Hani o bırakıp; giderken seni,
Bu öksüz tavrını, takınmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni,
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime,
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
29 Ağustos Cuma Günü, Saat 17:30 (Flashback)
"Kes şunu Ginn! Fazla belli ediyorsun, yapma!!!" Hermione'nin uyarıları sonuçsuzdu. Ginny hala endişeyle dudağını kemiriyor ve tam karşısında oturmuş, öfkeli bir tavırla ona bakan Dean'le göz göze gelmemek için; savaş veriyordu.
"Neyi belli ediyorum? Onun bu bakışlarından, rahatsız olduğumu mu?" Hermione onun homurdanmasına omuz silkti. "Kusura bakma da, o kadar bakmaya da hakkı var. Çocuğu boynuzladın!"
Ginny pembeleşerek:"Böyle söylemekten vazgeç! Kendimi kötü hissediyorum!"
Hermione hafifçe gülümsedi. "Hım evet, evet kötü hissediyorsun, valla dün Harry'le sizi gördüm; herkes uyurken pek bir güzel vakit geçiriyordunuz. Hiç de kötü görünmüyordun."
Ginny kızarmaya devam etti. "April'in lafıyla, söylemek gerekirse eğer; bugün güne başlama nedenin, Ginny'e laf sokup; onu utandırmak mı?"
Hermione sırıttı. "Aman ne kızıyorsun, eğleniyoruz biraz." Luna ile Şirin Çileği'ni tartışan April araya girdi. "Ne konuşuyorsunuz fısır fısır?"
Hermione hızlıca cevap verdi. "Harry ve Ginny'nin yasak aşkını."
April gülerek:"Ha ha iyimiş. Dean de boynuzlanan adam. Hahaha!" Hermione ile kıkırdarlarken, Ginny onlara arkasını döndü ve Parvati'ye seslendi.
"Parvatiii!!! Sana bir şey soracaktım." Genç kızı kendine doğru yaklaştırdı. Ve kulağına eğilip, Neville hakkındaki dedikodunun detaylarını öğrenmeye başladı.
Bu sırada erkekler de kendi aralarında muhabbet ediyordu. Seamus, Hogwarts hakkında konuşurken; Ron da hevesle konuya daldı. "Pazar sabahı çıkıyoruz yola. Heyecan var mı millet?"
Seamus gülerek:"Sorma, pek bir heyecanlıyım(!) McGonagall'ı görmek için sabırsızlanıyorum(!)"
Harry sırıtarak:"Ben de Snape'i(!)" Tüm suratlar ekşirken, Dean araya girdi. "Snape'in de seni özlediği kuşkusuz Harry, eminim sen Hogwarts'a adım atar atmaz, cezalara başlayacaktır." Sesindeki alaycılığı görmezden gelen Harry zoraki bir tebessümle;
"O cezalara alıştım artık. Snape istediğini yapabilir."
"Korkusuz Harry Potter!" dedi yüzünü buruşturarak, sonra Ginny'e döndü. "Onu seçmene şaşırmadım. Seçilmiş Kişi olduğu söylendiğinden beri; herkesin gözü onda." Masada bir sessizlik oldu. Lavender ve Romilda birbirlerini dürtüklerlerken, Parvati kaşlarını çattı. "Onu seçmek mi? Nasıl Ginn Harry'le çıkıyor musunuz?"
İşte Ginny'nin korktuğu an gelmişti. Sessizce masadakilere baktı. Harry ifadesiz bir tavırla oturuyordu ve genç kız ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Ron konuşmaya başladığında; masadaki uzun sessizlikte sona ermiş oldu.
"Evet, çıkıyorlar. Ben de onaylıyorum. Hermione tatlım, bana keki uzatabilir misin?"
Hermione itaatkar bir tavırla önündeki keki uzattı. Ron onu yemeye başlarken, Lavendar şaşkınlıkla, "Harry ile çıktığınıza inanamıyorum!!! Hogwarts'a döndüğümüzde çok konuşulacaksınız!!!" Yanındaki Romilda Vane'in homurtularına aldırmadan devam etti. "Ne zamandan beri peki?"
Parvati soru sorarken, Padma da hevesle Ginny'ye bakıyordu. Genç kız gergin bir tavırla ne diyeceğini düşünürken, Dean'in sesi duyuldu. "Benimle çıkarken başlamış ilişkileri."
Masada gene uzun bir sessizlik.....
Padma eliyle ağzını kapattı. "Yasak aşk."
Luna ise umursamadan meyveli kekini didikliyordu. "Bihter'le Behlül gibi."
