"İşaret koluna dağlandıktan sonra; bir daha asla eskisi gibi olamazsın. İçindeki iyilik ve güzellik yerini kötülüğe bırakır. İçindeki melek ölmüştür artık."
Ne kadar daha kaldım onun kollarında bilmiyorum. Gözlerimden akan yaşlar durmuştu durmasına; ama içimdeki acı dinmemişti hala. Başımı onun göğsünden ayırdım ve yüzüne baktım. Gecenin karanlığında bile gözlerindeki çaresiz ve af dileyen bakışları görebiliyordum.
Draco Malfoy; benim sevdiğim adam, artık bir ölüm yiyendi!!! O, artık sonu belli olmayan bir savaşın, parçası olmuştu. Ya ölecekti ya da öldürecekti. Her şekilde onu kaybedecektim.
Vicdanım öfkeyle:"Kes şunu!!! Olumsuz düşüncelerden arın!!!" diye bağırdı. Duymazdan gelerek, omuz silktim. Şuan hayat benim için dipsiz bir kuyudan farksızdı. Ve ben o karanlığın içinde kaybolmuştum. Beni çıkarabilecek tek kişiyse, çoktan o karanlığın bir parçası olmuştu.
Draco boğuk bir sesle;
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Gözlerine boş bir ifadeyle bakarak, cevap verdim. "Ne dememi bekliyorsun. Kurtulmak için bir şansın vardı; ama sen hiçbir şey yapmadın!"
Suçlayıcı sözlerimi oldukça soğukkanlı bir halde karşılamıştı. Ellerini belimden çekti ve birkaç adım gerileyerek;
"Sana daha önce de dediğim gibi, bana sunduğun çıkış yolu değildi; kaçmaktı!!! Ve kaçmak beni bu işten kurtaramazdı!!!"
"Bu senin düşüncen. Bazen tek çıkış yolu; kaçmaktır. Yapabileceğinin en iyisi kaçmaksa, kaçacaksın!!! Ki kaçmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum, sonuçta psikopat bir adamın oyuncağı olmaktansa tabanları yağlamak kulağa daha hoş geliyor!"
Draco sabırsızca elini saçlarına geçirdi. Benimle tartışmaktan yorulmuş gibiydi. Benim de yorulduğum gibi. Ve o an yapılması gereken en doğru şeyin gitmek olduğunu düşünerek, omuzlarımı dikleştirdim.
"Ben Kovuk'a dönüyorum. Yokluğumun fark edilmemesi lazım. Ayrıca onlara yazdığım veda mektubunu yırtıp, amcama durumu açıklamalıyım. Anlayacağın yaptığım planın, tüm izlerini temizlemem gerekiyor."
Öfkeli ve iğneleyici bir tavır takınmıştım. Çünkü Draco'nun ölüm yiyen olmasını hazmedemiyordum hala. Hele de ona çıkış yolu sunmuşken. Draco cevap vermek yerine başını sallamakla yetindi. Arkamı dönüp gitmeden önce, kolundaki işarete bakmaktan alamadım kendimi. Upuzun yılan ve ucundaki kuru kafaya baktıkça bakasım geliyordu. Sanki ne kadar çok bakarsam, o izde oradan silinecekmiş gibi. Silinse ne güzel olurdu. Yok olsa... Sabunlu suyum ve bir bezim olsa neler yapacağımı düşüne durayım ben, Draco'nun sesi duyuldu.
"Bitti mi?"
Boş gözlerimi görünce, devam etti. "İşaretime bakmandan bahsediyorum."
İşaretim mi demişti? Onun işareti....
O bilindik ukala April tavrımı takınıp, "Bitti ve gidiyorum." İyi geceler bile demeden; topuklarımı taşlara sert sert vurarak, karanlığın içinde yürümeye başladım. Ne büyük umutlarla geldiğim bu saat kulesinden, tarifi edilemez hayal kırıklıklarıyla ayrılıyordum.
April'in gidişini izlerken, içimden bir şeylerin kopup gittiğini hissettim. Laf olsun diye söylediğimi sanmayın. Gerçekten hissettim. Çünkü gözlerindeki umudun, yok oluşunu görmüştüm. İşaretimi gördüğünde yaşadığı şoku ve hayal kırıklığını saymıyorum bile. Onu üzmüştüm evet; ama beni de anlaması lazımdı. Başka çarem yoktu, ben ölüm yiyen olmak zorundaydım!!! Benim kaderimde vardı, ölüm yiyen olmak. Tıpkı babamın dediği gibi,
"Herkes kaderinde olanı yaşar, kimse onu değiştiremez."
Bu kabulleniş niye peki? Neden bir anda her şey gözümde basitleşmişti. Ölüm yiyen oldum, bitti....
Her şey normal gözüküyordu. Kolumdaki işaret dışında. Ki o da beni ürkütmüyordu. Aksine çevreye yaydığı gizemli hava beni ona çekiyordu.
Vicdanım bağırdı. "Sakın bana ölüm yiyen olduğun için, mutlu olduğunu söyleme!!!! Kafan yerinde mi senin???"
Duymazlığa geldim. Çünkü kafam o kadar karışıktı ki. Şuan tartışacak ya da açıklama yapacak durumda değildim.
Sadece içimdeki duyguların değiştiğini hissedebiliyordum. Bir anda tersine akmaya başlayan bir nehir gibi. Benliğim, ruhum değişiyordu. Ve bu değişim, beni nerelere sürükleyecekti emin değildim. Nerden başlamam gerekti? Babamın dediği gibi, hayat benim için, şimdi mi başlayacaktı? Daha önce yaşadıklarım, unutulmaya yüz tutmuş anılar mıydı artık? Birkaç saat öncesini düşündüm. Töreni... Ölüm yiyen olduğum o anı....
Lucius Draco'nun omzuna hafifçe vurarak;
"İşte beklediğin an geldi."
Yanı başındaki Narcissa gergin bir tavırla oğluna baktı; ama genç adam ifadesiz bir tavırla omuz silkerek;
"Hım...Evet..." diye mırıldandı.
"Korkudan dilini mi yuttun ufaklık?" Bella'nın tiz kahkahası yankılanırken, Lucius homurdandı. "Onunla uğraşma Bella! Biraz gergin o kadar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Draco'nun Meleği
FanfictionDraco Malfoy. On dokuz yıl sonra, eşi ve oğluyla Hogwarts Tren Garı'nda; Harry'lerin yanından geçip gittiğinde çoğu kişinin aklında şu soru belirir: Draco Malfoy kiminle evlenmiştir? Severek, isteyerek mi evlenmiştir; yoksa safkan ailesinin uygun g...