Merhaba işte yeni bölüm. Galiba geç kaldım ıhıhı beni affedin. neyse keyifli okumalar.
"Sende kimsin?" dedim merakla. Bu kadın tüylerimi ürpertiyordu. Sırıttı ve kapalı duran gözlerini nihayet açtı. Gözleri kırmızıydı ve korkunç görüniyordu. Ne çeşit bir yaratık olduğunu düşünmeye başladım. Ama kendimi savunmalıydım. Kılıcımı çıkardım ve iki elimle tuttum.
"Ahh beni öldürücek misin? Çok vahşice"
Kadın sinirlerimi bozmaya başlıyordu.
"Sana kimsin dedim"
Bağdaş yaptığı elini çözdü ve dik bir şekilde durdu.
"Nick'in dediği gibi çok küstahsın"
Bu sefer sesi ciddi çıkıyordu. Nick mi? Bu kadın ve Nick arasında ne tür bir bağlantı vardı. Uzun saçlarını savurdu.
"Şimdi beninle geliyorsun"
"Asla" dedim elimle kılıcı daha sıkı tutarak.
"Off zor yolları kullanmaktan hoşlanmıyorum ama ne yapalım?" dedi ellerini iki yana açarak. Yıldırım ateşini hemen ellerime ve kılıca sardım. Kadın yine sırıttı ve elini havaya kaldırıp bana doğrulttu. Elinden parlak bir ışık çıktı. Bu hiçte iyi değildi. Hemen koruma büyüsünü yaptım. Dayanması çok zordu. Kalkandan bir çatırtı geldi. Ah kahretsin kırılıyordu. Kalkan çatladığı anda yana doğru koşmaya başladım. Işın arkamdan geliyordu.
"Yerinde dur" diye bağırdı kadın. Işının değdiyi yerler yok olmuştu. Eski ev buna dayanamadı ve yıkılmaya başladı. Acilen dışarı çıkmam gerekiyordu. Kılıçla duvarı yardım ve dışarı çıktım. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. Evin yıkılmasıyla oluşan tozdan öksürmeye başladım. Bir yandan da etrafa bakıyordum.
"Ahahaa çok eğlendim"
Kafamı kaldırıp yukarı baktım. Bir süpürgenin üstünde ayakta durmuştu. Bir süpürge kullanıcısıysa bu bir cadı olmalıydı. Ama nasıl?
Ben bunları düşünürken yanına bir kelebek geldi ve omzuna kondu. Yüzü bir anda ciddileşti. Kelebek uçup gidince bana şöyle bir baktı.
"Ah daha fazla kalmak isterdim ama gitmem gerekiyo bir dahakine artık" dedi dudağını büzerek. Sonra kara bir kapı açıldı ve içine girdi. Hala şaşkın bir vaziyette olduğu yere bakıyordum. Bu neydi şimdi? Birden aklıma kitap geldi. Doğru ya kitap için gelmiştim. Etrafa telaşla bakınmaya başladım. Umarım birşey olmamıştır. En sonunda gördüm evet orada yıkıntı evin yanında duruyordu. Sevinçle ona koştum ve yerden kaldırıp üstündeki tozu sildim. Kitap biraz ağırdı yeni fark ediyordum. İşlemeli kapağı yavaşça kaldırdım. Kitabın bir kısmının içi oyulmuştu ve içinde birşey vardı. Tuhaf bir alet. Onu çıkarınca altında bir yazı gördüm. Yere oturup aleti bıraktım ve yazan yazıyı okumaya başladım.
Merhaba Son Büyücü
Kehanetlerimizden birinde senin geleceğine dair haber almıştık. Bu gördüğün alet peri tozuyla çalışan bir alettir. Vücuduna kitapta olan şekilleri çizmeye yarar. Tılsımlı eşyaların ve yaratıkların gücünden korunmak için kullanılır. Tılsımlı eşyalar o kadar çok ki. Her bir şekil bir tılsımlı eşya gücünü durdurur. Çok güçlü bir kullanıcısı olmadığı sürece seni tılsımlı eşyalardan korur. Bol şans
Peri tozu ha? Sırıttım ve aleti oyuğa yerleştirip çantama koydum. Sırada neresi var diye haritayı çıkardım. İşte baya uzak bir yerdi. Bir dağın tepesindeydi. Oflayıp ayağa kalktım. Uzun bir yolum vardı.
-Ufuk-
Müdür beni odasına çağırmıştı. O sırada egzersiz yapıyordum. İşimi bırakıp müdürün odasına çıktım. Kapıyı tıklatıp "Gir" sesini bekledim. Çok geçmeden gelmişti. İçeri girdim ve müdürün komutuyla oturdum.
"Hoşge-"
Demeden içeri pat diye bir adam daldı. Hızlı hızlı nefes alıyordu. Üstüne bakılırsa bir gözcüydü. Zar zor konuşuyordu.
"Efendim az önce casuslarımızdan bir bilgi aldık" dedi ve nefes alıp devam etti.
"Cadıların başkanı Nick 6 cadıyı toplamış"
"Ne olamaz" dedi müdür ayağa fırlayıp elini masaya koyarak. Altı cadı hakkında birşeyler duymuştum. Bunlar özel bir iksirle büyü yapabilen cadılardı. Tılsımlı eşyada kullanıyorlardı. Hepsinin tek bir gücü vardı. Ama ne kadar tehlikeli olduklarını bilmiyordum. Uzun zamandır dağılmışlardı. Bir kitapta okumuştum.
"Peki amaçları ne biliyor musun?"
"Hayır sadece bu bilgi için casuslarımızdan biri yakalandı"
"Kahretsin"
Şaşkın bir şekilde yaşlı müdüre bakıyordum. Bu gidişle adam kalpden giderdi. Gözleri beni buldu ve bana ciddi bir şekilde baktı.
"Ufuk sen git sonra konuşuruz"
Ne olduğunu fazla anlamamış bir şekil de oradan ayrıldım.
-Yonca-
Gece olmuştu ve ileride bir kasabanın ışıkları gözüküyordu. Kapşonumu taktım ve hızı kullanarak kasabaya vardım. Bir han bulup geceyi geçirebilirdim. Çok geçmeden onuda buldum. İçeri girdiğimde herkes kısa süreliğine bana baktı ve sonra yüzlerini çevirdiler. Köşeye geçip en kuytu yerde oturdum ve yemek söyledim. Bir yandan da adamların konuşmasını dinliyordum. Bir şeyi tartışıyorlardı.
"Prensin hala yaşadığını duydum"
"Evet öyle söylentiler var galiba kraliyet sarayıda okul yapılmıştı"
"Kral ve kraliçe öldükten sonra oraya kimse girmedi"
"Eğer yaşıyorsa bu bizim için çok iyi olur"
"Evet cadıları ortadan kaldırabilir"
Prens mi? Burası krallıkla mı yönetiliyordu. Dur bakim kaç tane şato şeklinde okul var? Sadece bizimkini hatırlıyorum. Konuşmaları dinlemeyr devam ettim.
"Kraliçe büyüci değildi"
"Evet kralla bir okul gezisinde tanışdıklarını duydum"
"Hangi okul gezisinde ben bir geziye gittiğini hatırlamıyorum"
"Canavarlar bölgesine olan işte"
Canavarlar bölgesi ha neyse kafamı bulandırmiyim şimdi banane prensten sanki tanıyorum da
Yemeğimi hızlıca bitirdim ve ayağa kalkıp odama çıktım. Bir banyo yapmak fena olmazdı. Baya yol katetmiştim sonuçta. Sıcak bir bamyo gibi yoktu. Saçlarımı kurulayıp bağladım. Banyodan sonra güzel bir uyku hayaliyle yatağa uzandım ve uykuya daldım.
