Merbabalar herkese yeni bir bölüm daha yorum ve votelerinizi bekliyorum iyi okumalar :):)
Mobius Melez Türü: Bir melez genelde iki tür barındırırken bu melez türü dört türü barındırır. Diğer melezler gibi onlarda ırkların güçlerinin tamamını kontrol edemezler. Bir kısmını sadece.
-Ufuk-
En son hatırladığım şey Yonca'nın gözlerini kocaman açmış korkuyla bana bakmasıydı. Sonra sırtımda muthiş bir acı hisettim. Herşey karanlığa gömüldü birden.
Gözlerimi açtığımda Yoncayı görmeyi hiç beklemiyordum hemde bu şekilde. Çok korkunç gözüküyordu. Gözleri kızarmış ve altından kan akıyordu. Ağzının bir köşesinden kan sızmış yüzü çizikler içindeydi. Bana o halde bile gülümsemişti. Hızla kalkıp onu dürtmeye başladım uyansın diye ama uyanmıyordu. O arada Mert ve çocuk yanımıza geldi. Onu daha hızlı dürtmeye başladım ama uyanmıyordu. Mert kollarımdan tutup beni geri çekti. Ayakkarımı yere sürerek ona engel olmaya çalıştım ama güçlüydü.
"Yoncaa!" diye bağırdım ama sesi çıkmamıştı.
"Yaşam enerjisi çok az" dedi çocuk iki parmağını elmacık kemiklerinin arasına koyarak.
"Ne diyorsun sen?" dedi şaşkınlıkla. Kafasını kaldırıp bana baktı.
"Onu uzaklaştır ikinci ayini başlatıcam" dedi Mert'e. Mert beni sürükleye sürükleye bir ağacın altına getirdi. Bu arada çocuk eliyle toprağa birşeyler çiziyordu.
"Ne oldu ona?" diye sordum Mert'e. Hala beni tutuyordu.
"Seni kurtardı" dedi. Şaşkınlıkla gözümü açtım.
"Bana ne oldu peki?"
"Yonca seni uyarmaya çalıştı ama çok geçti. Arkadan bir ruh sana pençelerini geçirdi" Gözlerim daha da büyüdü. Devam etti.
"Ordan kaçıp buraya geldik. Ölücektin. Sonra şu çocuk" Başıyla sarı saçlı çocuğu işaret etti.
"Seni kurtarabileceğini söyledi. Yonca sana kendi yaşam enerjisini verdi"
Şaşkınlıkta dilimi yutucaktım.
"Neden izin verdin?" dedim bir kez daha çırpınarak. Ağzını açıp birşey söyleyecekken çocuğun sesi yüzünden durdu. İkimizde ona baktık. Elini havaya kaldırmış bağırıyordu.
"Ona gücünden bahşet" diye bağırdı ve çizdiği yerler birden sarı sarı parlamaya başladı. Geri çekilip koşarak yanımıza geldi.
"Sarı çizgilerden uzak durun" dedi. Yonca'nın karnında bir zizak ışıldadı. Neler oluyordu? Bu çocuk ne yapıyordu? Merak ve korkuyla olanları izlemeye başladım. Yonca'nın saçları beyazlamaya başladı. Aynı anda tenide beyazlıyordu.
"Ne yaptın ona?" dedim korkuyla. Çocuk bana ciddi bir bakış attı.
"Onu kurtarıyorum"
"Heryeri beyazlıyo bunun neresi kurtarmak?" Bana kaşlarını çatarak baktı.
"Bu büyücülerin gerçek görünümüdür. Sonradan etrafa uyum sağlamak için böyle oldular. Ama aslında safkanların hepsi böyledir. Ama melezleri bilmiyorum."
Bunların hiçbirini bilmiyordum. Şu Mert beni bir türlü bırakmıyordu. Biraz daha çırpındım ama nafileydi. Yorgunlukla oturdum ve olanları izlemeye başladım. Çocuğun çizdiği çemberin etrafından sarı çizgiler ağaçlara doğru ilerledi. Bir tanesi yanımdan geçmişti ve anında yorgunluk hissetmiştim. Sonra Mert beni ondan uzaklaştırdı. Çocuk ve Mert konuşuyordu. Çocuk:
"Bak şimdi böyle bir ayinle yaşam enerjisi toplanır. Şu sarı çizgileri görüyor musun? Ağaçların orada duran. Dikkat ettiysen sarı çizgilerin üstünde sarı sarı parlayan toz taneleri var." dedi ağaçlardan birini göstererek.
