Özür dilerim geç yayınladım. Bu aralar çok üzüldüm. Çok istediğim ve heycanla beklediğim birşey olmadı. Hayal kırıklığına uğradım resmen. Yazabildiğim bu kadar umarım iyi olmuştur iyi okumalar.
" Diğer yüzük kimde?" diye haykırdı Nick sert bir ifade ile. Sustum ona söyleyemezdim. Bir süre bama baktıktan sonra odanın kapısını hızla kapatıp gitti.
Hala şoktaydım. Yüzüm resmen alev almış yanıyordu. Heycandan mı bilmiyorum ağzım titriyordu. Burdan çıktıktan sonra onu tekrar görürsem söylemelimiydim. Düşününce küçük bir çığlık atıp yüzümü kapattım. Hayır asla söyleyemezdim. Nick gitmişti ve hava kararmıştı. Sanırım cadılar artık daha temkinli davranacaktı bana karşı. Üstüm boya olmuştu. Eskimiş dolabı açtım ve içine baktım. Karıştırmaya başladım ama hepsi eski püsküydü. Toz yüznden hapşurdum. O sırada kapının arkasında bir gölge gördüm. Yavaşça yaklaşıp kapıyı hızlıca açtım. Karşımda 15 yaşlarında gotik tarzı giyinmiş tuhaf bir kız duruyordu. Diğer cadılara benzemiyordu sanki insan gibiydi. Beni görünce ilk başta korktu ve geri sıçradı.
"Ne istiyorsun?" dedim ifadesizce. Gözlerime bakmadan elleriyle oynamaya başladı.
"Şşey bbeni ihtiyacınız olan birşey var mı ddiye gönderdiler"
Şükürler olsun diye haykırdım içimden. Bu lanet odada hiç birşey yoktu zaten.
"Ah evet temiz kıyafete ihtiyacım vardı"
"Ttamam" dedi ve resmen uçtu. Biraz sonra bir elbise getirdi. Elbise olması sinirimi bozmuştu ama başka birşey yoktu. Üstümü değiştirdim. Elbise biraz kısaydı ama yapacak birşey yoktu.
Odada döndüm dolaştım ama yapacak hiç birşey yoktu. Can sıkıntısıyla üfledim. Etrafa baktım Nickden eser yoktu. Kapıyı yavaşça açtım ve kafamı uzatıp kpridora baktım. Bomboş az aydınlatılmış koridordan başka birşey yoktu. Kapıyı ses çıkartmadan kapattım ve koridorda sessiz adımlarla yürümeye başladım. Tam koridoru dönecekken birine çarpmamala durmam bir oldu. Çarptığım kişiyi görünce lanet getirmeden edemedim. O da beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. Gülümsedim.
"Naber teyze"
Yüzü de saçları gibi pembeleşti.
"Sen kime teyze diyorsun? Hem senini ne işin var burada ?"
Saldırı pozisyonu için geri çekildim. Geri çekildiğimde arkasında birkaç tane daha farklı cadı vardı. Ufuk ile savaşan çocuk görünümlü kız da buradaydı. Önceden avcumun içine bir şekil çizmiştim. Bu şeklin içine herhangi bir nesne koyulabiliyordu. Elimi avcuma yaklaştırdım ve şeklin içine daldırıp kılıcımı çıkardım. Diğer cadılarda hemen pozisyon alınca pembe saçlı olanı sırıttı.
"Durun o benim"
Sanki malmışım gibi hissettim. Diğerleri geri çekildi. Bu sefer onunda silahı vardı. Belinde asılı bir savaş baltası vardı. Belinden çıkarıp bana doğrulttu. Üstündeki kurumuş kan lekelerinden onun bir cani olduğunu anladım. Kim bilir kaç insanı bu balta ile öldürmüştü. Bağırarak üzerine saldırdım. Buda bir taktikti. Savaş sırasında bağırmak rakibin dikkatini dağıtırdı. Nitekim öylede oldu. Bir an yalpaladı ama ona ulaşmadan toparlandı ve üzerime gelmeye başladı. Baltasını çok hızlı kullanıyordu. İkimizinde saldırısı başo gelmişti ama geri dönerken baltasını eğip sapıyla yüzüme vurdu. Ağzımın kenarına denk gelmişti. Vurduğu yer sızlıyor bir yandanda kanıyordu. Elimin tersiyle damlayan kanı sildim.
