ve camı açtı. Rüzgar saçlarıma vurunca bu hissi ne kadar da özlediğimi fark ettim. Ama şimdi bunu düşünme sırası değildi. Ne yapıp edio bu adamdan kurtulmalıydım. Ben bunları düşünürken o beni kendine çevirdi. İlk defa onu görüyordum. Siyah dik saçları beyaz bir teni vardı. Gözleri değişik bir griydi. Bakışları o kadar tuhaftıki kendimi garip hissettim. O an o boşluğu fark etmem uzun sürmedi. Ağzımı açtım ve avazım çıktığı kadar bağırdım. Kendine geldiğinde iş işten geçmişti bile. Odanın kapısından ilk önce Ufuk girdi. Adam beni hemen ona çevirdi ve kafamın üstünde bişey tuttu.
"Yaklaşma eğer yaklaşırsan bu karışımı onun kafasına dökerim yavaş yavaş vücudu kurur ve ölür."
Ufuk olduğu yerde dona kaldı.
"Tamam yaklaşmıyorum sadece sakin ol istediğini aldın kızı bırak"
Adam sesli bir şekikde gülmeye başladı.
"Salak çocuk onu dışarı çıkararak zaten bir hata yaptın. Hem istediğimi aldım hem de son safkan büyücüyü yakaladım."
Ardından tuhaf bir işaret yaptı ve odada şimdiye kadar fark etmediğim siyah eşyalar giderek büyüdü ve cadılara dönüştüler. Cadılar Ufuk ve diğerlerine saldırırken ben adamdan kurtulmaya çalışıyordum. Havaya tekmeler savurdum, elini ısırmaya çalıştım ama nafile onlar saldırıya uğrarken ben sadece izliyordum.
Adam beni cama doğru sürükledi ve benle birlikte camdan aşağıya atladı. Sanki aşağıya doğru değil dipsiz karanlık bir çukura doğru düşüyorduk. Karanlıkğa düşerken bilincim yavaşça kapandı.
***
Yüzüme dokunan yumuşak şeyle gözlerimi araladım. En son karanlığı hatırlıyordum daha sonrası yoktu. Ufuğun sesini hatırladım birini ikna etmeye çalışıyordu ve bir anda tüm olanlar zihnime hücum etmeye başladı. Olamaz hepsi orada kalmıştı ve bir sürü cadı vardı. Hemen olduğum yerden doğruldum. Yanımda beyaz mor gözlü bir kedi vardı ve bana şirince miyavlıyordu. Tüylerinin arasında bir çizgi halinde lacivert bir çizgi deseni vardı. Bana hala dokunmasından onun beni uyandırdığını anladım. O an bir yatak odasında olduğumu fark ettim. Tozlu bir halının üstündeydim ve az ilerisinde kocaman mor bir yatak vardı. Ayağa kalktım ve etrafı incelemeye başladım. Yatağın biraz daha kenarında bir dolap vardı. Duvarlar taştandı ve eski gibiydi. Sanki şato duvarları gibi. Pencerenin yanına gidip aşağıya baktım. Geceydi ve aşağısı karanlıktı ama yüksek bir yerde olduğum gayet iyi anlaşılıyordu.
Arkamdaki kapının çarpılma sesini duyunca irkilerek arkama baktım. Ah bu bir kabus olmalı çünkü Meka bana sırıtarak bakıyordu.
"Sen" dedim hayretle ve birazda öfkeyle. Sırıtmaya devam etti.
"Seni öldüremedim pis büyücü şimdi bunu bir kenara bırak gidiyoruz" dedi ve kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Kapının önüne gelince iki cadı beni onun elinden alıp kollarımdan tuttular ve sürüklemeye başladılar. Uzun bir koridoru geçtik ve kenardan döndük. Geniş bir koridora çıkmıştık. Onların elinden kurtulmam gerekiyordu. Gözüme diğerlerinden farklı olan bir kapı ilişti. Zaten oraya doğru ilerliyorduk. Eğer onlardan kurtulabilirsem oraya kendimi kilitlerdim ve hava kontrolü denemeleri yapar en sonunda pencereden kaçardım. Kollarımdan tutan cadılara baktım. İkiside sıska ve çelimsizdi. Ani bir hareketle birinin ayağına basarken diğerine bir yumruk geçirdim. O sırada arkasına dönen Mekaya bir tekme atıp yere devirdim. Vakiy kaybetmeden o kapıya ilerledim ve açtığım gibi arkamdan kapattım ve kapıya yaslandım. Açamasınlar diye kapıya baskı uyguluyordum ta ki biri kolumdan tutup beni geri çekene kadar. O tanıdık ses kulağımda yankılanırken bu girişimimin başarısız olduğunu anladım.
