"Beklenen gün geldi."
(22 Ağustos, Cuma Günü)
"Neden cevap vermeden sadece yüzüme baktı? Neden, ağzını açıp da tek bir kelime etmedi??"
Yatakta oradan oraya dönmek, artık April için bir alışkanlık haline gelmişti. O gece de uyuyamamış, Draco ile yaptıkları konuşmayı, aklında evirip çevirip durmuştu.
Vicdanı mırıldandı. "Dün söylediklerinde ciddi miydin sen?"
"Evet." diye hızlıca cevap verdi.
"Hım....O zaman gerçekten kafayı yemiş olmalısın! Draco ile nasıl kaçmayı planlıyorsun acaba?"
April yataktan çevik bir hareketle kalkarak;
"Ben planımı çoktan yaptım. Kafamda her türlü olasılığı hesapladım."
Vicdanı alaycı bir tavırla:"Öyle mi? O zaman anlat bakalım şu planı."
April masanın başına geçti ve temiz bir parşömen çıkardı. Derin bir nefes alıp, yazmaya başladı. Bitirdiğinde, vicdanı merakla:"Hadi anlatsana! Hem daha demin ne yazdın sen?"
"Amcam George'a mektup yazdım. Draco ve beni, İtalya'ya gizlice kaçıracak biri varsa,o da amcamdır!"
"Neeee!!!"
"Dediğimi duydun! Bu gece Draco ile İtalya'ya kaçıyoruz."
Vicdanı kekeledi. "Draco bunu kabul etti mi ki? Senin kaçma fikrine sessiz kalmadı mı bu çocuk?"
Genç kız hızlıca üstünü değiştirdi ve zarfı kaptığı gibi odadan çıktı. Merdivenlerden inerken, vicdanına söylediği son şey şu oldu. "Sessiz kalması neyi değiştirir. Biliyorum, benimle gelecek."
Bayan Weasley genç kıza gülümsedi. "Günaydın tatlım."
April salona ilerlerken, hızlıca cevap verdi. "Günaydın Molly."
Molly'nin keyfi yerindeydi. Çünkü dün gece Draco'nun lanetlerine maruz kalan Marcus, Kovuk'a dönmemiş, onun yerine ufak bir pansiyonda kalmayı uygun bulmuştu. Genç adam hala düellonun şokundaydı; ki April onu suçlayamazdı. Draco oldukça ileri gitmişti.
Ron her zamanki gibi ikizlerle sucuk yarışına girmişti. Hermione ve Ginny aralarında fısıldaşıyor, Harry ise bitkin bir tavırla çayına bakıyordu. Genç kız yerine oturur, oturmaz Harry'ye döndü.
"Neyin var? Yoksa sen de benim gibi uyuyamadın mı?"
Ron hızlıca mırıldandı. "Dün gece kötü bir rüya gördü. Hala onun etkisinde."
Hermione ve Ginny'nin ne hakkında konuştuğu anlaşılmıştı. April Ron'a doğru eğildi.
"Ne görmüş?"
"Bilmiyoruz. Anlatmadı."
April hafifçe iç geçirerek, genç adama baktı. Harry'nin de derdi başkaydı işte...
Kovuk'un kapısı şiddetle vurulduğunda, kahvaltı bitmiş, herkes günlük işlerine yönelmişti. Bay Weasley kaşlarını çatarak, başını gazeteden kaldırdı. "Bu saatte kim gelmiş olabilir ki?"
Molly telaşla kocasına bakarken, Ginny kapıya koşmuştu bile. Genç kızın sesi duyuldu. "Tonks ve Lupin gelmiş! Hoş geldiniz."
Arthur ayağa kalktı. "Ooo kimleri görüyorum .Hangi rüzgar attı sizi buraya?"
Tonks sıkıntılı bir tavırla, Lupin'e döndü. Sanki genç adamın bir açıklama yapmasını bekler gibiydi.
Lupin soğuk bir sesle:"Haberler iyi değil."
Harry,Hermione,Ginny,Ron ve April'in bakışları onların üzerindeydi. Molly hızlıca araya girdi. "İsterseniz yukarıda konuşalım."
Tonks başını salladı. "İyi olur Molly."
Arthur önde diğerleri arkada üst kata yöneldiler. Ron arkalarından bakıp, homurdandı.
"Bizim yanımızda konuşsalar, ölürler sanki!"