"Seni şerefsiz" diye fısıldadım ve bir kez daha saldırdım. Soldan saldıracak gibi yapıp yere çömeldim ve sağdan bir darbe savurdum. Üstüne giydiği zırh yüzünden fazla hasar almamıştı ama vuruşa büyü kattığım için duvara fırladı ve yıkıp bahçeye fırladı. Kılıcımı yerden sürerek aşağıya bahçeye atladım. Beni görünce kalkmaya çalıştığı yerden hemen kalktı.
"Sen şimdi görürsün" dedi uyuz bir sesle ve elini kaldırdı. Lanet yine aynı numarayı yapacaktı. Beklediğim gibi elinde çıkan sürekli ışınla beni vurmaya çalıştı. Ben kaçtıkça ışının vurduğu duvar yıkılıyor, otlar yanıyordu. Bana değse ikiye falan ayrılırdım herhalde. Kahretsin yaklaşamıyordum. Bir anlığına boşluğa getirmeliydim. Doğru daha hızlı koşarak gmrünmezlik büyüsünü kullandım. Bir anlık şaşkınlıkla durdu. Arkasından yaklaştım tam vuracaktım ki hemen arkadını döndü ve bana vurdu. Bu kadın iyi savaşıyordu. Hızla yere kapaklandım. Hala görünmezliği kullanıyordum. Bu şekilde beni göremezdi. Etrafa rastgele ateş etmeye başladı.
"Nerdesin korkak fare?" diye bağırdı. Ama duramazdım kesinlikle olmazdı. Elini uzattı ve bir süpürge uzaktan jet hızıyla eline geldi. Süpürgeyi yere bırakıp üstüne bindi ve yerden çok uzak olmayacak şekilde havalandı. Kollarını iki yana açtı ve kahkahalarla güldü.
"Hadi gelsene korktun mu?"
Kızmaya başlıyordum. Hava konusında uzmanlaşmış sayılmazdım ama öğrendiğim bir büyü ile altımdaki havayı büyü ile karıştırıp katılaştırabiliyordum. Görünmezliği bitirdim ve onu kullanarak havaya zıpladım. Ben geldikçe daha da yükseğe çıkıyordu.
"Buraya gel şerefsiz !" diye bağırdım ama gülmekle yetindi. Sonunda şatonunda yukarısına bulutların olduğu tarafa çıkmıştık. Burası aşağıya göre iki kat daha soğuktu. Ağzımdan buhar çıkıyordu resmen. Bana sırıtarak baktı.
"Salak ben gücümü havadaki şimşekten alırım"
O an elinde toplanan ışık parıltısını fark ettim. Bende yapabilirdim ama yetişmezdi. Büyük ışık topu elektrik olduğunu belli eden cızırtılar çıkararak bana doğru ilerliyordu. Hemen kenara çekildim. Olayın şokunu yeni atlatmışken bir tane daha gönderdi. Ve bir tane daha, bir tane daha... Bir kaç yerimden sıyırdığı için değen yerler sızlamaya başlamıştı. Havada yanık kokusu vardı. Elini yüzüne kapattı.
"Aa yanık kokusu mu alıyorum ne?" dedi sinsice kıkırdayarak. Ah evet acilen yıldırım çağırmalıydım.
"Rakibbb!" diyr bağırdım. Bana tuhaf bir bakış attı. İlk başta birşey olmamıştı. Elimi tekrar kaldırdım ve aynı şeyi tekrarladım. Yine mi onların yanına gitmeliydim.
Burdayım
İşte bu ses elimde yıldırım toplanmaya başlamıştı. Ben topladıkça o da gıcık bir ifade ile topluyordu. Bana saldırdığı an refleks olarak bende saldırdım. Havada yıldırımlarımız çarpıştı. Benim mavi yıldırımıma karşın onun pembe yıldırımı birbirne girerek farklı bir renk oluşturdu. Enerji çok fazlaydı ve dayanamıyordum. O benden önce bıraktı ve yıldırımım ona çarptı. Bıraktığım anda bedenim güçsüzleşti. Katılaştırdığım hava tabakasının üstüne çömeldim ve pembelinin aşağı düşmesini izledim. Daha bitmemişti daha onu yenmemiştim. Zıplaya zıplaya aşağı indim. Çok güçsüzdüm ama son vuruşu yapabilirdim. Yerde yatan pembeliye doğru yavaşça yürürken kılıcımı çıkardım ve kara büyümü sardım. Sinsice sırıttım.