Seamus Harry'ye döndü. "Abi nasıl ya? Dean'i boynuzladınız mı???" Dean kıpkırmızı kesildi. "Boynuzlama tabirini kullanma lütfen, sadece duygularımla oynandı. İyi niyetim sömürüldü."
Ginny sinirle:"Duygu sömürüsü yapmayı kes Dean! Harry olmasa da, bizim ilişkimiz zaten biterdi."
Masada bir sessizlik daha....
Lavendar, Parvati'ye fısıldadı. "Replikleri hafızana kazı, Hogwarts'ta anlatırız."
Dean şaşkınlıkla:"Ne demek bu?"
"Demek istediğim sen ve ben düşüncesi başından beri yanlıştı! Elbet bitecekti; ya böyle, ya da başka bir şekilde."
Ron araya girdi. "Ap çikolatalı kekini yemiyorsan, alabilir miyim?" Hayretle konuşmayı izleyen April dalgın bir tavırla, "Tabi ki." Ron keki alıp yemeye başlarken, Hermione sinirle: "Kabalaşmayı ne güzel başardın gene."
Genç adam şaşkınlıkla:"Ne yaptım ki? Kek istedim!"
"Sus Ronald, Merlin aşkına sus!" dedi genç kız kızgınlıkla. Dean öfkeyle ayağa kalktı. "Sen sadece ihanetinin üstünü örtmeye çalışıyorsun! Bu sözlerinin amacı, sadece bu. Yok efendim Harry olmasa da bitermiş, miş. Laf!!!"
Ginny omuz silkti. "Neye inanmak istersen inan; ama ikide bir, bu konuyu açıp; huzurumuzu kaçırma, olan oldu artık! Köprünün altından çoktan sular aktı."
Seamus araya girdi. "Dean otur abi yerine, Ginny sen de kapat konuyu. Ne olduysa oldu, burada toplanma amacımız; yasak aşkı didik didik etmek değil!"
"Yasak aşk deyip durma!!!" diye bağırdı Ginny, Harry ve Dean aynı anda.
Ron ağzını kekle doldurarak;
"Çok havalı değil mi? Yasak aşk. Aşkı arayan bir aşk hikayesi."
Hermione masanın altından ona bir tekme savurdu. "Sus artık Ronald! Sus ve yemeğini ye!!! Daha doğrusu başkalarından arakladığın yemekleri ye!!!"
"Niye bana kızıyorsun, anlamadım ki şimdi! Ne olsa hep bana kızıyorsun!!!"
"Neden acaba Ronald? Odunca tavırlarından dolayı olmasın sakın!" dedi genç kız, öfkeden kıpkırmızı olmuş bir halde. Luna gözlerini irice açtı. "Buraya tartışmaya mı geldik?"
April başını salladı. "Hakikaten, hadi ama kesin şunu!" Dean somurtarak yerine otururken, Ginny de başını çevirdi.
Birkaç dakika sonra konu gene değişmişti. Seamus hevesle;
"Keşke sen de Hogwarts'a gelseydin be April, bizim curcunanın aslı Hogwarts'ta başlar."
April gülümsedi. "Çok isterdim; ama İtalya beni bekler."
Hermione üzüntüyle:"Ne zaman gideceksin?"
"Pazar akşamı yola çıkıyoruz. Sizi Hogwarts'a uğurladıktan sonra; ben de evime döneceğim." diye cevapladı onu genç kız. Ginny araya girdi. "Mutlaka mektuplaşalım."
April gülerek;
"Tabi ki de."
Ron bu kez Seamus'a dönmüştü. "Limonlu kekin tadına bakayım mı?"
Hermione çileden çıkmış bir halde bağırdı. "Bak Ronald, bir onun tadına bakmadın; hadi ona da bak bakalım!!!"
Buluşma saati gelince April onlardan izin isteyip kalktı. Hepsiyle teker teker vedalaşıp, yola koyuldu. Giderken son duyduğu Dean'in homurdanması, Ginny'nin de yakınmasıydı. "Ben Hogwarts'ta da senin söylenmelerini çekemem Dean, kes artık!"
"İstediğim gibi konuşurum." dedi Dean sinirle. Ron kekini yerken, Harry'ye döndü. "Hadi gene iyisin, senin konuşmana gerek kalmadı. Ginny mücadeleyi tek başına gayet iyi veriyor."
"Ronald !!!!"
Anlaşılan bu sene, Hogwarts'ta bu manzara daha çok tekrarlanacaktı. Dean'in kuyruk acısı geçene kadar.