Güneş yüzüme vururken kalktım. Ah olamaz uykuda kalmışım ve öğlen olmuş. Hemen kalktım ve eşyalarımı toparladım. Aşağıya inip yemek yedim ve parasını ödeyip çıktım. İşte gitmem gereken yer karşıki dağlardı. Yola koyuldum daha gidilecek uzun bir yolum vardı. Kasabadan çıkana kadar sakince yürüdüm hemen ardından hızı kullandım. Bunu kullanarak bile iki günde anca varabileceğim bir yerdi.
-Ufuk-
Tüm şato ayaklanmış gibiydi muhafızlar etrafta koşuşturup duruyordu. Neler olduğunu öğrenmek için birkaç kez müdürün odasına gittim ama her defasında beni geri çevirdi ve antreman yapmamı söyledi. Bıkkınlıkla arka bahçeye gittim ve bir zamanlar Yoncayla çalıştığımız yere geldim. Alan oradaydı. Sırıttım ve arkadan yaklaşıp üstüne atladım. Birlikte gülmeye başladık. O sırada yanımıza Arda geldi ve kollarını bağdaş yapıp bize üstün bir bakış attı. Hemen kalkıp ciddileştim.
"Ne istiyorsun?"
"Sadece şu koşuşturmacaya neden olan şeyi öğrenmek istiyordum"
Biraz tuhaf davranıyordu. O hiç böyle yapmazdı. Ne kadar beni gıcık etsede bizle bu küstah ses tonuyla konuşmazdı. Birşey olmuş olmalıydı.
Ellerimi iki yana açtım ve dudağımı büzdüm.
"Bilmiyorum"
"Yalan söyleme"
"Aslına bakarsan bilsemde sana söylemem"
Bana pis bir bakış atıp arkasını döndü ve gitti. Alan ve ben arkasından bakakalık.
"Ne olmuş buna böyle"
"Bilyorum ama içimde kötü bir his var"
-Yonca-
Gece olmuştu bu yüzden konaklamak için bir yere oturdum. Biraz ateş yaktım dağa yaklaştıkça hava soğumaya başlıyordu. Aldığım kitabı açtım ve aleti çıkarıp içine peri tozu üfledim. Alet ışık saçmaya başladı. Sayfaları çevirdim. Himm acaba ne çizsem? Gözüme kar tanesi çarptı. Gayet kolay ve hoş gözüküyordu. Zaten hava soğuktu acaba beni soğuk havaya karşı koruyabilir miydi? Aletle elimin tam ortasına bir kar tanesi çizmeye başladım. Beyaz renkliydi. Çizimi bitirdikten sonra parıldadı ve söndü. Çok güzel olmuştu. Kar tanesinin özellikleri kitaptan okudum. Beni buz perilerine ve su-buz gücü olan yaratıklara karşı koruyabilirdi. Bu çok iyiydi. Kurumuş mu diye bakmak için elimle hafifçe dokundum. Kurumuştu bu hızlı oldu. Şu ana kadar bulduğum en güzel kitap buydu. Elimle kafamın üstünde bağdaş yapıp uzandım. Acaba bizimkiler ne yapıyordu? Acaba Ufuk ne yapıyordu?
Görmek ister misin?
Olduğum yerde dondum kaldım. Bu ses nereden gelmişti böyle. Hemen kalkıp etrafa bakınmaya başladım.
Boşun bakma
İnce bir sesti ve fısıltıyı andırıyordu.
"Ne istiyorsun?"
"Yaklaş"
"Nereye yaklaşim?"
"Ah aptal yüzüğü kendine yaklaştır işte"
Yüzük mü? Yüzüğü kendime yaklaştırdım ve dinleme başladım. Bu kesinlikle yüzükten geliyordu.
"Onu Ufuğu özledin değil mi?"
Yüzüm kıpkırmızı oldu.
"Yyok özlemek değilde merak etmek gibi birşey"
"Tabi öyledir onu görme ister misin?"