"Şimdi gebericeksin" dedim kılıcıı ona doğru savurdum. Tabi birinin kolumu tutacağından habersizdim. Nick kolumdan tutup elimi bir tahtaya bastırdı. Kara büyümü oraya aktırdı. Bana ciddi bir bakış attı.
"Salak mısın? Onu kullanırsan burda yaşayan birsürü kişi ölecek"
Ona uyuz bir bakış attım. Diğer cadılar da toplanmıştı.
"Bana bakın bu kız buradan zaten kaçamaz bu yüzden ona karışmayın hatta hayalet gibi davranın" desi Nick cadılara dönerek. Beni bıraktı ve arkasında bulunan diğer iki cadının yanına gitti.
"Ginayı revire gönderin" dediğini duydum. Lanet olsun diye içimden geçirdim. Bu kadın gerçekten sinirimi bozuyordu.
-Ufuk-
Savaş konseyi toplantısından yeni çıkmıştım. İçim içimi kemiriyordu. Nerdeydi? nasıldı? yaralan mışmıydı?
Sinirle duvarı tekmeledim. Ondan gözümü sadece bir kez ayırmıştım ve Nick onu götürmüştü. Ama buraya nasıl sızabildiğini merak ediyordum. Koruma bariyeri vardı ayrıca şatonun etrafında birsürü kurtadam muhafız yerleştirilmişti. Onların kulakları bile duymadıysa bu nasıl olabilirdi? Sanırım Nick sandığımızdan da güçlüydü. Biz acemilere kıyasla tüm büyü numaralarını biliyordu. Yürürken Arda yanımdan geçti. Sanki ondan bir soğuk hava dalgası gelmiş gibiydi. Yüzüne bakılırsa soğuk bir yerden geliyordu. Bu baharda neresi soğuk olabilirdi ki. Geri döndüm.
"Arda?"
"Efendim" dedi umursamaz bir tavırla bana dönerek. Elimi çeneme dayadım ve onu dikkatle incelemeye başladım. Gözü bir anda şaşkınlıkla açıldı.
"Birşey mi oldu?" dedim merakla.
"Ah şey yüzüğünü daha önce fark etmemiştim"
Elimdeki yüzüğe baktım.
"Ah bu mu?"
"Evet onu nerden buldun?"
"Yonca vermişti onu hatırlamıyor musun?"
"Ah tamamen aklımdan çıkmış. Bu arada ondan haber var mı?"
"Hayır bu da beni deli ediyo"
"Elbet onu buluruz merak etme"
"Nick'in üssü neredeydi?"
"Yavuzun değine göre Karanlık Dağlarındaydı sanırım , tüm cadıların toplandığı yer orası , oraya gitmek tamamen aptallık olurdu"
"Haklısın ama ne olursa olsun onu bulucam"
Sinsi bir sırıtış yüzünü kapladı. Gerçekten de tuhaftı.
"Arda bakma öyle korkuyorum"
Kahkaha attı.
"Tamam tamam"
Sonra da dönüp gitti.
-Yonca-
Cadılar beni zindana indirip etrafta dolanmamam için bir hücreye tıktı. Bu güya cezatmış tüm gece burada kalacakmışım. Arkalarından küfrederek daş attım. Sonra da kollarımı birbirine bağlayıp yere oturdum. O sırada tam önümdeki hücrede bir hareketlilik oldu. Sonra tanıdık bir ses duvarlarda yankılandı.
"Yonca"
Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Karanlıktan Yavuz abi çıkmıştı. Arkasından da Arda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü(Tamirde :D)
FantasyÇok mutlu bir hayatım vardı. Hayatım bir anda karardı Önce annem ve babam öldü Sonra kasabaya taşındık Herşey o şatoyu görmemle başladı Ben dünyadaki son büyücüydüm