Bölüm 28

3K 198 9
                                    

Merhabalar herkese nasılsınız? İyisinizdir inşallah. İşte yeni bir bölüm. Vote ve yorumlarınızı bekliyor olucam. Bu arada yazım hatalarını lütfen bildirin Herkese iyi akşamlarr :):)
"Neden burdasın?" dedim biraz geri çekilerek. Sırıtarak cevap verdi.
"Hiiçç seni görmek istedim sadece"
"Kaybol burdan"
Gözü bariyerin arkasındaki küçük çocuğa kaydı.
"Onunla iyi geçiniyorsun" dedi. Cevap vermedim ve küçük çocuğa baktım. Tatlı tatlı elindeki ekmeği kemiriyordu.
"Onu kurtarabilirsin?"
 Şaşkınlıkla ona döndüm.
"Nasıl?"
 Yüzünü eğdi ve sırıttı.
"Soracağını biliyordum. Söylerim ama bir şartla"
 Konuşmanın nereye gideceğini bilmiyordum ama içimde kötü bir his vardı.
"Ne şartı"
"Ben seni çağırdığım zaman gelip benimle dövüşeceksin"
 Biraz düşündüm. Aslında bunun hiçbir sakıncası yoktu. Hatta onu dövmeyi istiyordum.
"Tamam"
"Anlaştık o zaman" dedi ve elini uzattı. Bir an tereddüt ettim.
"Eğer elimi sıkmazsan anlaşma olamaz"
 Uzattığı elini tuttum ve büyük bir enerji yükseldi. Enerji saçlarımızı uçuruyordu. Onun elinden benim elime parıltılı mavi birleş geçti ve herşey normale döndü.
"Anlaşma yapıldı ben çağırdığım zaman nerede olursa olsun gelmek zorundasın yoksa ölürsün" dedi ve elimi çevirip işareti gösterdi. Acaba kötü birşey mi yapmıştım. Sırıttı ve konuşmaya devam etti
" Şimdi sıra nasıl onu kurtaracağına geldi"
 Heyecanla onu dinliyordum. Eğer bu çocuğu kurtarabilirsem çok mutlu olucaktım.
"Onu bariyerin dışına çıkarmalısın. Muhtemelen bu ruhun burda olmaması gerekiyor. Bölgenin yakınlarında falan ölmüş olmalı. Ruhuda buraya çekilmiştir. Bu kişiler çok ender olur ama kendilerini kurtarmak için birini seçerler. Bu çocuk göründüğü üzeri sihirbaz kanı taşıyor. Ama farklı birşey var. Seninle iletişim kurması tuhaf. Sihirbaz kanı taşıyor ama damarlarında büyü dolaşıyor. Melezde değil."
" Şimdi bunu anlamanın sırası değil onu nasıl çıkarıcağımı söyle"
"Elini uzat ve çıkarmaya çalış. Büyü kullanmayı dene. Ben sadece nasıl kurtaracağını söyleyeceğimi söyledim. Yolunu söyleyeceğimi söylemedim"
 Sinirle tepinmekten başka birşey yapmadım. Beni kandırmıştı. Biliyordum bu işte bir bit yeniği vardı.
"Eh hadi görüşürüz" dedi ve ortadan kayboldu.
"Kahretsin" dedim kendi kendime. Çocuğa baktım bana gri gözleriyle tatlı tatlı bakıyordu. Zavallı çocuk onu nolursa olsun kurtarmalıydım. Yanına yaklaştım ve çömeldim.
"Şimdi sen burada beni bekle ben yine gelirim yanına"
"Tamam anne" dedi çocuk. Bana neden anne diyordu acaba? Belkide annesine benzetmişti. Ağzımı büktüm ve havaya baktım. Etraf kızıllığa bürünmüş, güneş batmaya başlamıştı. Çocuğa son kez bakıp gülümsedim ve hızı kullanarak kampa vardım. Arda ve Yavuz abi oturmuş konuşuyorlardı ama Ufuk yoktu. Etrafa bakındım ama onu göremedim. Kampın etrafında dolaştım ve bir ağaca yaslanıp etrafa baktım. Gerçektende yoktu peki nereye gitmiş olabilir ki?
"Beni mi arıyorsun?" dedi arkamdan bir ses. Ürpererek arkama baktım. Ufuk tam arkamda duruyordu. Pelerinini giymiş ve kapşonu başına geçirmişti. Bu yüzden yüzü gözükmüyordu ama ses tonu çok tuhaftı bu beni korkutuyordu.
"Hhayır sadece dolaşıyordum"
 Ah olamaz kekelemiştim bir de. Kendimi elevermiştim.
"Sesin seni eleverdi bile"
"Ah tamam sadece seni görünce nerede olduğunu merak etmiştim."
"Neden?"
 Umarım yapıkan anlaşmayı görmemiştir. Eğer gördüyse beni mahvederdi. Bana yaklaştı o yaklaştıkça bende geriye doğru ilerledim ve ağaca yaslandım. Çok yakınımdaydı bana baktı ve sırıttı. Sonra aniden bileğimi tuttu ve açtı. Anlaşmanın işareti gün yüzüne çıkmıştı. Yutkundum ve ona baktım.
"İşte bu anlaşmayı izliyordum sadece"
 Ov yakalanmıştım.
"Açıklayabilirim"
"Gerek yok gördüm zaten" dedi ve arkasını dönüp gitti. Bana kızmıştı galiba. Hemen onun önünü kestim.
"O çocuğu gerçekten kurtarmak istiyorum bu yüzden o anlaşmayı yaptım" 
  Bana dikkatlicr bakıyordu.
