Bölüm 40

2.4K 174 2
                                    

Merhabalar ve iyi okumalarr Biraz kısa oldu ama :):) Bu arada yukardaki şarkıyı çok severim :):)
Yavaşça kılıcımın kabzasına sarıldım. Hızlı davranmalıydım.
"Bu kasabanın sorumlusu sensin değil mi?" dedim. Amacım onu oyalamaktı.
"Evet benim" dedi bir kez daha alayla.
"O zaman" dedim ve hızlıca arkama dönüp kılıcımı savurdum. Aynı zamanda "geber" demeyi ihmal etmedim. Ani refleksle geri çekildi. Hızlıca ayağa kalktım ve ona saldırdım. Saldırılarımdan kaçarken eğleniyor gibiydi. En sonumda elinde siyah parçacıklardan bir kılıç oluştu. Sakince saldırılarıma karşılık veriyordu. Ben ise öfkeyle saldırıyordum.
"Bunu nasıl yaparsın?" dedim elimdeki kılıçla bir darbe indirerek. Son anda çekildiği için sadece yanağında ufak bir çizik oluştu. Çizikten akan kanı sildi.
"Yaptım işte artık yalnız kaldın kaçabileceğin bir yer yok" dedi sırıtarak. Başka akrabalarımda vardı tabi ama onların ölümünü göze alamazdım. Bir kez daha saldırdım. Ona kara büyü uygularsam eğer çok fazla kullanmaktan çevreye zarar verirdim. Bunu düşünerek bir anlığına boşluk bıraktım. Oda bundan faydalanarak bana saldırdı. Son anda kurtuldum ama saldırısının şiddetiyle yere düştüm. Kafam bir taşa çarptığı için ufak bir yara açıldı ve alnımdan bir damla kan süzüldü. Elimin tersiyle onu sildim. Kılıcım biraz uzağımdaydı. Elimi zorlukla uzattım. Tam alıcaktım ki bir tekmeyle ileri savruldu. Kafamı kaldırdım ve Nick'e ölümcül bir bakış fırlattım. Sırıtışı yüzüne yayıldı.
"Seni öldürmeyeceğimi söylemiştim ama zarar verebilirim" dedikten hemen sonra sert bir tekme yedim. Acıyla inleyerek karnımı tuttum. İçimden ona küfretmeye başlamıştım. Ayağını üstüme koydu ve bastırdı. Bağırmamak için ağzımı kapattım. Onun acı dolu haykırışlarımı duymasını istemiyordum. Sırıtan yüzüne bir tane çarpasım geliyordu.
"Ovv çok korktum öyle bakma" dedi alayla ve gülmeye başladı. Ayağını daha da bastırarak:
"Seni fazla boş bıraktım. Birşeyler öğrenmişsin ama beni yenemezsin anladın mı?" dedi iğreç bir suratla. Tam o anda kafasına sert bir darbe yedi. Acıyla haykırarak başını tuttu. Yüzü kanlar içinde kalmıştı. Ufuğun sesini duydum.
"Şerefsizz!" diye bağırıyordu. Zorlukla ayağa kalktım. Ufuk ile Nick savaşıyordu. Gücümü toplayıp aksayarak yürümeye başladım. Ama bileğim burkulmuştu. Derin derin nefes alıp tekrar kalktım. Elimi havaya kaldırıp Nick'e doğrulttum. Elimde sarı ışık parlamaya başladı. Enerji toplandı toplandı ve fırlattım. Ufacık güce dayanamamıştım. Geriye savruldum ve yere uzandım. Artık kalkamazdım zaten. Nick'in sesi yankılandı etrafta.
"Bir dahakine görüşürüz"
 Birden kara büyü kullandığım yerden bir ışık yayıldı. Oraya kafamı çevirince ölmüş cadının dikenden çıkıp tekrardan canlandığını gördüm. Ölenleri canlandırabiliyordu. Nick'e başımı çevirdim. O sırada Ufuk yanıma gelmişti. Bana son kez sırıtıp açtığı geçitten içeri girdi. Arkasından sarı saçlı kız girdi. Cadı kandın tek kalmıştı. Pembe saçlarını geriye itip bana ölümcül bir bakış fırlattı ve içeri girdi. Hava yavaşça güneşin aydınlığı ile kaplanırken geçit kapandı. Burada aslında Nick'in gücünü göstermediğini anladım. O çok güçlüydü. Ama onu kesinlikle yenicektim.
"İyi misin?" dedi Ufuk başını eğerek. Sanki eski haline dönmüştü. Gülümsedim.
"İyiyim" Kalkmaya çalıştım. Ayağa kalktığım gibi tökezleyip düştüm. Ufuk beni havada yakaladı ve kucağına aldı. Bunca zaman sonra farklı hissettiriyordu.
"Gerçekten iyiyim" dedim. Ama bana ciddi misin? bakışı atıp yürümeye başladı.
"Artık yaraların iyleşmiyor"
"Ah evet "
"Neden?"
"Yaraların iyileşmesi ömür boyunca sadece bir kere yapılabilen bir büyü"
"Anladım, sen şimdi sıkı tutun hızı kullanıyorum"
 Başımı olumlu anlamda salladım. Hızı kullanınca aniden gelen rüzgar karşısında başımı Ufuğun göğsüne gömdüm. Biraz sonra durduk. Sarayın önüne gelmiştik. Kafamı kaldırıp Ufuğa bakınca bana sırıttığını gördüm. Yüzümün kızarmış olmamasını dileyip başımı eğdim.
"Şşey artık bırakabilirsin"
 Bir kahkaha attı.
"Hala aynısın seni revire götürücem o zamana kadar bırakmam" dedi.
  Yol boyunca etrafa bakmamak için yüzümü eğdim ve kovuşturduğum ellerime baktım.  Ufuk beni revirede bir yatağa bıraktı. Biraz sonra kapı hayvan gibi açıldı ve içeri Arda girdi. Arkasından o karıda girinceyüzümü astım. Ufuk yanımda oturmuştu. Karı gelip direk Ufuğun koluna yapıştı. Ufuk bir iç çekti ve karıya baktı.
"Lira dışarı çıkar mısın?"
 Ardaya bakıp devam etti.
"Sende"
 Arda Ufuğa umursamadan bana baktı.
"Sen iyi misin? Nasıl oldu böyle birşey?" dedi endişeyle. Gülümsedim.
"Ben iyiyim"
"Nereye gittiniz?"
"Kasabaya"
 Elini alnına koydu.
"Neden böyle birşey yaptın?"
 Yutkundum. Sadece onları gömmek istemiştim.
"Şşey -"
 Ufuk sözümü yarıda kesti.
"Arda dışarı çıkmazsanız onu iyleştirmek için odaklanamam"
 Arda bana baktı.
"Merak etme" dedim. Bu sefer karı mızmızlanmaya başladı.
"Uffukk benimle yürüyüşe çıkacağına söz vermiştin" dedi ağzını yaya yaya.
 Ufuğun yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu.
"Lira bence artık sana bir eş bulmalıyız şimdi çık dışarı"
 Yüzünü ekşitti ve bana pis bir bakış fırlattı. Kapıyı vurup dışarı çıktı. Arda da öfleyip onu takip etti. Ufuk yorgunlukla sandalyeye kendini attı.
"Şimdi bunlar soru sorarak seni yormasınlar diye gönderdim"
 Gülümsedim.
"Yaralarını göster böylece yaralarını iyleştirebilirim"
 Ona kafamdaki yarığı gösterdim. Orası iyleşti. Bileğimi de iyleştirdi. Üçüncüsüne gelince yüzüm kızardı.
"Şşey ben hallederim"
 Ufuk elini çenesine koyarak biraz düşündü.
"Ben hallederim göster bana"
 Karnım yara ve morluklarla doluydu. Yavaşça tişörtümü sıyırdım. Gerçekten kötü gözüküyordu. Tenimin rengi tamamıyla mor olmuştu sanki. Ayrıca kan sızıyordu. Ufuk elini değdirince bir acı bedenime yayıldı. İrkildim ve dişimi sıktım.  Ufuk daha narin bir şekilde dokundu ve iyleştirmeye başladı. Tamamıyla iyleştirince hemen kapattım. Ufuk hızlıca ayağa kalktı.
"Piç" dedi duvara bir yumruk atarak. Ona teşekkür etme ihtiyacı hissediyordum.
"Ufuk?"
"Efendim" dedi bana bakrak.
"Teşekkür ederim"
 Yanıma geldi ve elini yanağıma koydu.