"Meka ne demek bu?"
Meka sus pus olmuş başını öne eğmişti.
"Efendim şey" diyebildi sadece. Efendim dediğine göre bu adam cadıların başkanı olmalıydı. Kolumu adamdan kurtarmaya çalışırken onun umrunda bile değildim. Ayakta dikilmiş onları azarlıyordu ve kolumu tutan eli bir santim bile kıbırdamamıştı.
Cadıları gönderdikten sonra bana döndü. İlerdeki koltuğu işaret ederek
"Şimdi oraya otur lütfen"
İtiraz etmenin bir anlamı yoktu bu yüzden gösterdiği yere gidip yavaşça oturdum. Zaten bir ofis şeklinde düzenlenmiş bir odaydı. Kendi koltuğunun önünde siyah bir masa kenarlarında da beyaz koltuklar vardı. Masaya en yakın koltuğu işaret etmişti. Oturduktan sonra oda gelip koltuğuna yerleşti ve kolunu masaya koyup çenesini kolunun üstüne koydu. Sonra da bana öylece bakmaya başladı. Ben de ona bakmamak için kafamı eğdim ve yere bakmaya başladım. Arada göz ucuyla ona bakıyordum tetikte olmalıydım. Pozisyonunu koruyup sadece bana bakıyor ve sırıtıyordu. Bir süre öylece durduk. Dakikalar bana yıllar gibi geliyordu çünkü korkuyordum. En sonunda bu tuhaf sessizlik onun konuşmasıyla bıçak gibi kesildi.
"Adın ne?"
Sessizliğimi korudum
"Bana bak"
Ona bakmadım
"Sana bana bak dedim" dedi bağırarak. Az önceki sakin adam böyle bağırınca istemsizce irkildim. Yavaşça kafamı kaldırdım ve ona baktım. Gözleri çok tuhaf bakıyordu. Sanki kafamın içine girmiş gibiydi. Sanırım öyleydi. Kafamı çevirdim.
"Buna izin veremem"
"Bir büyücü olduğun çok belli zihnin beni hemen fark ediyo"
Ona ölümcül bir bakış fırlattım. Benim kafama girmeye ceasaret etmişti. Konuşmaya devam etti.
"Adın Yonca değil mi?"
Sessizlik
"Neden benimle konuşmuyorsun?"
Yine sessizlik. Ama bu sefer adam ayağa kalktı ve masaya sert bir yumruk attı. Korkmadım değil ama bunu ustalıkla gizledim.
"Cevap ver"
Sessizliğimi korumaya devam ediyordum. Buradan acilen çıkmam gerekiyordu. Sonra da Ufuk ve diğerlerini bulmalıydım. Bunu düşünürken yere baktığın için ancak önüme geldiği zaman adamı fark ettim. Tam kaçacakken beni kolumdan tutup kaldırdı.
"Beni sinirlendiriyorsun"
Ona nefretle bakıyordum. Çok yakınımdaydı ve kollarımı tutan ellerini kolumu acıtıcak şekilde sıkıyordu. İşte o an iç güdülerim uyanmaya başladı. Kontrol edebilirdim ama bıraktım. Gözlerimin rengi muhtemelen değişmişti bu yüzden az önceki sinirli yüzü değişmeye başladı. İşte bu kısmı seviyordum. Bana fazla yaklaştığı için yüzü yakındaydı bende ona bir kafa attım. Affalayıp geriye sendeleyince kollarımıda bıraktı. O boşluktan yararlanıp karnına bir tekme savurdum. Gürültüyle yere düştü. Tam devam edicektim ki içeriye cadılar daldı ve beni tuttular. Aslında onları kolayca atlatabilirdim ama çıkışı bilmiyordum. Hem bu şatoyu öğrenirsem her hangi bir saldırıda karşılık verebilirdik. Sonuçta onlar benim düşmanımdı ve düşmanımın yerini öğrenmeliydim. Cadılar beni sürükleye sürükleye bir zindana getirdiler ve içeriye poşet gibi fırlattılar. Kapıyı kapatırken ikiside sıtıyordu. Arkalarından bir küfür savurdum. Harika düzgün bir duvar örememişler ve onun yerine parmaklık koymuşlardı. Şimdi her gelen beni görebilirdi. O odaya beni geri götürselerdi daha iyi olurdu. En azından hava üzerine çalışabilirdim. Burada oturup ne yapacağımı düşünmeye başladım.
-Ufuk-
Cadıların icabına bakmıştık ama Yonca gitmişti. Onu götürmüşlerdi. Onu koruyamamıştım. Benim türümden olan tek kişiyi koruyamamıştım. Melez olsam bile yine büyücülük kanı taşıyordum. Pencereden aşağıya baktım ama sokak bomboştu. Yorgunlukla yere çöktüm ve insana dönüşmeye başladım. Omzuma bir el dokundu. Kafamı kaldırıp ona baktım. Yavuz abi biraz endişeli bir şekilde bana bakıyordu.
"Sanırın nereye gittiklerini biliyorum ama hızlı olmalıyız yoksa ana şatoya geçiş yaparlar"
İçimede bir umut doğdu. Yavuz abinin bana uzattığı elini tuttum. Başarabilirdim onu kurtarabilirdim.
Gece olmuştu ve biz şatoyu gözlüyorduk.
"İşte burası"dedi Yavuz abi. Hemen bir plan yaptık. Bu gece kaybettiğim şeyi geri alıcaktım.
-Yonca-
Sıkıntıdan sert zemine oturup tavanı seyretmeye başladım. Biraz sonra iki kişinin güldüğünü duydum. Kafamı kapı tarafına çevirince o iki kızı gördüm. Lanet olsun bunlar Sıla ve Şevvalden başkası değildi.
"Noldu güçlü büyücü yakalandın mı?"dedi Şevval. Sonra ikisi birden güldüler.
"İhanet ettiniz bunun bedelini ödiceksiniz"
"Gerçekten mi? Kim yapıcak bunu sen mi ordan mı?" dedi Sıla ve yine gülmeye başladılar. Elimle ateş çıkardım ve koluma yaydım. Ateşi demire deydirince demir ısınıp yumuşamaya başladı. Demiri eğip dışarıya bir yumruk savurunca ikiside korkuyla geri çekildi. Koridorun başından kalın bir ses yankılandı.
"Sıla Şevval ölmek istemiyorsanız onu öfkelendirmeyin" Bu o adamdı. Elimi geri çektin ve sallayıp ateşi söndürdüm. Sonra da köşeye gidip oturdum ve onları izlemeye başladım. Adam ve yanında iki cadı geldiler ve Sıla ve Şevvali gönderdiler. Adam bana bakarak sırıtmaya başladı.
"Onu odaya götürün ve kilitleyin. Ben birazdan dönücem"
Kapıyı açıp beni kaldırdıklarında hiç direnmedim. Bu sefer her şeyin siyah beyaz olduğu bir odaya getirdiler ve kapıyı kilitlediler. Yerler ve duvarlar beyazdı. Kocaman bir yatak vardı ve siyahtı. Pencereden bir tıkırtı duyunca o tarafa baktım. Pencereye doğru yaklaştım ve camı açtım. Şiddetli bir rüzgar esti bu yüzden geriye doğru sendeledim. Arkamdan bir kadın sesi geldi. O tarafa dönünce her halinden cadı olduğu anlaşılan güzel bir kadın gördüm. Öbür cadılar gibi çirkin değildi gerçekten güzel bir kadındı. Elinde bugün beni uyandıran kedi ve çantam vardı. Kediyi çantama koydu ve bana verdi.
"Onu buradan götür lütfen"
"Ama?"
"Sus sadece görevimi yapıyorum onu buradan götür zamanı gelince öğrenirsin"
Kapının sesi gelince yeniden şiddetli bir rüzgar esti ve kadın kayboldu. Çantamı kapıya yakın bir yere bıraktım ve kapıya bakmaya başladım. Biraz sonra içeri o adam girdi.
"Nasılsın?"dedi kapıyı kapatıp kilitlerken.
"Neden beni buraya getirdin?"
"Vayy artık konuşuyorsun" dedi dolaplardan birine yönelmişti. Dolaptan bir tişört çıkarırken konuşmaya devam etti.
"Seni neden öldürmedim biliyor musun?"
O sırada üstündeki ceketi ve ardından kazağını çıkardı. Çok utanmıştım bu yüzden hemen arkamı döndüm. Arkamdan sesli bir kahkaha attı.
"Çünküü" dedi sesi biraz daha yakından geliyordu. Birden arkamdan bana sarıldı. Üstüne çıkardığı kısa kollu tişörtü giymişti. Nefes alış verişini hissediyordum. Çenesini omzuma koydu. Beni tutan ellerine bakıyordum. Bir şey dikkatimi çekmişti. Kolunu tuttum ve çevirdim. İşte gözümün önünde duruyordu. Lacivert büyücülük işareti safkanlarınki lacivert olurdu. Kulağıma eğildi ve fısıldadı.
"Anladın mı küçük kız
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü(Tamirde :D)
FantasyÇok mutlu bir hayatım vardı. Hayatım bir anda karardı Önce annem ve babam öldü Sonra kasabaya taşındık Herşey o şatoyu görmemle başladı Ben dünyadaki son büyücüydüm