"Bu çok riskli bişey ne üzerine anlaştın?"
"O çağırdığı zaman onun yanına gidip onunla dövüşücem"
"Kaybedersen ne olucak?"
Jetonum yeni düşmüştü. Kaybedersem veya kazanırsam ne olacağını söylememişti. Ona ümitsizce bir bakış attım.
"Lütfen bana bunu söylemediğini söyleme" dedi. Sesimi çıkarmayınca elini yüzünde gezdirdi ve indirdi.
"Seni çağırdığı zaman benim haberim olacak"
"Tamam" dedim sessizce. Birlikte kamp alanına doğru ilerledik. Yavuz abi ve Arda bize döndüler.
"Neredeydiniz?" diye sordu Arda.
"Etrafı gözlüyordum Yoncada ormandan geliyordu karşılaştık"
"Ormanda ne yapıyordun?" diye sordu Yavuz abi. Hemen birşeyler uydurmalıydım. Etrafa bakındım aklıma birşey gelsin diye. Yerde duran çalı gözüme battı. Kafamda bir lamba yandı.
"Şey yakacak birşeyler arıyordum ama Ufuk sağolsun izin vermedi geri getirdi" dedim. İkiside tatmin olmuşa benziyordu.
"Gündüz aramaya başlamalıyız" dedi Ufuk konuyu değiştirerek.
"Haklısın şu anda bölgede gece orası gündüz olana kadar bizimde uykumuzu almamız gerekiyor" dedi Yavuz abi.
"Eh o zaman herkes uykuya" dedi Arda. Etrafta çadırlar vardı. Ben hangisinde uyuyacağımı bilmiyordum.
"Sen şurdakine" dedi Yavuz abi beni ittirerek. Ayaklarımı sürte sürte o taraf gittim. Aslında bütün günkü koşuşturmaca ve aksiyon beni yormuştu. Kendimi zorla yatağa attım. Gözlerim yorgunlukla kapanmaya başladı ve en sonunda kapandı.
***
"Hadi kalk artık Yonca seninde uykun ne kadar ağır böyle"
"Öyledi" dedi arkadan bir ses.
"Noluyo be" dedim uykulu gözlerimi aralayarak. Tam karşımda Arda ve Yavuz abiyi gördüm.
"Ardaa kaldır sonra çık dedim sana"
Ufuğun sesi dışardan geliyordu.
"Günaydın" dedi Arda sırıtarak.
"Sanada" deim hala üstümde uyku sersemliği vardı. Uykulu uykulu kalktım yerimden. Arda ve Yavuz abi çoktan çıkmıştı. Bende çıktım ve ayakkabı giydim. Gerçi nasıl giydiğimi bile haturlamıyorum o kadar uykuluydum.
-Ufuk-
Arda çıktıktan sonra Yonca uykulu bir şekilde çadırdan çıktı. Bugün bölge hakkında bilgi almak için bu civarda yaşayan Mert adında bir çocuğu kahvaltıya çağırmıştık. Zaten Yoncayı bulup getirmişti. Biz onunla dışarıda konuşurken Arda ve Yavuz Yoncayı kahvaltı için kaldırmaya gitmişti.
  Yonca ayakabılarını ters bir şekilde giyip bağcıklarını bağlamadı. Uyku sersemi olduğu her halinden belliydi. Kalktı ve ayaklarını yere sürte sürte bize doğru gelmeye başladı. Yanımıza varınca bana çarptı.
"Bu ağacı kim koydu buraya" diye söylendi ve geçip gitti. Çeşmeye doğru ilerliyordu. Yolda yanından geçtiği iki ağaza selam verdi.
"Günaydın Ufuk ve yanındaki"
Kendimi tutamayıp bir kahkaha attım. Benimle birlikte diğerleride kahkaha atmaya başladı. Yonca yüzüni yıkayıp bize döndü.
"Komik olan ne?" dedi. Gerçektende bunu ciddi ciddi soruyordu.
"Şimdi size gösteririm" dedi ve adım atar atmaz yere kapaklandı. Bağlamayı unuttuğu bağcıkların birine basıp düşmüştü. Hepimiz bir kez daha kahkahalara boğulduk. O da düştüğü yerden doğrularak ayakabısa şaşkın bir bakış attı. Hemen ayakkabısını düzgünce giydi ve bağcıklarını sıkıca bağladı. Ayağa kalktığında yüzü kızarmıştı ve ellerini yumruk yapmıştı.
"Ha ha ha çok komik şimdi görürsünüz siz" dedi ve kenarda duran sopayı alıp bize sadistçe sırıttı.
"Olamaz" dedim ve hepimiz kaçmaya başladık. Birinden öbürüne gidiyor ve bizi kovalıyordu. Hepimiz kahkahalarla kaçtık. En sonunda bizi kovalamayı bıraktı ve yere yığıldı.
"Ahhh çok yoruldum" dedi. Kovalamacaya son verip hepimiz yemeğe oturduk. Hem kahvaltı ediyor hemde konuşuyorduk. Mert bizimle gelicek ve bölgeyi tanıtacaktı. Eşyalarımız topladık ve bölgeye doğru yürüdük. Bölgenin girişinde içeriden bize bakan ruhları görebiliyordum.
"Başlıyoruz" dedi Mert.
Hep birlikte görünmez olduk ve bölgeye adımımızı attık. Anında küf ve çürümüş et kokusu burnumu doldurdu. Yıkık ev ve binalara baktım işte başlıyorduk.

Son Büyücü(Tamirde :D)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin