Merabalar sevgili okurlarım işte yeni bir bölümle karşınızdayım iyi okumalar. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin sizleri ççççoookkkk seviyorum
Mis gibi çiçek kokuları etrafımı sarmıştı. Gözlerimi açtığımda çimenlerin arasında masmavi bir gökyüzüne bakıyordum. Sol kaşım çok kötü sızlıyordu. Kendimi sersemlemiş gibi hissediyordum. Birden içime şarkı söyleme isteği doğdu. Kendimi tutamayıp ayağa kalktım.
Kaç yıl oldu saymadı köyden göçeliiii
Mevsimler geldi geçti görüşmeyeliii dedikten sonra bir kez etrafımda düştüm ve sonunu uzattım. Napıyorum ben ya dedim kendi kendime. Daha dün ölümle burun buruna gelmişken bugün salak gibi dans ediyordum. Nerde olduğumu idrak etmek için etrafıma bakınmaya başladım. Dağ gibi bir yerdeydim ve tam karşımda görkemli muazzam derecede güzel bir şatoya bakıyordum. Evet burası benim önceden geldiğim şatoydu fakat o zaman onu böyle tepeden ve karşıdan görmemiş ve dikkat etmemiştim. Peki ben burdaysam kurt adam çocuk neredeydi. Öf çok saçma oldu ama neyse dedim ve etrafıma bir göz gezdirdim.
Evet işte oradaydı çimenlerin içinde pelerinine sarınmış kımıldamadan yatıyordu. Hemen onun yanına koştum. Kafasını dizlerimin üstüne aldım ve tipine baktım. Çok solgun gözüküyordu. Korkmaya başlamıştım. Ya ölmüşse o zaman ne yapardım ben herkes beni suçlardı bide zavallı çocuk ölmüş olurdu. Sonuçta evime gelip beni gelmeye ikna etmeseydi belki de cadılar beni öldürmüştü.
Ağzının kenarında kan kurumuştu. Gözlerinden biri morarmıştı ve pelerini ah olamaz pelini kanlar içindeydi. Hemen pelerinini çıkardım ve tişörtünü sıyırdım. Karnının tam ortasında etrafında kurumuş ve pıhtılaşmış kanlar vardı. Ah lanet olsun lanet olsun napıcam ben şimdi. Yardım bulmalıydım ve gidebileceğim tek yer o şatoydu. Oraya şöyle bir baktım. Bahçesinde iki üç tane insan dolanıyordu. Tişörtümü çıkarıp üstüne ceketimi giydim ve önünü kapattım. Canım tişörtüm çok beğenerek almıştım bu tişörtü ama şimdi birinin kanamasını azda olsa dindirecekti. Yaka kısmından tutum ve ön kısmı ikiye ayırdım. Artık daha uzun olmuştu. Yarasının üstüne olabildiğince nazik davranarak bağlamaya çalıştım. Buna rağmen bağlarken inliyordu. Onu sırtıma aldım. Of neden bu kadar ağır ki biraz az yese kilo verirdi bu kadar ağır da olmazdı. Sırtımda ağır yükümle ilerliyordum. Şatonun bahçesinin giriş kapısına kadar nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum. Sonra bir taşa takıldım ben düştüm çocukta malum üstüme düştü. Tekrar kalktım uzakta şatonun girişi hareketlenmeye başlamıştı. Birkaç kişi bana doğru geliyordu. Sanırım fark edilmiştim. Yaşasınnn!! İki kişi sırtımdan çocuğu aldı. Kapıda sedyeye benzer bir şey gördüm. Çocuğu inanılmaz bir hızla oraya yatırıp içeriye doğru çektiler. Üstümdeki ağırlığın kalkmasıyla olduğum yere çöktüm. Allahım daha önce bu kadar ağır bir şey taşımamıştım. Bu rahatlıkla neresi olduğuna bakmadan yere uzandım.
Oh be dünya varmış
Bir süre gözlerimi dinlendirdim. Açtığımda elinde sopası olan yaşlıca bir adam ve iki genç kız birde beyaz giymiş bir hemşire bana bakıyordu. Hemen toparlandım ve ayağa kalktım. Genç kızlardan biri bana dokunup:
-Yaşıyorsun dedi.
-Şey ölmem mi gerekiyordu? Dedim. Yaşlı adam araya girerek:
-Hayır ama buraya canlı olarak gelen tek ve son büyücü sensin dedi. Anlamaz gözlerle onlara baktım. Hepsi beni şaşkınlıkla seyrediyordu. Hemşire:
-Kaşın yarılmış dedi. O öyle diyince sol kaşım yeniden zonklamaya başladı. Neden bana bunu hatırlatıyor ki.
-Ah evet sanırım bir kayaya çarptım dedim. Yaşlı adam kafasını sallayıp genç kızlardan sarışın olanına döndü.
-Onu odasına götürün biraz dinlensin ve banyo yapsın. Sonra revire götürün kaşına bir pansuman yapılsın ardından da yemekhaneye inin ve karnınızı doyurun dedi ve göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kayboldu. Etrafıma şaşkın bir şekilde bakınmaya başladım. Kızların ikisi kahkahalara boğuldu. Hemşirede gitmişti. Büyücülerin cadıların kurt adamların ve bilmem ne varlıkların olduğu bir dünyada yaşlı bir adamın gözden kaybolup gitmesi oldukça normal bir şey iken nereye gittiğin öğrenmek için etrafıma bakınmam oldukça saçmaydı. Çok rezil bir insanım.
Sonunda kızlar kahkahalarını bitirdi ve beni dolambaçlı koridorların olduğu yerlere soktular. Yukarı çıktık sağa döndük sola döndük büyük koridorlardan gözleri oynayan portrelin yanından geçtik ve sonunda bir kapının önünde durduk. Kızlardan kumral olanı bana dönüp:
-Burası büyücüler için yapılmış bir odadır. Şimdi git ve biraz dinlen yarım saat sonra seni revire götürmek için gelicez dedi. Tamam demeden ikisi de olağanüstü bir hızla koridordan dönüp gittiler. Arkalarından bakakaldım. Bir dün bende bu numarayı öğrenicem diye kendime söz verdim. Ahşap kapının kulpunu hafifçe çevirdim ve kapı gıcırtıyla açıldı. İçeriye yavaş ve sakin adımlarla girdim. Vay canına çok güzel bir odaydı. Dışarı bakan duvar ful camla kaplıydı ve acayip güzel bir manzarası vardı. Sol tarafta ufak bir kütüphane sağ tarafta iki tane tak ve banyo gibi şeyler vardı. Yukarda ise yıldız şeklinde lambalar vardı. Yerde de kocaman bir işaret vardı. Anlamını bilmiyordum. Yatağın karşısındaki aynalı dolabın üstünde ismim yazıyordu. O dolabı açtım. İçinde tüm eşyalarım vardı ona ek olarak bir tane lacivert pelerin ve kızların üstünde gördüğüm giysilerden vardı. Sanırım bu forma gibi bir şeydi. Kendime giyecek bir şeyler çıkarıp banyoya koştum. Kendimi çok pis ve kirli hissediyordum. Sıcacık bir banyo yaptıktan sonra siyah pantolonumla beyaz tişörtümü hemencecik üstüme geçirdim. O sırada kapı çaldı. Ah daha dinlenmemiştim. Açtığımda sarışın ve kumral kızı gördüm.
-Bu sefer hızlı gidicez dedi sarışın kız. Sarışın bir elimi kumralda diğer elimi tuttu. Ben gözlerimi sımsıkı kapattım açtığımda bir baktım revirin önündeyim.
Bu inanılmaz
Bana dışarıda bekleyeceklerini söylediler bende yalnız içeriye girdim. İçerisi beyaz yataklarla çevriliydi. Kapının arka kısmında büyük bir boşluk vardı. Tezgahların üstünde mavili yeşilli sıvılar vardı. Hemşire beni görünce gülümsedi.
-Sana pansuman yapmalıyız dedi ve kapıyı kapatıp gitti. Etrafı süzmeye devam ettim. Bir yatağın perdesi kapalıydı. Merakıma yenik düşerek kapıya bir göz attım. Kimseler yoktu. Hemen o yatağın oldu tarafa gittim ve perdeyi hafifçe araladım. Aman Allahım! Bu o çocuk beni kurtaran çocuktu. Çok üzüldüm ve yanına gittim. Eline bir serum takılmıştı. Üstüne beyaz bir çarşaf örtülmüştü ve artık pelerini yoktu. Eline dokundum. Dokunmamla titremesi bir oldu. Elimi geri çekerken elimi tuttu ve gözlerini açtı. Tuhaf yeşil gözleri vardı.
-Sen büyücüsün büyücüler birbirini iyleştirebilir dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü(Tamirde :D)
FantasyÇok mutlu bir hayatım vardı. Hayatım bir anda karardı Önce annem ve babam öldü Sonra kasabaya taşındık Herşey o şatoyu görmemle başladı Ben dünyadaki son büyücüydüm