"Evet gördüm"
"İşte onlar ağaçlardan emilen yaşam enerjisi. Annemin üstüne bakarsan onunda üstünde beyaz ışıldıyan toz taneleri var. Onlardan sarıların dönüşmüş hali. Bu ayin sayesinde yakınlarda bulduğu canlılardan yaşam enerjisi emer"
"Vay canına" dedi Mert hayretle.
Demek öyleydi. Yoncaya dikkatle baktım. Yüzünden akan kanlar beyazlığın üstünde leke gibi duruyordu. Biraz daha bakınca gözlerinin açık olduğunu farkettim. Birden acıyla bağırdı ve ani bir refleksle doğrulup geri düştü. Ağzının diğer yanından da bir kızıllık oluştu. Bu kandı. Mert ani korkuyla beni bıraktı. Hemen ayağa kalkıp çocuğun yakasına yapıştım.
"Neden bağırdı?"
Ve bir kez daha acıyla bağırdı. Onu bıraktım ve Yoncaya baktım. Ama ona yaklaşamazdım. Çocuk zorlukla nefes aldı.
"Biri yaşam bağlarını koparıyor. Yani ağaçlarda biten sarı çizgiler"
Hemen etrafa baktım. Kopan bağların çemberdeki yeri kızıllığa büründü.
Ben onlara bakınırken arkadan Mert'in sesi geldi.
"Lanet olsun şuraya bakın"
İkimizde onun işaret ettiği yere baktık. Ormanın içinden gri birşey bize doğru geliyordu. Elinde de birşey sürüklüyordu. Biraz daha yaklaşınca şaşkınlıktan bayılıcaktım. Bir lanetli ruh nasıl olurda ruhlar bölgesinden çıkabilir? O farklı bir ruhdu bu her halinden belliydi.
"Lara" dedi çocuk arkadan öfkeyle. Lara elinde büyük bir kılıç sürüklüyordu. Yere sürtülen kılıç da üstünden geçen bağları koparıyordu. Her bağ koptukça Yonca acı içinde bağırıyordu. Buna izin veremezdim. Yonca her bağırdığında içimdeki öfke daha da büyüdü. Zaten herşey bu kız yüzünden olmuştu. Yonca'nın bu halde olmasının sebebi oydu. Benimde kendi kılıcımı çıkarmam gerekiyordu. Elimi havaya kaldırdım ve şu sözleri söyledim:
"Şimşeğin kılıcı bana gel"
Lara birden durdu. Mert ve çocuk ise şaşkınlıktan ağızları açık kalmıştı. Elimin etrafında şimşek çaktı ve tüm bedenime yayıldı. Bedenime yayılan şimşek benim zırhımı oluşturdu. Zırhımın renkleri fırtınalı bir havanın renklerinden oluşurdu. Elimde kılıcın kabzası oluştu. Ardından kararmış bulut renginde kılıç oluşurdu. Hızı kullandım ve kızın arkasına geçtim. Hemen kılıcı boğazına dayadım.
"Benim seninle işim yok. Bir mobiusa zaten bulaşmam"
"Bulaştın bile yerde yatan kızı görüyor musun? O senin yüzünden o halde."
"Ufuk" dedi çocuk bağırarak. İkimzde ona baktık.
"Bu benim hesabım sen Yoncayı al ve uzaklaş birazdan buraya cadılar gelicek seni bu halde görmesinler"
Çocuk doğru söylüyordu. Kılıcımı ondan çekip Yonca'nın yanına geldim. Onu kaldırdığımda ona bağlı bir bağ vardı. Çocuğa baktım.
"Ah unutmuşum" dedi ve yanımıza geldi. Yoncayı yere bıraktım. İki parmağını birleştirdi ve Yonca'nın üzerinde gezdirdi. Çemberde dahil olmak üzeri tüm çizgilerin ışıkları söndü. Ben Yoncayı alırken çocuk benim omzuma elini koydu.
"Senin mobius türü bir melez olduğunu biliyordum. Şu belayı atlattıktan sonra konuşalım"
Küçük çocuğa bak sen nasılda olgun konuşuyo diye içimden geçidim. Sadece başımı salladım ve ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladım. Ama beklenmedik bir şekilde durdum. Yonca gözlerini açmıştı. Gözleri koyu mor rengini almıştı.