"Seni korumak benim görevim teşekkür etme boşuna"
 Yüzüm muhtemelen kırmızının elli tonunu geçiriyordu. İçim karıncalanmıştı sanki. Ufuğun yüzü bir anda değişti.
"Hadi biraz dinle sonra seni bir yere götürücem" dedi. Gülümsedim.
  Odama çıkıp kendime bir elbise çıkardım. Uzun zamandır elbise giymiyordum. İlya kraliçesinden aldığım ve beğendiğim beyaz elbiseyi çıkardım. Güzel bir duş aldıktan sonra elbisemi giydim. Saçlarımı ördüm ve biraz uzandım. Ahh cidden banyo yapmak rahatlatıyordu. Tüm gece boyunca uyumadığım için uykum geliyordu. Gözlerim ağırlaştı ve yavaşça kapandı.
 Yonca bilmediği bir yerde ilerliyordu. Heryer karanlıktı. İlerleden bir ışık yandığını gördü. Daha önce görmediği bir kadın orada duruyordu. Beyaz saçları ve mor gözleri vardı. Kucağından bir bebek duruyordu. Bebeğin annesinden bir farkı yoktu. Ona doğru ilerledi. Yanına geldiğinde bebeğin ağladığını duydu. Kadının omzuna elini koydu. Kadın başını eğdiği için yüzü gözükmüyordu. Elini çekince kadın düştü. Ölmüştü...
 Korkuyla uyandım. Tabi dibimde Ufuğu görmeyi beklemiyordum.
"Üzgünüm uyandırdım mı?"
"Hhayır"
 Yüzündeki sırıtışı görünce hatırladım. Beni bir yere götürücekti galiba.
Beni kaldırdığı gibi hızı kullandı. Ne olup bittiğini anlamadan dışarı çıkmıştık.
"Şimdi çok güzel bir yere gidiyoruz" dedi. Heyecanlı gözüküyordu. Arka bahçeye çıkmıştık. Beni bırakınca etrafa baktım. Tamamıyla kır olmuştu. Çimenlerin arasında yetişen papatyalar beyaz ve hsrika bir görüntü oluşturmuştu. Periler her zamanki gibi etrafta dolanıyordu. İlerde büyük bir meşe ağacı vardı. Bayağı yaşlı gözüküyordu. Ufukla beraber oraya ilerledik. Buralar azda olsa tanıdık geliyordu. Sonradan aklıma gelmişti. Ufukla eğitim yaptığımız yerdi. Ağacın yanına varmıştık. Ağacın gövdesini sarmaşıklar kaplamıştı. Hatta sarmaşıklarda dalların bir kısmını kaplamış ve çiçek açmıştı. Bu da harika bir görüntü oluşturuyordu. Ben hayranlıkla etrafa bakarken Ufuk beni kendine çevirdi. Elinde bir papatya tutuyordu. Papatyayı saçımın arasına sıkıştırdı.
"Şimdi çok yakıştı" dedi. Gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı.
"Ufuk"
 Elini dudağımın üstüne koydu.
"Birşey söyleme"
 Bana tuhaf bir şekilde bakıyordu. Ufuk bana bir anda sıkıca sarıldı.
"Seni çok özledim" dedi. Sesi ağlamaklı çıkıyordu. Bende ona sarıldım. İstemsizce yüzümdeki sırıtışa engel olamadım. Birden beni daha da sıktı.
"İntikam" dedş ve sesli bir şekilde güldü. Dengemi kaybettim ve düştüm. Ufukla çimenlerin arasında uzandık. Çimenlerin arasından gökyüzüne bakmak çok güzeldi.
  Önümde sarı bir peri belirdi.
"Bu mesaj Arda adında bir kişiden size gönderilmiştir"
 Video kaydı gibi ağzını açtı ve Arda'nın sesi duyuldu.
"Yonca burada bir adam var seni soruyor eğer gelmezsen herkesi öldürmekle tehdit ediyor durduramıyoruz"
 Sesi endişeli geliyordu. Ufuğa baktım. O da bana bakıyordu.
Saraya gittiğimde karşımda bir adet sırıtan Kağan görmeyi beklemiyordum. Bana öyle bir bakıyordu ki fırtına öncesi sessizlikti sanki. Muhafızları dövmüştü.
"Yonca canım" dedi bana koşarak.

Son Büyücü(Tamirde :D)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin