Bölüm 24

3.8K 220 22
                                    

Merhabalar herkese bugün 18 Mart şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Bölüm biraz geç geldi biliyorum umarım beğenirsiniz vote ve yorumlarınızı bekliyorum :):)
  -Ufuk-
Olabildiğince koşuyor cadıları Yoncadan uzağa çekiyordum. Bir ağacın kökü yüzünden takılıp düştüm. Arkama baltığımda kaç kişi olduğunu saptamıştım. Hemen kalkıp koşmaya devam ettim. Üç'ü aşağıda üçü de süpürgeyle yukardan takip ediyordu. Ormanda bir açıklığa çıktım ve anında hızı kullanıp yolumu değiştirdim. Etrafta şaşkınca beni arıyorlardı. Yalnız garip bişey vardı. Cadılar artık beş kişiydi. Biri yoktu peki o neredeydi? Aklıma gelen düşünce beni deli etti. Allahım nolur onun yanında olmasın. Onlara görünmeden koşmaya başladım. Umarım Yonca'nın yanında değildir.
-Yonca-
"Seni iğrenç büyücü başından beri ölmeni istemiştim"
Korkuyla bir adım geri çekildim. Bir dakika neden korkuyorum ki. Bu salak cadı bana ne yapabilirdi? Ben ondan daha güçlüyüm.
"Neden çok mu gıcık oluyosun bana?"
"Senin yüzünden cadılar arasında itibarım zedelendi "
Biraz durup nefes aldı ve devam etti.
"Ve Nick'le aram bozuldu" dedi. Nick kim ya? Yok artık bu salak cadı o adamı mı seviyormuş?
"Haa anladım onu seviyorsun"
Gözleri büyüdü.
"Anneni nasıl öldürdüm biliyor musun?"
Bu sefer öfkelenme sırası bendeydi. Konu ailem olunca kendimi kontrol edemiyordum. İçimdeki canavar yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı.
"Hah tabiki bilmiyorsun"
ÖLÜM işte bunu hakediyordu. Susup dinlemeye devam ettim. O annemi nasıl ölürdüyse bende onu öyle öldürücektim.
"Önce onu yere düşürdüm. Babanla diğerleri ilgileniyordu. Bana aynen şu an nasıl bakıyorsan öyle bakıyordu. Ona eğer bana yalvarırsa hayatını bağışlarım dedim ama bana yalvarmadı. Büyücü olabilir ama kimse tılsımlı eşyalara karşı koyamaz. Tılsımlı bıçakla ona saldırdım. Üstüne çıkıp tam 10 kez bıçakladım. Kanı etrafa dağıldı birazdan sana yapacağım gibi" derken bir bıçak çıkardı. Tahta sapının üstünde yeşil bir yaprak arması vardı. Bu armayı sanki daha önce görmüştüm.Sinirle gözlerimi kapattım. Biraz sakinleşmeye çalıştım ama açtığımda artık kontrolü bırakmıştım. Bana sırıtarak yaklaşmaya başladı. Bıçakla üstüme atıldı ama ben geri çekildim. Hamlesi boşa gitmişti. O sırada ben elime yıldırım ateşini yaydım. Geri kalkmıştı. Hala sırıtıyordu. Onun yüzün öyle bir dağıtıcaktım ki bir daha sırıtamicaktı.
"Annen bu kadar zeki değildi ama baban her halde zekanı ondan aldın anandan daha fazla dayandı"
Bu cadı çok gerizekalıydı. Onu zaten öldürücektim ama o işi hızlandırıyordu. Ben de ona sırıttım. Sıra bendeydi. Elindeki bıçağın kavzasını gevşek ve titrek tuttuğunu gördüm. Önce dikkatini başka yöne çekmeliydim. Ona doğru bir adım attım ve ayağına bastım. Dikkati ayağına yönelince eline bir tekme attım. Bıçak havada uçup yere saplandı. Artık bana sırıtarak değil korkuyla bakıyordu. Ona piskopat bir sırıtışla baktım.