"Beni arkaya döndür" dedi tuhaf bir şekilde. Onu döndürdüm, arkadakiler şaşkınca bakıyordu. Yonca sarkan elini güçlükle kaldırdı ve ruh kıza doğrulttu. Ruh kız birden bağırmaya başladı. Yonca parmağının biriyle zikzak şekli yaptı. Ruh kız bir kez daha acıyka inledi ve alnını tuttu. Alnında yeşil bir zikzak çizilmişti. Yonca sırıttı ve gözlerini tekrardan kapattı.
"Gidin" dedi Mert.
Biraz şaşkınlıkla yoluma devam ettim.Işıklar sönmüştü ama Yonca hala beyazdı ve ışık saçıyordu. Benimde üstümdeki zırhı kimse görmeden çıkarmam gerekiyordu. İlerledikçe hareket ve konuşma sesleri duyuyordum. Bunlar muhtemelen cadılardı. Yoncayı bir yere bıraktım ve "Koybol" dedim. Zırhım bir anda toz zerreciklerine dönüştü. Sesler daha da yaklaşıyordu. Bir yere saklanmalıydık. Etrafa bakındım. Boş bir ağaç kavuğu görünüyordu. Yoncayı alıp oraya girdim. Önce görünmezlik büyüsü yaptım. Ama ışık yüzünden o adamın dikkatini çekebilirdik. Pelerinimin uclarını bir araya getirip Yonca'nın üstünü örttüm. En azından ışığın büyük bir bölümü kapanıyordu. Kurtadam iç güdülerime göre yarım saate varmaz buradan geçeceklerdi. Tahminimde doğru tuttu. Bir 15-20 dakika sonra hışırtıları konuşmaları ve ayak seslerini kendi kulağımla duymaya başladım. Cadılar bir birleriyle dedikodu yapıyorlardı. İşin doğrusu bu kadar bilgiyi nasıl elde ediyorları. Kurtadam özelliği taşımanın kötü bir yanıda kulaklarının çok hassas olmasıdır. Yüzlerce cadının sesini duyuyordum. Çok saçma gereksiz ve iğrenç şeyler konuşuyorlardı. En sonunda sesler uzaklaşmaya başladı. Bende bir oh çektim. Ama daha herkes gitmemişti. Emin olmak içim beklemeye başladım. Dakikalar hızla geçiyordu ve ses duymadıkça daha da rahatlıyordum. En sonunda bir kıpırtı dahi duyulmaz oldu. Kuşların sesleri ve rüzgarın ağaçların yapraklarınk sallamasından başka bir ses duyulmaz oldu. Artık gidebilirdik. Yoncayla birlikte kavuktan çıktık. Etrafı hızlıca kolaçan ettim. Kimse yoktu tek birşey dışında. O az önce orada değildi.
"Ah lanet olsun ne işin var burada?"
Adam sırıttı.
"Biliyor musun? Bir büyücü olarak sizi fark etmek çok kolay"
"Ne istiyorsun?"
"Sence"
"Yüzükleri ve Yoncayı sana veremem"
Adamın yüzü birden ekşidi.
"Şimdi fark ettimde o neden gerçek halde. Enerjisi çok az ve iç kanaması var"
Adam ciddi görünüyordu.
"Acele et ve onu yatır" dedi adam bize doğru koşarak. Bir an tereddüt ettim.
"Sana neden güvenim?"
"Bana bak çocuk kız ölücek. Muhtemelen enerji ayini yaptınız ve bağlar zarar gördü. Bu yüzden iç kanaması var"
Bilmişti yaptığımız herşeyi bilmişti. Yoncayı yere yatırdım. Kafamı kaldırdığımda adamında beyaz olduğunu gördüm. Elini Yonca'nın üstünde gezdirdi ve sonra havaya kaldırdı. Yonca'nın mavi bir figürü yukarı yükseldi. İç organları gözüküyordu yalnız. Sessizce küfür ettim. Adam elinde bir bezle bir noktayı silmeye başladı. Onu dikkatle izliyordum. Bez bir süre sonra tamamen kırmızı olmuştu. Bir bez daha aldı ve silmeye devam etti. En sonunda yerde üç tane bez vardı ve dördüncü bez fazla kirlenmemişti. Adam figürü geri Yonca'nın üstünr indirdi ve az önce bezle sildiği noktaya dokundu. Dokunduğu yerin etrafında damarlar gözükmeye başlamıştı. Damarlar ışıldadı ve sarı hale geldi. Bu arada adama bakınca yüzünde kesikler oluşmaya başladığını gördüm. Etrafıma bakımca daha da şaşırdım. Etrafımızda bir daire vardı ve parlıyordu. Tam ortadan bir zikzak geçiyordu.