Hermione bilmiş bir tavırla:"Hep yaptıkları şey."
Ginny sırıttı. "O zaman biz de hep yaptığımızı yapıp, dinleyelim onları."
April kaşlarını çatarak, "Nasıl dinleyeceğiz anlamadım?"
Hermione asasını çevik bir hareketle çevirdi ve mırıldandı.
"Homenum Revelio..."
Büyünün etkisiyle, kapalı kapının ardındaki sesler, rahatlıkla duyulmaya başlanmıştı. April mektubu baykuşla yollar yollamaz, dört gencin yanına oturdu. Hiçbiri konuşmadan, Remus'un anlattıklarını dinliyordu.
Remus endişeli bir sesle, "Durum bu anlayacağınız. Ve biz bu haberin gerçek mi sahte mi olduğunu bile bilmiyoruz."
Arthur düşünceli bir tavırla, cevap verdi. "Kim söyledi size Londra'ya bir saldırı daha olacağını?"Tonks hızlıca cevap verdi. "İsimsiz bir mektup. Kingsley tuzak olduğunu düşünüyor, Moody ise tedbir almamızı söyleyip duruyor." Molly dudağını kemirmeye başlamıştı. "Londra'ya bir saldırı daha olursa, büyücülük dünyası iyice karışacak! Bakanlık'taki yeniliklerin sonuç vermediğini söyleyip, bakanlığa cephe alacaklar."
Tonks başıyla onayladı. "Fudge'ın başına gelenler, Rufus Scrimgeour'un da başına gelebilir. Rufus bu yüzden herkese öfke kusuyor, yoldaşlığın bu olası saldırıyı durdurmasını emretti!"
Remus öfkeyle devam etti. "Eğer durduramazsak, yoldaşlık kurumunu lav edecekmiş!"
Arthur homurdandı. "O kim oluyor da böyle bir şey söyleyebiliyor? Yoldaşlık ondan öncede vardı, sonra da olacak!!!"
Molly endişeyle:"E peki bu saldırı nerede olacak? Bu konuda bir fikir var mı?"
Tonks saçlarını geriye doğru ittirdi. "Sorun da bu Molly, kimse bilmiyor. Parşömende yazılı olan sadece şuydu; Londra yeni bir saldırıya hazırlıklı olsun."
Bay Weasley iç geçirdi. "Ne yapacağız? Londra'nın her yerine koruma büyüsü mü?"
Lupin hızlıca cevap verdi. "Yoldaşlık daha kesin bir sonuca ulaşamadı. Bu yüzden geldik, sabahtan beri bu yeni haberle uğraşıyoruz ve senin de yardımına ihtiyacımız var Arthur! Moody ve Kingsley birbirlerine girmek üzere."
Arthur hızlıca ayağa kalkarken, Molly merakla:"Albus bu işe ne diyor?"
Tonks derin bir nefes alıp, "Bir sorun da bu ya. Profesör gene ortadan kayboldu!"
Lupin sinirle söylendi. "Kimse nerde olduğunu da bilmiyor."
Bay Weasley telaşla:"Hemen çıksak iyi olur. Albus'a ulaşmanın da bir yolunu bulmamız lazım!"
Odanın kapısı açıldığında, merdivenden sarkarak konuşmaya kulak kesilen gençler; hemen Ron'un odasına girdiler.
Harry dalgın bir tavırla:"Yeni bir saldırı daha."
Hermione gergin bir şekilde yatağa bıraktı kendini. "Acaba mektubu kim gönderdi?" (Ölüm yiyenlerin arasında casus olarak bulunan biri. Yoldaşlığa ihanet ettiği sanılan biri; Melez Prens.)
Ron da kafasındaki soruyu soruverdi. "Acaba saldırı nereye yapılacak?"
Ginny iç geçirdi. "Büyücülük Dünyası'nı sarsmak istiyorlarsa, Londra'nın en bilinen yerine yapacaklardır."
Harry kaşlarını çattı. "Neresi mesela?"
Beş genç de birbirine bakıyordu. Aniden akıllarına bir yer gelmişti, tüm büyücülerin uğrak yeri olan bir mekan...
April mırıldandı. "Benotti Meydanı mesela."
Malfoy Malikane'sinde o sabah kahvaltı biraz geç başlamıştı. Narcissa porselen çay bardağına dalgın bir bakış attı ve yanı başındaki ev cinine;
"Bunu değiştir, üstünde leke kalmış."
Ev cini itaatkar bir şekilde onun dediğini yaparken, Lucius gazeteden başını kaldırdı ve oğluna döndü.
"Heyecanlı mısın oğlum?"
Kate hafifçe dudağını ısırarak, karşısındaki genç adama baktı. Draco başını tabağından kaldırdı ve donuk bir ifadeyle babasına baktı. Lucius onun suskunluğuna aldırmadan, devam etti.
"Heyecanlısındır, heyecanlı. Ama merak etme, her şey yolunda gidecek. Ben de ilk günümü hatırlıyorum da, nasıl gerilmiştim. Sabaha kadar uyuyamamıştım."
Karısı sert bir sesle, onun sözünü kesti. "Lucius hayatım, omletin tadına bak bakalım, beğenecek misin?"
Onun konuyu değiştirme girişimi başarısız oldu. Genç adam konuşmaya devam ediyordu.
"İşaret koluma dağlandığında, benim için yeni bir hayat başlamıştı. Senin içinde öyle olacak."
Draco'nun gözleri hala tabağındaydı. "Yeni doğan bir bebekten farksızlaşacaksın. Hayat senin için şimdi başlayacak."
Draco elini fincanına götürdü. Sıcacık çayın verdiği ısıyı düşünmeye çalışıyordu.
"Daha önceki yaşantın için üzüleceksin. Çünkü o zaman amaçsızca yaşıyordun; ama ölüm yiyen olunca bir amaca hizmet edeceksin."
Draco fincanı daha da sıkı kavradı. Çaydan gelen ısı elini yakmaya başlamıştı.
"Kate hadi, biraz sen konuş. Senin ailen de ölüm yiyen olma onuruna erişmiş kişiler. Eminim işaretin koluna dağlanması için, sabırsızlanıyorsundur?"
Kate göz ucuyla Draco'ya baktı, titrek bir sesle, "Aslında ben bu işlerden biraz uzağım."
"Uzak mısın? Hım tabi babanlar senin için korkmuşlardır, çünkü çok zor ölüm yiyen olabilmek. Ben de başta Draco için endişelenmiştim; ama onun için doğru olanın bu olduğunu biliyorum."
Fincanı daha ne kadar sıkabilirdi acaba??? Babasının bu gereksiz konuşmasını daha ne kadar dinleyebilirdi!!!
"Hem Draco'nun kaderinde var, ölüm yiyen olmak!"
Çat......
Narcissa telaşla bağırdı. "Draco!!!"
Kate ve Lucius da sesin geldiği yöne döndüler. Draco'nun ellerinin arasındaki fincan parçalanmıştı. Genç kız hızlıca peçete uzattı Draco'ya. "Elin kan içinde kaldı!!!"
Draco sessizce, uzatılan peçeteyi aldı ve derin kesiği sarmaladı. Narcissa endişeyle onu izliyordu. Kate Lucius'a döndü. "Kesiği iyileştirecek bir büyü biliyor musunuz?"
Lucius gözlerini oğlundan ayırmadan, soğuk bir sesle, "Bilmem bir şey değiştirmeyecek; çünkü o yaraya büyü yapmayacağız!"
Karısı sinirle bağırdı. "Kesiğin derinliğini görmüyor musun sen?"
"Bağırmayı kes Cissy! Draco'nun acıya dayanmayı öğrenmesi lazım ve buna ufak bir kesikle başlayabilir!"
Ayağa fırladı, oldukça öfkeli görünüyordu. "Akşama geldiğimde, ikinizi de hazır görmek istiyorum. Hemen çıkacağız!"
Kate'e döndü. "Bu gece seni evde yalnız bırakıyoruz, buna bir itirazın yoktur herhalde." Buz gibi bir bakış atmıştı genç kıza, Kate sırtından geçen ürpertiye aldırmamaya çalışarak, "Elbette ki hayır."
Lucius yemek odasından hızlı adımlarla çıkarken, arkasında bıraktığı kırıklarla dolu bir masaydı. Porselen kırıklarından çok kalp kırıklıkları vardı masada. Umursamaz eşine kırgın bir kadın ve düşüncesiz babaya öfkeli bir çocuk.
"Yeter artık Charlotte, daha ne kadar sürecek bu tavrın!"
Carmen öfkeyle söylenirken, yanı başındaki arkadaşı yatağına uzanmış düşüncelere dalmıştı.
"Yataktan çıkmamak neyi değiştirecek? Ağabeyimi geri getirecek mi sanki! Hem anneni ne kadar üzdüğünün farkında değil misin sen!"
Charlotte homurdandı. "Git başımdan!"
"Gitmeyeceğim!!! Artık iyice saçmaladın!"
Charlotte hışımla başını salladı. "Neden saçmalıyormuşum? Canımın acıdığını göremeyecek kadar kör müsün? Beni bırakıp, aptal kuzenimin peşinden giden ağabeyin saçmalamıyor da ben mi saçmalıyorum!!!"
Carmen iç geçirdi. "O zaten kafayı yemiş, ona diyecek sözüm bile yok; ama sen böyle kolay yıkılacak biri değilsin Charlotte!"
Yatağın ucuna oturdu ve genç kızın siyah buklelerini okşadı. "Hadi canım kalk artık şu yataktan. Sanki burada yatman, Marcus'un umurundaymış gibi."
Charlotte mırıldandı. "Ne halde olduğumu merak bile etmiyor. Baksana mektup bile yazmadı bana."
Carmen sinirle:"Ne hali varsa görsün! Böyle davrandığı için çok pişman olacak ilerde, Carmen dediydi dersin."
Charlotte öfkeyle tısladı. "Ben şimdi pişman olmasını istiyorum!"
Genç kız bunu söyler söylemez, hışımla kalktı yataktan. Carmen şaşkınlıkla:"Şimdi ne oldu?"
"Aklıma bir fikir geldi!!!"
Charlotte çekmeceleri karıştırırken, Carmen merakla sordu. "Ne?"
Charlotte temiz bir parşömen kağıdını masanın üzerine koydu ve heyecanla cevap verdi.
"April'e bir mektup yazacağım."
Carmen kaşlarını çatarak:"Ne mektubu??? Hiçbir şey anlamıyorum."
Charlotte hınzır bir gülüşle:"Bir itiraf mektubu. April'e mektuplarını nasıl yaktığımı anlatacağım."
"Sen en sonunda delirdin! Bu çok aptalca olmaz mı?"
Carmen'in kafası iyice karışmıştı. Charlotte hızlı hızlı yazmaya başladı. Bir yandan yazıyor; bir yandan da yazdıklarını sesli olarak dile getiriyordu.
"Sevgili Kuzenim, April;
Sana bu mektubu yazma nedenimi merak ediyorsundur. Aslında aniden gelen bir fikirle yazıyorum bunları.
Anlatmam gereken daha doğrusu itiraf etmem gereken bir şey var. Hiç acındırma ya da af dileme hallerine girmeden söylüyorum; sevgili erkek arkadaşınla birbirinize yazdığınız mektuplara el koyan bendim.
Baykuşun ufak bir hatası ile mektup benim elime geçti. Tabi ki de bunu değerlendirecektim. Baykuşa bir büyü yaptım ve mektupların bana ulaşmasını sağladım. Elime geçen her mektubu büyük bir zevkle yaktım. İçinde yazanları okumayı nasıl da isterdin değil mi ? Aaah aaah ne yazık ki, hepsi yandı, bitti, kül oldu...
En çok ne hoşuma giderdi biliyor musun, senin umutsuzca sevgilinden mektup bekleyişin! Eline hiç geçmeyecek mektupları, saatlerce beklerdin. Halbuki ben onları çoktan yakmış, atmış olurdum. Bir ara neredeyse ortaya çıkacaktı bu durum, Marcus öğrendi çünkü!!!
Bunu bildiği halde sessiz kaldı neyse ki, ee bu ikimizin de işine geliyordu. Ben sana acı çektirmekten zevk alıyordum; o da seni sevgilinden koparmak için bunu saklamayı seçmişti.
Kısacası başarıyla yürüttüm planımı ve sonunda da istediğime ulaştım. Seninle ödeştik tatlı kuzenim!!! Zamanında bana yaptıklarının intikamını aldım. Hem de can yakıcı bir yolla.
Charlotte Marple"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Draco'nun Meleği
FanfictionDraco Malfoy. On dokuz yıl sonra, eşi ve oğluyla Hogwarts Tren Garı'nda; Harry'lerin yanından geçip gittiğinde çoğu kişinin aklında şu soru belirir: Draco Malfoy kiminle evlenmiştir? Severek, isteyerek mi evlenmiştir; yoksa safkan ailesinin uygun g...