"Şimdi işin bitti"
Ona bir kere daha güçlü bir tekme attım. Tekmenin gücüyle yere düştü. Kalkmasına engel olarak ayağımı üstüne koydum ve bastırdım. Yüzü o kadar korkmuş görünüyordu ki bir an acıyasım geldi. Ama o anneme acımamıştı bu yüzden bende oma acımayacaktım. Dizimi kırık ona yaklaştım ve elimi kırdığım dizime koyup destek aldım.
"10 kereydi değil mi?"
"Ben ona yalvarırsan öldürmem demiştim. Sana yalvarabilirim"
"Kusura bakma ama öyle bir şansın yok"
Üstüne oturdum ve yüzüne sert bir yumruk attım. Acıyla bağırdı yüzü yıldırım ateşi yüzünden hafif yanmıştı. Sağdan bir yumruk daha attım. Yine bağırdı. Onun bağırması hoşuma gidiyordu. Bir daha yumruk attım. Üç olmuştu. Belki bıçak değil ama daha acıtan bişeydi yıldırım ateşi. Vurduğun kişinin yüzünü öyle bir yakardı ki bir kaç vuruştan sonra yüzü kül gibi olurdu. Bir yumruk daha attım. Kan kusmaya başlamıştı ve yüzü kararıyordu. Bir an aklıma annem geldi. Ona bunun gibi birşey yapmıştı. Bu düşünceyle daha çok yumruklamaya başladım. Artık sesi çıkmıyordu. Her vuruşumdan bir parça kan yüzüme sıçrıyordu. Bu bana daha çok keyif veriyordu. Deli gibi onu yumrukluyor ve kahkahalarla gülüyordum.
-Ufuk-
Uzaktan bir kahkaha sesi geliyordu. Daha hızlı koşmaya başladım. Sesin kaynağını görünce dehşetle geri sendeledim. Yonca yerde duran birini yumrukluyordu. Yüzü tanınmaz haldeydi. Çok korkunç gözüküyordu. Yoncanın yüzüne kan sıçramış ellerindeki ateş sönmüş yerini kanlı yumruklara bırakmıştı. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde onun yanına gittim ve kollarından tutup onu kaldırdım. Bırak beni diye bağırmaya başlamıştı. Çırpındıkça onu daha sert tutmaya çalıştım. En sonunda biraz durdu. Hemen kendime çevirdim. Gözlerinin rengi yine kırmızı olmuştu. Anlaşılan kendini kontrol edememişti. Bu iş teklikeli olmaya başlamıştı.
"O öldü" dedim biraz sesimi yükselterek. Bana şaşkın bir bakış attı.
"Saçmalama" dedi ve kollarımdan sıyrılıp cesede yaklaştı. Ardından sert bir tekme attı.
"Şşt öldün mü?"
Delirmiş gibi bir hali vardı. Bir tekme daha attı. Bu sefer daha sertti.
"Sana öldün mü dedim" diye bağırdı. Onu tuttum ve ağaca yasladım. Anlamıyordu bu ruh halinden çıkması gerekiyordu. Yüzümü ona yaklaştırdım.
"Onu öldürdün"
Bana tuhaf bir bakış attı. Devam ettim.
"Sana ne söyledi?"
"Annemi nasıl öldürdüğünü anlattı bende onu o şekilde öldürdüm"
"Şimdi ondan ne farkın kaldı?"
Biraz durdu ardından gözleri eski haline döndü. Döndüğü anda yere çöküp ellerine bakarak ağlamaya başladı.
"Onu öldürüm ben öldürdüm"
-Yonca-
Bu gerçeğin farkına varmam uzun sürmemişti. Onu öldürmüştüm Meka ölmüştü. Bir yandan dünya bir pislikten kurtuldu derken bir yandan da katil olmuştum. Ağlamaya başladım birini öldürmüştüm. Elim sızlıyordu , parmaklarım acıyordu. Elimdeki kana bakıp bakıp ağlıyordum. Korkunç gözüküyordu.
  Ufuk diz çöküp beni göğsüne yasladı.
"Tamam geçti"
"Ama onu ben öldürdüm"
"Biliyorum iyi tarafından bak ı senin düşmanındı bir masumuda öldürebilirdin"
Yüzümden bir damla yaş daha aktıktan sonra durdum. Evet o benim düşmanımdı. Ben masum birini öldürmemiştim. Gülümsedim ve Ufuğa sıkıca sarıldım. O da bana sıkı bir şekilde sarıldı. Bir an onu özlediğimi fark ettim. Beni rahatlatıyordu. Geri çekilip ona baktım. O da bana bakıyordu. Sırıtmaya başladı.
"Hadi şu yüzünü yıkayalım korkunç gözüküyorsun"
Gülümsedim. Nasıl göründüğümü merak etmiştim. Ufuk kalktı ve bana elini uzattı. Elini tutarak kalktım.
"Şu taraftan" diyerek yolu gösterdi.
"Bir dakika" dedim. Arkamı dönüp yeri taradım. İstediğimi görünce hevesle ona yaklaştım. Bıçak yere saplanmıştı. Tahta kanzasını tuttum ve saplandığı yerden çıkardım. Ufuk bana merakla bakıyordu.
"O da ne?"
"Bulduğumuz ilk tılsımlı eşya" dedim sırıtarak.
-Arda-
  Cadılardan 6 tanesi beni kovalıyordu. Koşarken asamı çıkardım ve sıkıca tuttum. Onları biraz oyalamıştı. İlerde iki tane büyük kaya parçası vardı. Araları dardı ama ben geçebilirdim. Daha çok hızlandım ve iki kayanın arasından geçtim. Arkadan bir kaç çığlık yükseldi. Sırıttım ve devam ettim. Artık iki tane cadı kalmıştı. Onları da atlatmam gerekiyordu. Geriye doğru bir y dönüşü yapıp ormana daldım. Kalan iki cadı da beni orada kaybetti zaten. Şimdi tek yapmam gereken plan yaptığımız yere gitmekti. Ormanda yavaş ve ses çıkartmadan ilerlemeye başladım. İki kişinin ayak konuşma sesini duydum. Hemen saklanıp dinlemeye başladım. Cadılar olma ihtimali çok yüksekti. Biraz daha dinleyince sesler tanıdık gelmişti. Saklandığım çalıların önünden geçtiler. Biri kız öbürü erkekti. Önümden geçtikten sonra çıkıp arkalarından onlara baktım. Bunlar Yonca ve Ufuktu.
"Heyy"diye bağırdım. Bir yandan da üstümdeki yaprakları temizliyordum. Kafamı kaldırıp onlara baktım. Ufuk tuhaf ve biraz sinirli bakıyordu. Yoncaya dönünce ufak bir çığlık attım.
"Sen katliam mı yaptın?"
Yonca bir kahkaha attı. Onların yanına gidip Yoncanın çenesinden tuttum ve bir sağa bir sola çevirdim. Yüzü kan olmuştu. O an elleri de dikkatimi çekti. Onlar daha kötü olmuştu.
"Noldu sana ?"
"Şey uzun hikaye" dedi. Biraz hüzünlü gözüküyordu. Ona sıkıca sarıldım oda bana sarıldı.
"Sana bişey oldu diye çok korktum"
"Ama olmadı"diye araya girdi Ufuk. Geriye çekildim.
"Hadi gidelim"
-Yonca-
  Üçümüz beraber yola düştük. Ormanın içinde toprak bir patika vardı. Ağaçlar tepemizde birleşmişti. Bu yüzden etraf karanlıktı. Arda değneğiniden ışık sihri yapmıştı. Yolu bu şekilde görebiliyorduk. Biraz sonra Ufuk durdu.
"Yol çok karanlık bu yüzden ayırt edemiyordum"
"O zaman bir yerde duralım sabah olunca devam ederiz" dedi Arda.
  Etrafa biraz bakındıktan sonra uyumak için biryer bulduk. Ufuk ağaca elini yaslayınca üç tane sarmaşık uzamaya başladı ve üç tane hamak oldu.
"Yonce sen uyu biz Arda ile sıra sıra nöbet tutucaz "dedi.
Yorgunlukla kafamı salladım ve bir hamağa doğru ilerledim. Ben sarmaşığa yerleşirken Arda da öbür hamağa çıkıyordu. Gözümü yorgunlukla kapattım. Yarın uzun bir gün olucaktı.

Son Büyücü(Tamirde :D)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin