İşte yeni bir bölüm umarım uzun olmuştur. Keyifli okumalar yazım yanlışlarımı bildirin lütfen. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. :):):)
Duyuyor musun?
İç güdülerim yeniden harekete geçti. Neyi duymam gerekiyordu?
Yağmurun sesini
Biraz dinledikten sonra duymaya başladım. Yağmur tanelerine bakınca yere düştüğünü görüyordum ve düşerken çıkardığı ses kulaklarımı dolduruyordu.
İşte bak ortam müsait olmasa bile duyabilirsin bu senin yeteneğin devam et gökyüzüne bak bulutlara ulaşmayı dene
Dinlemeye devam ettim. Herşey yavaş çekimde akıyordu yukarıya bulutlara doğru kafamı çevirdim. O an bir şimşek çaktı ve gök gürledi. Sanki etrafta kimse yoktu tek başımaydım. Serin rüzgar esiyor saçlarımı havalandırıyordu. Rüzgarın serinliğini yüzümde hatta saç diplerime kadar hissettim. Çok güzel bir duygu veriyordu bu serinlik. Sanki sıcaktan baygınlaşmışım da bir anda gelen serinlikle kendine gelmiş gibi hissettim. Yukarı bakınca bulutlara yaklaşmaya başlamıştım. Bulutların üstüne çıkınca etraf aydınlanmıştı. Onları karıştırmam gerekiyordu ama nasıl?
Tereddütle elimi bir buluta uzattım. Elimde soğukluk hissediyordum. Elimdeki soğukluğu hissetmesem hava derdim çünkü bulutlar gaz kümeleriydi. Elimi bir ileri bir geri sallamaya başladım. Aşağıdan hafif bir gök gürlemesi sesi geldi. Bulutların içüne girince aynı soğukluğu bedenimde hissettim. Bir oraya bir buraya giderek karıştırmaya başladım. Aşağıdan gelen gök gürleme sesleri artmaya başladı. Daha hızlı ve daha çabuk yapmaya başladım. Ses arttı. En sonunda tam yanımda yıldırımı gördüm.
Onunla konuşmayı dene uygun bir dille söylersen her çağırdığında gelir
Yıldırım bir ışık demetiydi. Ona doğru yaklaşınca ışıklar arasında hafif bir kıpırtı oldu.
"Merhaba"
Bu sefer ışıklar arasındaki kıpırtı arttı.
"Merhaba" diye bir ses geldi.
İnce bir sesti ama kız sesi gibi değil erkek sesine benziyordu. Yani tuhaf bir sesti.
"Şey sana ihtiyacım var bana yardım eder misin?"
Işıklarda yine bir kıpırtı oldu.
"Nazik bir kızsın beni çağırırsan sana yardımcı olurum"
"Seni nasıl çağırıcam"
"Her büyücü için şifreli bir söz oluştururuz biraz bekler misin?"
"Olur" dedim ve beklemeye başladım. Işıklar değişip duruyordu. Bir süre bekledim. O ara aşağıda neler olduğunu merak ediyordum.
Aşağıda zaman durdu
İç güdülerim bana yine cevap vermişti.
Işıkların değişimi durmuş yine o ses yankılandı.
"Rakib de bu bir çeşit angramdır. Harflerinde kibar kelimesi oluşur bize karşı kibardın"
"Teşekkür ederim" dedikten sonra aniden aşağıya düşmeye başladım. Rüzgar çok güçlüydü bu yüzden uçuşan saçlarım yüzümü kırbaçlıyor canımı acıtıyordu. Bulutların arasından titreye titreye geçtim. Aşağıda yağmur yağıyordu. Yağmur damlaları yüzüme çarpıyordu. Gözüme girmesin diye gözlerimi kapattım. Yere yakın düşüp ölücem zannettim ama yavaşladım ve tüy gibi yere yavaşça indim. Herkes donmuştu sanki. Yağmur kesildi ve iç güdülerim konuşmaya başladı.
Bedenin orda onun yanına git ve ona dokun
Biraz daha bakınca yerde oturan beni gördüm. Saçlarım ıslaktı ve yorgun görünüyordum. Hasta olucam bu yağmurdan sonra diye içimden geçirdim. Ona dokununca büyük bir ışık etrafı sardı. Gözlerim kamaştığı için gözlerimi kapattım. Açtığımda hayat devam ediyordu. Adam bağırmaya devam etti.
"Kararını ver"
Kendimden emin bir şekilde ayağa kalktım. Şaşkın bir şekilde bana baktı. Elimi yukarı kaldırdım ve piskopat bir sırıtışla "Rakib" diye bağırdım. Şiddetli bir rüzgar esti ve saçlarımı uçuşturdu. Yukardan büyük bir gürültü geldi aynı anda adamda elinde tuttuğu yıldırımı bana doğrulttu. Yukardan şerit halinde yıldırım elime geldiği anda ona doğrulttum ve iki yıldırım çarpıştı. Çıkan enerjiden saçlarım uçuşuyordu. Yıldırımı bana yaklaştırdığında bende ona yaklaştırdım ve büyük bir gürültü ve ışık çıktı. O sırada Ufuk yanıma yaklaşmıştı. Ona bağırarak
"Yüzükler yukardaa beyaz ve siyah bir oda var onu bul etrafta büyü var büyü bozulduğunda sadece tahta bir parke var onu aç içinde"
" Seni burada bırakamam"
"Dediğimi yap ben yanınıza gelirim"
Bana dahada yaklaştı
"Seni bırakmicam"
Sertçe bağırdım. İlk defa büyüdüğümü hissetmiştim
"Git ve dediğimi yap acele ettt"
Bana son kez bakıp koşarak uzaklaştı. Önüme döndüm adam sırıtıyordu.
"Niye sırıtıyosun lan?"
"Senin aptalığına"
Yıldırımı biraz daha yaklaştırdı bende ona yaklaştırdım. Benim yaklaştırmamla büyük bir gürültü ve ışık ortaya çıktı. Enerji yüzünden geriye savruldum ve sertçe yere düştüm. Artık yerden kalkacak halim kalmamıştı. Elimi kıbırdatmaya çalıştım ama geri düştü. Sanki yere çakılıp kalmıştım. Öksürdüğümde yere kan tükürdüm. İyleşirdim muhtemelen ama biraz geç olurdu. Bedenim acıdan kıvranıyordu. Galiba yıldırım bana çarpmıştı. Etrafı dumanlar sarmıştı ve yıkık döküktü. Yani kalenin yarısı yıkılmıştı. O zaman oda Ufuk Aman Allahım Ufuğu odaya göndermiştim. Yine kalkmaya çalıştım. Sadece yan dönüp ellerimden destek alabilmiştim. Ağırlığımı yüklediğim kollarım acıyordu. Yavuz abi ve Arda da görünürlerde yoktu. Umarım yaşıyorlardır. Etrafta ölüm sessizliği vardı sanki. Hayat belirtisine benzer hiç birşey yoktu
Birinin ayak sesleri sessizliği bozdu. Ses bana doğru yaklaşıyordu. O sırada yine yere kan kustum. Her kim gelmişse pek nazik biri değildi çünkü tişörtümün yakasından tutup beni kaldırdı ve kendine çevirdi. Onun o pis yüzünü görünce sırf onu gıcık etmek için sırıtmaya başladım. Ağzımın kenarından kan akıp yere damladı.
"Gördün mü? bak noldu? Senin yüzünden herkes öldü."
"Bende seni öldürücem"
Sırıttı ve devam etti.
"O odaya yolladığın çocuk şimdi yıkıntıların arasında can çekişiyordur onu seviyordun değil mi? Bir hiç uğruna öldü. Beni aptal zannetin herhalde. Yüzükler orada bile değildi."
Ben Ufuğu seviyor muydum? Tuhaf bir his bedenimi kapladı ama sonra bu his şaşkınlığa ve acıya dönüştü. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Göz kapaklarım acıyordu ama olsun.
"Nnasıl olur ben onları gördüm."
Daha da sırıtarak devam etti.
"Evet gördün ama yanlış yeri tarif ettin. Etrafı eskiliğine baksaydın oranın ruhlar bölgesi olduğunu anlardın"
"Nee ruhlar bölgesi mi?"