"April'le buluşmaya giderek, doğru olanı yapıyorsun." dedi vicdanı memnun bir tavırla. Draco üzerini değişirken, o da bu konudaki yorumlarını yapıyordu. "Kate ile Blaise'ye de aferin doğrusu, sana iyi destek oldular."
Draco gözlerini devirerek:"Sağ ol babaanne, durum değerlendirmen hoşuma gitti(!)"
Vicdanı homurdandı. "Dalga geçme! Gene gidersem çok ararsın beni."
Draco gülerek:"Tamam, tamam duygu sömürüsü de yaparmış." "April'le ne konuşacaksınız? Tasarladın mı kafanda???" dedi merakla vicdanı.
Genç adam kaşlarını çatarak:"Ben değil, o konuşacak. Tasarlaması gereken o."
Vicdanı düşünceli bir sesle:"Kıza kötü davranma, anlayışlı ol ve anlatacaklarını sonuna kadar dinle."
"Tamam babaanne." dedi alaycı bir sesle Draco.
Vicdanı sinirle söylendi. "Dalga geçme, ciddi ol! Ve April'in sevdiğin kız olduğunu sakın unutma, babası ne yapmış olursa olsun." Konuşma boyunca alaycı tavrını sürdüren Draco'nun yüzünde çarpık bir tebessüm oluştu.
"Hiç aklımdan çıkmıyor ki, unutayım."
Vicdanı onun bu sözüne gülümserken, şiddetle açılan kapıyla ikisi de yerlerinden sıçradılar.
Draco annesine dönüp;
"Ne oldu anne?"
Cissy telaşla:"Draco, hemen hazırlan; gitmemiz gerek!!!"
"Nereye, neler oluyor???" dedi şaşkınlıkla genç adam.
Cissy oradan oraya koşuştururken,
"Lord seni görmek istiyormuş! Onun yanına, karargaha gidiyoruz!"
Lord ve karargah kelimesini duyan Draco'nun, aklından April ve buluşma uçuvermişti bir anda.
Gergin bir sesle yanıtladı annesini. "Sonunda görevimi söyleyecek."
Cissy merdivenlerden hızlıca inerken, genç adam da peşinden ilerledi. İki siluet malikaneyi terk ederken, Malfoy'lar için yeni bir dönem başlıyordu.
Draco'nun gergin bekleyişi saatlerce sürmüştü. Daracık loş odada, Lord'un gelmesini bekliyordu. Kafasından binlerce düşünce geçiyordu. Acaba Lordun planı neydi??? Draco'ya nasıl bir görev verecekti?
Kapı hızlıca açıldığında, çevik bir hareketle ayağa kalktı. Pelerinini savura savura gelen Lorda, bir baş selamı vererek; nefes alış verişini düzene sokmaya çalıştı. Bu adamı ne zaman görse, sinirleri geriliyor nefesi kesiliyordu.
Voldemort onun yüzüne dahi bakmadan büyük, siyah koltuğuna kuruldu. Draco önünde dikilmiş, sabırsızca onu beklerken; Lord ağır ağır hareket ederek, konuşma süresini uzatıyordu. "Baban için ne hissediyorsun Draco? Üzüntü mü, öfke mi?"
Draco gözleri mermerin üzerinde, cevapladı onun sorusunu. "Ne üzüntü, ne öfke. Başta onu o halde görünce üzülmüştüm; ama artık bir şey hissetmiyorum. Sonuçta herkes hak ettiğini yaşıyor."
Lord kaşlarını çattı. "Çok olgun bir söz söyledin. Evet, herkes hak ettiğini yaşar. Ve baban da beceriksizliğinin bedelini ödedi."
Draco babasına laf söylenmesine için için öfkelenirken, Voldemort umursamaz bir tavırla devam etti.
"Ailenin adı kirlendi Draco. Annen ve senin adınız. Baban Azkaban'a giderek, belki de her şeyden paçayı sıyırmayı başardı. Tüm sözlere, tüm aşağılanmalara maruz kalan sadece annen ve sensin." dedi kısık bir sesle.
Genç adam ses çıkarmadan, başı önünde onu dinliyordu.
"Adını temizlemek için; şimdi sana bir fırsat veriyorum Draco. Bu fırsatla, anneni de kendini de kurtarabilirsin." dedi kibirle ve boğazını temizleyip, devam etti. "Hogwarts'a ne zaman gideceksin?"
"Pazar sabahı yola çıkıyorum efendim."
"Bu sene, senin için Hogwarts'ın önemi çok başka olacak." Draco soran gözlerle ona bakarken, Lord ağzını sola doğru kaydırdı ve kendince bir tebessüm etti.
"Hogwarts'a ölüm yiyenleri sokacaksın Draco! Bu hafife alınacak bir iş değil, uzun bir müddet çalışman gerekecek. Ve benden işaret geldiğinde de görevini yerine getireceksin."
Genç adam şaşkınlıkla:"Ölüm yiyenleri Hogwarts'a nasıl sokabilirim ki? Orası çok güvenli."
Lord omuz silkti. "Nasıl yapacağını detaylıca anlatacaklar sana. Senden isteneni yerine getir , daha da sorgulama bu işi." Kısa bir sessizlikten sonra devam etti. "Asıl plana gelince..."
Draco'nun vicdanı hafifçe inledi. "Bir de esas plan mı var???"
"Bu plandaki başarın, benim için daha önemli Draco, eğer başarırsan tarihe adını yazdıracak bir avuç insanın içinde olacaksın."
Genç adam pür dikkat onu dinliyordu. Lord başını öne doğru eğdi ve kırmızı gözlerini iyice açarak, fısıldadı.
Fısıltısı tüm odada yankılanmıştı. "Albus Dumbledore'u öldüreceksin."
"Neeee!!!!! Nasıl!!!!" diye bağırdı vicdanı; ama Draco'dan ses çıkmıyordu. O kaskatı kesilmiş bir halde, Voldemort'a bakıyordu. Lord tehditkar bir sesle;
"Bu görevi gerçekleştirememe gibi bir lüksün yok! Yapacaksın ve başarıyla da sonuçlandıracaksın! İşte o zaman, babanın da, annenin de adını temizlemiş olursun. Kendi adını da tabi."
"Peki ya başaramazsam?" dedi fısıltıyla genç adam.
Albus Dumbledore'u öldürmek ne demekti??? En büyük büyücüyü??? Voldemort'un bile korktuğu büyücüyü??? Draco bunu nasıl yapabilirdi!!!
Evet, Draco onu sevmezdi, Potter'ın yardakçısı olmakla suçlardı onu hep; ama öldürmek...Bu, bu imkansızdı.
Voldemort alaycı bir tavırla gülümsedi. Yılansı bir ifade oluşmuştu suratında, Draco sırtının ürperdiğini hissetti.
"Başaramazsan, kendi kaderini de sevdiklerinin kaderini de; bana bırakmış olursun Draco." Draco, sevdiklerinin Lord'un ellerinde öldüğünü düşünüp, titredi. Annesi, April, babası, Kate ve Blaise.
Voldemort ayağa kalktı ve kapıya doğru yürürken soğuk bir sesle;
"Görevlerini anlamışsındır umarım, sana söylediklerimi unutma Draco Malfoy. Babandan daha iyi olduğunu, herkese göster."
Kapı sertçe kapandı arkasından. Genç adam sessizce yere çömeldi. Başını ellerinin arasına aldı ve sıkıca yumdu gözlerini. Nasıl düşünmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Küçük odada; kaderi ile baş başa bırakılmıştı. Malikaneye dönene kadar, annesi ile hiç konuşmadılar. Cissy'nin yüzü bembeyazdı. Görevi öğrendiğinden beri; endişesi, korkusu iyice artmıştı. Draco ise oldukça dalgındı. Bu işten kurtulmanın bir yolu görünmüyordu. Ne kadar çabalasa da yapmak zorundaydı. Albus Dumbledore'u öldürmek zorundaydı!
Kesik kesik solurken, annesi onun sırtını sıvazladı ve mırıldandı.
"Kütüphanede benimle kahve içmek ister misin?"
İçeri daha yeni girmişlerdi ve genç adam merdivenlere yönelmişti. Annesinin sorusuyla duraksadı ve hafifçe başını salladı. Saat on bire geliyordu. Tüm malikaneye sessizlik hakimdi. Ev cinleri kendi işlerinde, Kate de yatağında mışıl mışıl uyuyordu. O yüzden ikisi de sessiz olmaya çalışarak, kütüphaneye geçtiler.
Cissy ev cinlerinden birine kahve söylerken, derin bir nefes alarak koltuğa kurulmuştu Draco.
"Ne hissediyorsun?" Cissy'nin endişeli sorusuna, omuz silkerek karşılık verdi Draco. "Nasıl hissedebilirim? Gergin, mutsuz, kızgın. Lord ikide bir başaramadığın takdirde, aileni öldürürüm diye, tehdit savurup durdu!"
Cissy hafifçe dudağını ısırdı.
"Draco, bu görevi mutlaka başarman lazım! Başaramazsan Lord seni, beni, babanı yaşatmaz! Lucius gözünden düştü, sen de düşersen sonumuz gelir."
"Harika moral veriyorsun anne, ağzına sağlık(!)" dedi alaycı bir sesle genç adam.
Narcissa iç geçirerek;
"Affedersin; ama ben de çok gerginim. Seni böyle bir durumun içinde gördükçe; endişem, korkum artıyor."
Draco annesinin elini kavrayıp, hafifçe sıktı. "Sen güçlü ol anne, sen güçlü ol. Senin ayakta kalman; babam için de benim için de çok önemli."
Cissy titrek bir sesle:"Artık dayanacak gücüm kalmadı. Sen benim oğlumsun. Bu durumlara düşmeni hazmedemiyorum! Hem de bizim yüzümüzden. Lord babana öfkeli, onun beceriksizliğine kızgın. Sırf babanı cezalandırmak için, sana verdi bu görevi, başaramayacağını biliyor! Babanın acı çekmesini istiyor sadece!!!"
Draco kararlı bir sesle;
"Eğer öyle düşünüyorsa yanılıyor! Çünkü başaracağım!!! Bana verilen iki görevi de yerine getirip; ailemin adındaki lekeyi kaldıracağım."
Cissy sessizce gözyaşı dökerken, mırıldandı. "Draco."
Genç adam kararlılığını sürdürerek, genç kadının avucundaki elini öptü ve ayağa kalktı. "Merak etme anne. Her şey yolunda gidecek, hiçbir aksilik çıkmayacak. Sonunda da hepimiz huzura kavuşacağız!"
Ailesini kurtarmak isteyen yetişkin biri gibiydi şimdi Draco. Omzu dik, başı yukarıda odasına çıkarken, bu işi başaracağına dair kendi kendine söz verdi.
30 Ağustos Cumartesi Günü, Saat 9:30, (Asıl Gün)
"Herm'lerle buluşacağım dedim ya sana kaç kere!!!" dedi öfkeli bir sesle April, dolabın kapağını o kadar hızlı çarpmıştı ki, komodinin üstündeki eşyalar oynamıştı.
Vicdanı korkuyla;
"Tamam, tamam bağırıp durma."
"Bağırırım bağırmam!!! Kimse bana karışamaz!!!" Şortunu üstüne geçirirken; bir yandan da tüküre tüküre bağırıyordu etrafa.
"İyice çekilmez bir şey oldun sen be! İyi ki gelmedi bir çocuk, bu kadar sinir yapılır mı!!!"
"Bu kadar sinir yapılır mı, bu kadar sinir yapılır mı??? Pardon da kaç saat bekledim onu, kaç saat!!! Ah tabi beni düşünen yok, pis April, kaka April ağaç olmuş, ne olmuş!"
Vicdanı homurdandı. "Tamam, haklısın da, belki Draco'nun bir sebebi vardır."
"Ne sebebi olacak Merlin aşkına, bırak! Kate mi hastalanmış, Pansy intihara mı kalkmış? Ne gibi bir sebep olabilir!!! Beyefendi kıçını kaldırıp gelemedi işte buluşmaya!!!" dedi genç kız hışımla.
"Bağırma bir!!! Kulak zarım patlayacak!!! Bak diyorum ki, niye gelmediğini bilmiyorsun; önyargılı davranma. O sana davrandı, bak ne oldu, şimdi de sen yapma!"
April omuz silkti. "Aman, ben artık hiçbir şey yapmıyorum. Bana ne, beni görmek isteyen, benimle konuşmak isteyen gelir. Kimsenin nazını, niyazını çekemem!!!"
O kadar hızlı hareket etmişti ki; bacağını yatağın kenarına geçirdi. Acıyla kıvranırken, vicdanı da telaşla;
"Aayy aaay aay kıracaksın şimdi bir yerini. Hadi derin derin nefes al, git artık şu buluşmaya."
"Tamam, tamam gidiyorum." Zonklayan bacağını ovalarken, vicdanı iç geçirdi. "İtalya'ya kazasız belasız dönebilsek."
"Sence Malfoy ne işler peşinde?" dedi kuşkulu bir sesle Harry, Hermione'ye. Ginny, Harry, Hermione ve Ron; April'le son bir kez buluşmak için Diagon Yolu'na gelmişlerdi. Ve Narcissa ile Draco Malfoy'u, tenha bir sokakta bir dükkana girerken görmüşlerdi. Harry'nin ısrarı sonucunda, dükkanı gizlice izlemişlerdi; ama Malfoy'ların ne yapmaya çalıştığını öğrenememişlerdi. (Bkz. Melez Prens Kitabı)
Hermione omuz silkerek:"Bence sadece antika almak için, girdiler o dükkana. Ben kötü bir durum göremiyorum."
Ron başını salladı. "Bence de Harry. Malfoy'lar alışverişte, hepsi bundan ibaret."
Harry ısrarla:"Malfoy'un suratına bakan olmadı mı, oldukça tedirgin gibiydi!!!"
Ginny gözlerini devirerek;
"Stres yapma Harry, eğer Malfoy hakkında merak ettiklerin varsa; Ap'e sorarsın. Malfoy'lar hakkındaki son gelişmeleri öğreniriz ondan."
Hermione başını salladı. "Kesinlikle. Dün akşam buluşacaklardı, ne yaptılar acaba?"
"Malfoy, umarım kızı üzmemiştir gene!" diye homurdandı Ginny.
Ron merakla:"Gene neler oluyor?"
"Aman bir şeyi de bilme Ronald!" diye söylendi Hermione. Genç adam homurdandı. "İki gündür kalbimi çok kırıyorsun ama."
"Neden acaba?" diye iğneleyici bir tavır takındı genç kız. "Dün masada bir tartışma varken, odunca tavırlar sergilediğin için olmasın!!!"
"Ben sadece ortamı ısıtmaya çalışıyordum!" diye hayıflandı Ron. Hermione gözlerini devirdi. "Ortamı ısıtmaya çalışmıyordun yalan atma, sadece karnını doyurmaya çabalıyordun!"
Ron söylenirken, Ginny de Harry'nin koluna girdi, hafifçe gülümseyerek, "Bırak artık Malfoy'u düşünmeyi, dedim ya öğrenmek istediklerini Ap'den öğrenirsin."
Harry dalgın bir tavırla:"Evet. Belki abarttığımı düşünüyorsun Ginn; ama his işte. Malfoy, bir şeyin peşinde ve bunu öğrenmek istiyorum!"
"Draco antika dükkanında mıydı?" dedi şaşkınlıkla April. Harry heyecanla başını salladı. "Önemli olan antika dükkanı olması değil! Mühim olan dükkanın Knockturn Yolu'nda olması!!!"
April kaşlarını çattı. "Knockturn mu? Nasıl bir yol o?"
"Ölüm yiyenlerin uğrak yeri, karanlık büyücülerin mekanlarının olduğu bir yol." diye yanıtladı onu Hermione. April ürperdiğini hissetti. Ama ifadesiz tavrını sürdürerek baktı Harry'ye. Genç adam şüpheyle;
"Knockturn'dan annesiyle ne alacak olabilir ki???" April de kendi kendine bu soruyu soruyordu. Draco nasıl bir şeyin peşinde olabilirdi?
"Dün buluştuğunuzda, sana bir şey söyledi mi Ap?" diye sordu Ginny.
Genç kız soğuk bir sesle;
"Dün buluşmaya gelmedi."
"Ne!!! Gelmedi mi?" Hermione'nin şaşkınlığına, Ginny de katıldı. "Nasıl gelmez ya! Sana bir söz hakkı tanıması lazımdı!"
April omuz silkerek;
"Demek ki, beni dinlemeye bile tenezzül etmiyor. Artık umurumda bile değil, ne istiyorsa yapsın. Beni dinlemek istemiyorsa, benim artık yapabileceğim hiçbir şey yok."
Ron kaşlarını çattı. "Malfoy gene soru işaretleri saçtı ortaya. Bırakın hadi onu da, biz asıl konumuza dönelim. Bugün Ap'le son günümüz."
Hermione acı bir tebessümle;
"Evet, bugün son günümüz."
"Çok güzel bir tatildi, hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim." diye hüzünle yanıtladı onları genç kız.
Ginny gülerek:"Çok renkli bir tatildi, haha Patil ikizlerinin pijama partisi özellikle. Hepimiz sarhoş olmuştuk!!!"
Hermione ve April de o günü hatırlayınca gülmeye başladılar. Ron homurdandı. "Sizi eve de biz taşıdık hanımlar hatırlatırız."
Ginny araya girdi. "Sen hala o pijama partisine, sıcacık yatağından kalkıp geldiğin için, sinirleniyorsun. Babam bizi almanı istediğinde, kıyameti kopartmıştın." Draco konusunu zihnine gömen Harry de neşeyle lafa atladı.
"O gün ben size destek çıkmıştım hanımlar hatırlatırım. Kızları alırız diyen bendim."
Ron ters bir bakış attı ona. "Hımmm ne iyi halt ettin."
Tekrar gülüşürlerken, Hermione heyecanla;
"Bence asıl olay; April'i İsviçre'den uçan arabayla, kaçırmaya gitmemizdi!!! Ne maceraydı ama."
Harry başını salladı. "Hakikaten ha, son anda tüm ev uyanmıştı da yakalanmıştık."
Ron heyecanla:"Marcus'a nasıl çakmıştın yumruk!!! Halası da ciyak ciyak bağırıyordu." Hermione Ron'a ters bir bakış atarken, April'in Marcus adıyla hüzünlendiğini fark etti genç adam. O yüzden telaşla devam etti cümlesine.
"Huzur içinde yatsın." Sıkıntılı, üzgün yüzlerle; başlarını salladı diğerleri de.
Birkaç saniye sonra April heyecanla;
"Dönüş yolu da çok güzeldi!!! Herm'in anlattığı öykü!!!" Hermione iç geçirdi. "Aaaay eveeet. Aslan ve prenses."
Ron göğsünü kabarttı. "Orada en güzel cevabı ben vermiştim."
Hermione gözlerini devirirken, Ginny neşeyle;
"April de cinnet geçirmişti. O sarışın prensesi yolacağım diye, diye; tüm yol delirtmişti hepimizi."
April kızardı. "Ne yapayım, o sırada Draco'yu basmak için, gidiyordum Londra'ya."
Harry gözlerini devirdi. "Ah siz kızlar... Gryffindor Pikniği de çok güzeldi."
Ron hevesle:"Eveeet, iyi kaynatmıştık; ama şu orman bekçisi mi ne, kıl etmişti bizi!"
Harry başını salladı. "Slytherin'i savunup durmuştu! Malfoy kılıklı herif." Hermione ve Ginny sırıtarak; April'e bakarken, genç kız bakışlarını kaçırıyordu.
Hermione gülerek;
"Ay asıl April'in, Lupin'le Tonks'un arasını yapma girişimi!!!"
Harry ve Ron ıslık çalarken, Ginny sırıtarak, "Tonks nasıl utanmıştı! Lupin de Ap'e yüklenmişti; ama sonunda kabul etmek zorunda kalmıştı."
April zaferle:"Çöpçatanlıkta iyiyimdir demiştim."
Hermione iç geçirdi. "Ne çok olay yaşadık, şu kısacık yazda." April'e döndü. "Küçük bir kitapçıda tanıştığım kız, hayatımıza renk kattı." April kıpkırmızı olurken, diğerleri de gülümsüyordu. Ron iç geçirdi. "Ah be April, Hogwarts'ta okuyacaktın. İtalya'ya dönecek olman, çok kötü..."
Ginny iç geçirdi. "Bir daha ne zaman görüşeceğiz kim bilir?"
April de hüzünlenmişti. "Bir sonraki yaz, gene gelirim; Hogwarts'a, size sürekli mektup yollarım."
Harry de başını salladı. "İrtibatı asla koparmayalım." Hermione gözyaşlarını zar zor tutarken, mırıldandı. "Asla."
Vedalaşma vakti gelip çattığında, April'in onlardan ayrılması sandığından da zor oldu. Ron ve Harry'ye sarılıp, sırtlarını pat patlarken gülümsemesini koruyabilmişti; ama Ginny ile Hermione'ye sarıldığında, üçü de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Üçü sıkıca birbirine sarılmış ağlarken, Harry ve Ron da acı bir tebessümle iç geçiriyorlardı.
"Mutlaka mektuplaşacağız!!!"
"Tatilde gene geleceğim!!!"
"Noel Tatilinde gelemez misin? Lütfen gel!!!"
"Noel zor, ama yazın mutlaka, mutlaka!!!"
"Seni çok özleyeceğiz."
"Ben de sizi. Dördünüzle de tanışmak en büyük hayalimdi. O yüzden, benden kurtulmanız kolay olmayacak. Sizi nereye gitseniz bulurum."
Dostluğun büyüklüğü, hep vedalarda anlaşılırdı. İşte şimdi de veda gelip çatmıştı. April gözyaşları eşliğinde hanın yolunu tutmuşken, arkasından birinin seslendiğini duydu. Gözlerini silerek, arkasına döndüğünde; sarı saçlı kafayı fark etti. Gözlerini kısarak, şaşkınlıkla;
"Kate???"