"Imm tamam"
Yüzükten birden pembe bir ışık doğrusu gökyüzüne yükseldi ve gökyüzünde pembe toz bulutu gibi yayıldı. Olanları şaşkınlıkla izliyordum.
-Ufuk-
Dışarıda boş boş geziyordum. Canım sıkılmıştı ve yapacak hiç birşey yoktu. Birden parmağımdaki yüzükden lacivert bir ışık doğrusu gökyüzene ilerledi ve gökyüzünde lacivert toz bulutu gibi yayıldı. Neler oluyordu böyle? Braz sonra lacivert toz bulutunun içine pembe toz bulytu karışmaya başladı. Hala olayın şokunu atlatamamıştım. Bunu harekete geçiricek birşey yaptığımı hatırlamıyordum. Sonra yanımda birşey belirdi. Korkudan iki adım geriledim. Pembe birşeydi. Biraz yaklaşınca şaşkınlıktan gözlerim açıldı. Bu Yoncaydı.
-Yonca-
Yanımda Ufuk belirince korktum ve biraz utandım. Hemen bunu kapatmam gerekiyordu.
"Kapat şunu kapat kapat" dedim yüzükle oynayarak. Ufuk bana hala şaşkın bir şekilde bakıyordu. Bana yaklaşmaya başladı.
"Kapat şunu"
Dahada yaklaştı tam dokunucaktı ki yüzüğü çıkarıp yere fırlattım. Herşey birden sona erdi. Derin bir oh çektim. Hadi ama amacım neydi benim? Bir daha bunu asla yapmicaktım. Yüzüğü yerden aldım ve korka korka taktım. Şükürler olsunki birşey olmamıştı. Kamp kurduğum yere döndüm ve uzandım. Gözlerimi yorgunlukla kapattım. Artık biraz uyumalıydım.
2 gün sonra dağa ulaşmış tırmanmaya başlamıştım. Yukarı çıktıkça basınç ve rüzgar artıyo hava daha da soğumaya başlıyordu. Acayip şekilde rüzgar vardı. Rüzgarı biraz engellesin diye bir taşın arkasına geçtim ve haritayı açtım. Acilen o evi bulmalıydım. Eve çok yaklaşmıştım sadece biraz daha yukarı çıkıp yürümem gerekiyordu o kadar. Havaya baktım tipi başlamak üzeriydi. Biraz daha yukarı tırmandım. Artık ayaklarımın altındaki karların ezilme sesleri geliyordu. Hesaplamalarıma göre hemen şurdaki kayanın aşağısındaydı. Gerçektende kayayı geçtikten sonra aşağıda büyük bir düzlük vardı. Kayarak aşağıya indim. Vay canına baya güzel bir kulübeydi. Etrafı izleye izleye kulübeye girdim. İçerisi soğuk gibiydi aynı zamanda da sıcak. Bir odaya girince öbürlerinden daha soğuk olduğunu gördüm. Arkadan ince bir ses gelince hemen oraya döndüm. Ahh her evde biriyle mi karşılaşmak zorundayım. Ama karşımdaki kişinin güzelliği ile şaşırıp kaldım. Bu bir cadı olmayacak kadar güzeldi. Zaten tuhaf bir görüntüsü vardı. Kulakları tuhaf bir şekildeydi elflerinkine benziyordu. Beyaz saçları ayaklarına kadar uzanıyordu. Bembeyaz bir teni vardı ve kollarında ve yüzünde garip şekiller vardı. Bana gülümseyerek baktı.
"Merhaba son büyücü işaretini gördük ben İlya ırkının bir temsilcisi olarak buradayım. Sizi krallığımıza götürmeye geldim"
Ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü(Tamirde :D)
FantasyÇok mutlu bir hayatım vardı. Hayatım bir anda karardı Önce annem ve babam öldü Sonra kasabaya taşındık Herşey o şatoyu görmemle başladı Ben dünyadaki son büyücüydüm