"Evet kötü ruhların,cinayete kurban gitmiş insanların ruhlarının olduğu yer"
Kafamı artık dik tutamıyordum canım acıyordu. Benim yüzümden Ufuk ölmüştü
"Olamaz" diye fısıldadım.
"Şimdi benimle geliyorsun"
"Hayır gelmiyor"
Bir ses onun sesini bıçak gibi kesti. İkimizde aynı anda ona baktık işte oradaydı Ufuk , Arda ve Yavuz abi. İnanamayarak ona baktım ve sırıtmaya başladım. Ölmediğini biliyordum bu kadar kolay olamazdı. Ufuk sert bir şekilde ona bakıyordu.
"Bırak onu"
Adam sırıtmaya başladı. Beni bırakıp ona doğru gitmeye başladı. Beni bırakınca kafam yere çarptı ve acıyla inledim. Hayvan insan bir yavaşça bırakır.
Ufuk bana kısa bir bakış attıktan sonra oda ona doğru ilerledi. Etrafa baktığımda bir kaç cadı ve Mekayı gördüm. Aralarında iki metre kala ikiside durdu. Ufuk elini yavaşça kaldırdı. Onun elini kaldırmasıyla iki büyük taş havaya kalktı. Adam gıcık ve sesli bir kahkaha attı.
"Meka tüm melezlerin öldüğünü sanıyordum"
Melez mi? Dikkatlice dinlemeye başladım.
"Ama ölmedi" dedi Ufuk.
"Sen benim karşımda duramazsın"
O sırada kulağımda bir fısıltı duydum.
"Sakın bağırma seni götürücem"
Bu Ardanın sesiydi. Beni yavaşça kaldırdı ve gizlice köşeden köşe karşıya taşımaya başladı. Cadıların yanından geçerken bize bakmadılar bile
"Neden bizi görmüyorlar?"
"Çünkü biz görünmez olduk bu yüzfen sesini çıkarma"
Tam ortaya geldiğimiz zaman adam bizim olduğumuz tarafa baktı.
"Bırak onu"
Arda yerinde dona kalmıştı.
"Bizi görebiliyor" diye mırıldandı ve bir adım daha attı.
"Sana bırak dedim" diye bağırdı. Ufukda bize bakıyordu. Ardaya bırakması için işaret verdi. Arda beni yavaşça yere bıraktı.
"Şimdi ondan uzaklaş"
Arda bir kez daha Ufuğa baktı. Ufuk ona olumlu bir işaret verince geri Yavuz abinin yanına döndü. Yerde oturmuş öylece Ufuk ve adama bakıyordum. Adan önüne dönerek Ufukla konuşmaya devam etti.
-Ufuk-
"Seninle bir anlaşma yapalım" dedi tuhaf görünüşlü adam.
"Ne tür bir anlaşma?"
"Düello yapalım yenen kızı alsın"
"Yenilene ne olucak?"
"Burayı terk edicek"
"Aynı güçde değiliz sen safkansın bense melez"
"Tamam o zaman sadece ateşi kullanalım"
Kulağa mantıklı geliyordu. Bunu kazanmak zorundaydım.
"Kabul"
İkimizde geri çekildik ve ellerimize yıldırım ateşini sardık. İlk önce bana saldırmasını bekledim. Beklediğim gibi de oldu bana yaklaşarak bir yumruk attı. Geriye çekildim ve yumruğunun boşa gitmesini sağladım. Hızlı davranmalıydım bana arkasını dönüm olduğundan sırtına dirseğimle vurup bir tekme attım. Yere düştüğü gibi kalktı ve devam etti. Yandan bir yumruk atmak için kolunu havaya kaldırdı. Sağdan atacağına emindim ama onun yerine bana bir tekme attı. Yere sertçe düştüm. Geri kalkmak için yeltendiğimde bir kez daha bana tekme attı ve yere düştüm. Halim kalmamıştı. Bana yumruk attıyordu. Her attığında ateş yüzümü yakıyordu. Düştüğüm yerden Yoncayı gördüm. Ayağa kalmaya çalışıyordu. Hayır onu bu adama veremezdim bunu yapamazdım. Yerde yuvarlanıp adamdan uzaklaştım ve ayağa kalktım. Bağırarak üstüne yürüdüm. Aniden çömelip tek ayağımla onun ayağına vurdum ve yere düşürdüm. Bundan fırsat bilerek tekmelemeye başladım. Yüzüne iki üç kere yumruk attım. Her atışımda acıyla bağırdı. En sonunda
"Dur yeter" dedi. Onu bıraktım ve nefes almasına izin verdim. Biraz nefes aldıktan sonra bana baktı ve tuhaf bir ifadeyle
"Sen kazandın" dedi ve ayağa kalktı. Sırıtıyordu arkasına kısa bir bakış attı. Yoncaya doğru yürümeye başlamıştım ama arkamdaki sesle durdum.
"Dur" dedi. Geri dönüp ona baktım. Yaraları iyleşmişti. Safkan olduğu için benden daha çabuk iyleşiyordu.
"Sana söz verdiğimi hatırlamıyorum"
"Anlaşma yapmıştık"
"Bende bozuyorum" dedi ve arkasından bağırarak devam etti
"Saldırın"
Taşların arasından bir sürü cadı fırladı ve saldırmaya başladı. Bu dırada oda bana doğru geliyordu. Hızı kullanarak Yonca'nın yanına vardım. Az öncekinden daha iyi görünüyordu. Onu kucakladım ve kaldırdı. Adamın bize doğru koştuğunu görünce hızı kullanarak Arda ve Yavuzun yanına gittim ve bağırdım.
"Gidiyoruz"
Arkamızdan en az 10-15 cadı bizi kovalıyordu. Kaçmalı ve izimizi kaybettirmeliydik. Arda ve Yavuza tekrardan bağırdım.
"Ormanda izimizi kaybettirebiliriz. Ayrılalım sonra da izimiz kaybettiririz. Plan yaptığımız yerde buluşuruz."
İkiside olumlu anlamda başlarını salladılar. Önce Yavuz ayrıldı bizden. Onun ayrılmasıyla cadı grubundan birkaç cadı da ayrılmıştı. Sonra Arda ayrıldı gruptan kalanların yarısı onu takip etti. Tek ben ve Yonca kalmıştık. Arkamızda altı tane cadı vardı. Ormana girdik burada hızı kullanamazdım yoksa bir yere çarpardık. Yoncayı güvenli bir yere bırakırsam izimi kaybettirdikten sonra geri döner onu alırdım. Etrafıma bakınmaya başladım biraz ilerde bir çalı kümesi vardı. Onu oraya bırakabilirdim. Son kez arkama ve yukarıya baktım. Ormanın içine girmeyip süpürgeleriyle yukardan tarama yapabilirlerdi. Onu yere bırakıp çalı kümesinin ortasında bir açıklık yaptım ve onu içeriye koydum. Üstünü yapraklarla örtmeden önce son ona baktım. Bana bakıyordu ama çok yorgun gözüküyordu.
"Geri dön olur mu?"
"Dönücem" dedim ve yanağına hızlı bir öpücüm bıraktım. Gözlerini fal taşı gibi açmıştı ve yüzü kızarmıştı. Gülümsedim ve üstüne yaprakları örttüm. Çalıların arkasından bana bakıyordu. Böyle bakmaya devam ederse onu bırakamazdım. Bu yüzden önüme dönüp koşmaya başladım.
-Yonca-
Kendime lanet okuyordum. Hızlıca iyleşmeliydim. Ama aklıma Ufuğun beni yanağımdan öpmesi gelince sırıtmaya başladım. Burada oturup onu beklemeliydim. Çok yorgundum bu yüzden uzanıp dizlerimi karnıma çektim. Göz kapaklarım ağırlaştı ve kapandı.
Bir ses duydum ve gözlerim açıldı. Olamaz uyuya kalmıştım ve gece olmuştu. Kendimi iyi hissediyordum ama acıkmıştım. Sanırım Ufuk gelmişti. Yaprakları üstümden çekip gelene baktım. Bu Ufuk değildi. Bu olamaz bu Mekaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü(Tamirde :D)
FantasyÇok mutlu bir hayatım vardı. Hayatım bir anda karardı Önce annem ve babam öldü Sonra kasabaya taşındık Herşey o şatoyu görmemle başladı Ben dünyadaki son büyücüydüm