"Benimle bir fincan çay içmeyi kabul ettiğin için, çok teşekkür ederim; seninle konuşmayı çok istiyordum April."
Kate'in nazik ve cana yakın tavrı karşısında, April şaşkınlığını koruyordu.
"Ne demek Kate. Eee benimle ne konuşmak istiyordun?"
Kate heyecanla dudağını kemirmeye başladı.
"Nasıl söze girsem bilemiyorum. Tanıştığımızdan beri, pek iyi anlaşmadığımızı biliyorum; o yüzden sözlerime nasıl karşılık vereceğini kestiremiyorum. Ya gülüp sevecen birkaç laf edeceksin, ya da alay edeceksin."
April gözlerini devirdi.
"Hadi Kate, heyecan yapmana gerek yok. Sen bana güzelce anlatacaklarını anlat, benim nasıl karşılık vereceğimi daha sonra düşünürüz."
Genç kız derin bir nefes alıp;
"Tamam başlıyorum. Aslında Hogwarts'ın ilk senesinden beri hissettiğim duygularla başlamalıyım belki de lafa. Draco'ya olan hayranlığımı, aşkımı, koruma isteğimi anlatmalıyım sana. Onu gözümde nasıl yücelttiğimi, karşılık beklemeden nasıl sevdiğimi anlatmalıyım. Sessizce sevdim onu, içimde büyüterek sevdim. Ve bu yaz Malfoy'ların evine taşınmak; bir mucizeydi benim için. İlk kez ona yakın olacaktım, ilk kez onunla konuşabilecektim. Adımı öğrenecekti, beni gerçekten ilk kez fark etmiş olacaktı."
April şaşkınlıkla:"Daha önce hiç konuşmamış mıydınız Hogwarts'ta???"
Kate hayır anlamında başını salladı.
"Hayır. Ben ondan bir yaş küçüğüm ve farklı bir binadayım. Draco'yu biliyorsun, Slytherin haricinde kimseyle konuşmaz."
April suratını buruşturdu. "Bunca sene hiç konuşmadığın birini sevdiğine inanamıyorum! Merlin aşkına, çocuk senin varlığından bile bihabermiş."
"Evet. İşte o yüzden, bu malikaneye kalmaya gelmek; benim için kesinlikle bir mucizeydi. Ve geldiğimde öğrendim ki Draco bunalımda, çok mutsuz. Bunun sebebi de uzaklara giden bir kız."
April merakla:"Ben?"
"Evet sen." dedi ve hafifçe gülümseyerek devam etti Kate. "Bunalımdaydı. Çok mutsuzdu. Beni her şekilde tersliyor, kalbimi kırıyordu. Onunla konuşmaya çalışıyordum, iletişim kurmaya; ama o kapalı bir kutu gibiydi. Ulaşılması zordu. Bir gün başardım ona ulaşmaya. Komodinin üstünde seninle çekilmiş fotoğrafları vardı. Fotoğrafları sordum , seni anlatmaya başladı. Heyecanla, aşkla seni anlattı bana. Üzüldüm. İçten içe kıskandım. Benim ulaşamadığım bu kişiye, kim ulaşmıştı? Draco'yu kim böylesine etkilemişti dedim kendi kendime."
Duraksadı ve çayından bir yudum aldı. "Sonra seninle meydanda karşılaştığında, yaşadıkları var tabi. Onu orada bırakıp gitmeni, kabullenememiştim. Draco'yu o gün hayal kırıklığına uğrattığın için, onun canını yaktığın için; nefret ettim senden. Benim korumaya çalıştığım, hissettirmeden sevdiğim adamın; kalbini kırmış olan kıza karşı bir öfke büyüdü içimde. Ve sonra seninle barıştı. Bunu hiç kaldıramadım, onu hak etmeyen, gerçekten sevmeyen bir kızla nasıl birlikte olabilirdi Draco? Nasıl onu affedebilirdi? Ya gene bırakıp giderse diye, hiç mi düşünmezdi bu çocuk?..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Draco'nun Meleği
FanficDraco Malfoy. On dokuz yıl sonra, eşi ve oğluyla Hogwarts Tren Garı'nda; Harry'lerin yanından geçip gittiğinde çoğu kişinin aklında şu soru belirir: Draco Malfoy kiminle evlenmiştir? Severek, isteyerek mi evlenmiştir; yoksa safkan ailesinin uygun g...