"Onu kaldır ve mümkünse sarı yerlerden uzak tut"
Yoncayı narince kaldırdım ve uzaklaştım. Çemberin etrafından sarı çizgiler ağaçlara ilerledi. Galiba enerjisini Yoncaya vermişti ve şimidi de enerji topluyordu. Onu hayretle izlerken Yonca ayılmaya başlamıştı. Gözlerini aniden açınca korktum. Koyu mor gözleri bana ifadesizce bakıyordu.
"Beni yere indirir misin?" dedi.
Dediğini hemen yaptım ve onu indirdim. Nick'e döndü ve omzuna kadar çıplak olan kolunu diğer omzunun üztübe koyup zafer işareti yaptı.
"Teşekkür ederim. Büyü konseyi senin cezanı benim bereceğimi söyledi ama şu anda bu uygun değil halletmem gereken bir iş var " dedi ve kolunı indirip bana döndü.
"Ufuk hadi gidelim" dedi. Tuhaf davranıyordu. Elinde yeşil bir zikzak işareti belirdi ve oramanın içine doğru bir lazer göründü. O koşmaya başlayınca bende arkasından koşmaya başladım. Geldiğimiz yoldan geri dönüyorduk. Umarım hiçbir cadıyla karşılaşmayız diye düşündüm ama muhtemelen birsürü cadıyla karşılaşacaktık. Bir saat önce geçmiştik buralardan. Ama hiçbir cadıyla karşılaşmadık ve geldiğimiz yoldan geri Mert ve çocuğun yanına geldik. Gördüğümüz manzara hiç de iç açıcı değildi. Mert yerde kanlar içinde yatıyordu. Çocuk ise yerdeydi ve ruh kız ayağını onun sırtına koymuş basıtırıyor bir yandan da gülüyordu. Çocuğun kanlı ve şişmiş suratı bize yardım dilercesine baktı ve birşey mırıldandı. "Anne" dedmişti küçük çocuk. Yonca'nın öfkesi yüzünden okunuyordu. Hızı kullandı ve kıza bir tekme attı. Kız neye uğradığına şaşırmış bir vaziyette yerden kalkmaya çalıştı. Hemen gidip çocuğu kaldırdım ve bir ağaca yasladım. Bana gülümsedi. Mert'in yanına koştum. Allah'a şükür yaşıyordu.
"Sen nasıl bu anı bozarsın. Ben bu anı yıllardır bekliyordum"
"Kes sesini. Büyü konseyi kararını verdi senin"
Kızın yüzü bir anda düştü. Yonca devam etti.
"Büyücü olmayı hak etmiyorsun"
"Hayır"
"Malesef" dedi ve parmağını havaya kaldırdı. Ruh kız birden yükseldi. Yonca diğer parmağınıda kaldırınca kız acı içinde bir kez daha bağırdı ve içinden beyaz bir top çıktı. Yonca bize döndü.
"Kusura bakma ama bir emici olarak sana büyücülerin güçlerinin emilmesi yasaklanmıştı"
"Anlıyorum" dedi çocuk. Yonca onunda içinden bir top çıkarı. Ama o bağırmadı. Havada iki top birleşti ve büyük bir ışık etrafı saydı. Yonca bu kez bana döndü.
"Konsey bu gücü sana verdi" dedi.
Top bana geldi ve içime girdi. Bir serinlik hissettim. Acayip derecede enerjik hissettim kendimi. Gözlerimin önü beyazdan başka birşey görmüyordu. Birden etraf yeniden görünmeye başladı. Oh çok şükür diye mırıldandım ve elimi yüzümde gezdirdim. Ama tuhaf olan elim beyazdı. Hemen kolumu açtım. Tamamı beyazdı ve kolumdaki büyücülük simgesi lacivert olmuştu. Diğer ırkların simgeleride gözüküyordu. Dört ırkında simgesinin rengi değişmişti. Artık dört ırkın tamamını taşıyordum. Bu güç büyücülerinkinden bile fazlaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü(Tamirde :D)
FantasyÇok mutlu bir hayatım vardı. Hayatım bir anda karardı Önce annem ve babam öldü Sonra kasabaya taşındık Herşey o şatoyu görmemle başladı Ben dünyadaki son büyücüydüm