3.1

6.3K 362 70
                                    

"Doğa kalk hadi, okula geç kalacaksın."

İçeri giren annemi  umursamayarak yorganı kafama çektim ve  uykuma devam etmeye  çalıştım. Çalıştım çünkü bir kere uyandı mı tekrar uyuyamayan insanlardan biriydim ve bu bazen gerçekten de kafayı yedirtebiliyordu. Uykumu alamadığım günlerde sabahtan akşama kadar huzursuzluk çıkarıyordum ve bu herkesi sinir eden bir durumdu. O yüzden uykumu almam gerekiyordu ama bütün gece  uyanık kalıp sabaha doğru yatınca bu  pek de mümkün  değildi.

"Doğa, küçük çocuk gibi uğraştırma beni. Kalk artık!"

Yorganımın kafamdan çekilmesiyle ofladım ve gözlerimi kapattım. Annem  içeri girer girmez yine bütün düzenimi bozmaya başlamıştı.

"Burası ne böyle? İçerisi çok havasız ve her yer  dağınık. Ne yedin sen  burada? Şu hâle bak! Bok götürüyor her yeri."

Perdeleri sonuna kadar çekmiş, camları açmıştı ama ben ışık istemiyordum. Fakat şu an kalkmazsam iki saat konuşup kızacaktı ve ben  buna hazır değildim. Ama okula  da gitmek istemiyordum.

"Anne okula gitmesem olmaz mı?"

"Hayır küçük hanım geçen gün de gidilmedi zaten. Son zamanlarda da bir dağınıksın. Toparlan artık. Şimdi kalk ve hazırlan. Çabuk!"

Tüm masumluğumla sorduğum bu soruya olumlu bir yanıt vermesini beklemiyordum tabi. Bir gün önce de okula gitmemiştim. Hastayım, karnım ağrıyo diye yutturmuştum ama annem bazı şeylerin de farkındaydı. Önceden ne olursa olsun okula gitme taraftarındaydım çünkü sıkılıyordum. Hastalandığımda annemi ikna ederek okula gitmek isteyen salak da bendim. Bendeki bu değişime karşın bir gün tolerans göstermişti  ama bir daha göstermezdi. O yüzden gitmek zorundaydım.

Oflayarak kalktım ve lavaboya ilerlemeye başladım.

"Ben şimdi çıkıyorum kahvaltını hazırladım. Sen de çabuk ol sakın geç kalma tamam mı?"

"Tamam anne."

Apartmanda kapı açıkken bağıran annemi tebrik ederek aynı şekilde vurgu yaparak karşılık verdim. İki saattir aynı şeyleri söylüyordu. "Doğa kalk hazırlan, çabuk ol, geç kalma..."
Bir kere söylediği zaman anlıyordum ama o sürekli tekrar etme ihtiyacı hissediyordu. İşte bu zamanlarda kafayı yiyordum.

Kapı kapanma sesi gelince rahatladım ve odama geçerek hazırlanmaya başladım. Uykusuz ve yorgundum. Göz altlarım da bunu belli etmek istercesine rengini vermişti. Berbat görünüyordum. Bugün cidden yorucu olacaktı.

........

"Geç kaldığım için özür dilerim hocam, girebilir miyim?"

Masum gözlerle matematikçiye bakarken geç kağıdı almak için göndermemesine dua ediyordum. Sadece iki dakika geç kalmıştım. Geç kağıdına  filan gerek yoktu.

Bir süre gözleriyle beni eleştirdikten sonra ufak bir kaş hareketiyle oturmamı işaret etti. Hızlıca bana sorarca bakan Çiğdem'in yanındaki sıraya geçtim.

"Ya sen gelmicektin hani,niye geldin? Hasta değil miydin?"

"Çiğdem kendine gel. Gören de arkadaş değiliz  zanneder. Resmen geldiğim için kızıyorsun bana. Salak mısın sen?"

Fısıldayarak tartışırken hocanın kızgın sesi aramızdaki konuşmayı bozdu.

"Çiğdem ve Doğa! Konuşmanızı teneffüse saklayın. Dersteyiz."

"Pardon hocam. Şey oldu da."

Söylediğim saçma cümleden sonra ters ters Çiğdem'e baktım. Gergin ve hareketliydi. İkide bir ayağını sallayıp duruyordu. Yüzünü incelediğimde hafif bir makyaj yaptığını fark ettim. Ayrıca üstündekiler de normalde pek tercih ettiği şeyler değildi. Siyah bir etek ve beyaz bir kazak giymişti. Bu soğuk havada pek de mantıklı bir seçim değildi. Bugün kendine bayağ bir özenmişti. Fakat fazla üstünde durmayacaktım. Yakında çıkardı kokusu.

Zil çalınca Çiğdem'i kantine sürükledim. uzun zamandır kahve içmiyordum ve canım çekmişti. Zaten sabah annemin uyarısına rağmen çok da bir şey yememiştim. İştah diye bir şey kalmamıştı ki.

Kahvemi alıp masaya geçerken Çiğdem bir anda elleriyle oynamaya başladı. Tam ne olduğunu  soracakken Uygar'ın sesini duydum.

"Naber kızlar,nasıl gidiyo?"

Çiğdem'in  aniden değişen bu tavırlarının sebebini anlayınca sırıtarak cevap verdim.

"Her zamanki gibi işte. Hayırdır bir şey mi oldu?"

İmalı bir şekilde sorunca elini ensesine götürdü ve bana bakmadan cevap verdi.

"Ya şey, Çiğdemle konuşmaya geldim. Dün söylemiştim zaten. Yani , bugünlük onu senden çalsam kusura bakmazsın değil mi?"

Jeton beynimde yeni düşerken daha da sırıtmaya başlamıştı. Demek Çiğdem'in sabahtan beri sergilediği değişik tavırlarının ve bugün kendine ayrı bir özenmesinin altında yatan sebep buydu. Bugün için onunla sözleşmişti. Fakat planda benim kararımı değiştirip okula gelmem yoktu. Ben olmayacağım için rahat rahat takılacaklardı. Bu yüzden geldiğimi görünce çok endişelenmişti çünkü alınmamı ya da kırılmamı istemiyordu. Kimseyi kendim yüzünden ayıramazdım. Hele de böyle bir çifti. 
Hala bana sorar gözlerle bakan Çiğdem'e gülümseyerek göz kırptım. Bu"Tamam, sorun değil" demekti. Tepkimi  gördükten sonra rahatlayarak sandalyeden kalktı ve Uygar'ın yanına geçti.

"Hadi hadi bir şey demiyorum şimdilik ama bak Uygar kızı öpmeye filan kalkışma sakın, yakarım."

Alayla söylediğim sözlere karşın Çiğdem omzuma vururken Uygar gülmekle yetindi. Bunlar hangi ara böyle olmuştu? Kim bilir yokluğumda başka neler dönmüştü? Meydanı iki boş bırakmaya gelmiyordu vallaha.

Bütün günü yalnız geçirecektim şimdi. Her ne kadar onlar adına sevinsem de kendime de üzülmeden edemiyordum. Daha doğrusu kendime acıyordum. Sadece ben değil onlar da  bana acıyordu. Belki de Çiğdem kötü bir durumda olduğum için yalnız kalmam konusunda endişelenmişti. Belki de bunu Uygar ile tartışmışlar, bana üzülmüşlerdi. Bu kulağa hiç hoş gelmiyordu. Birilerinin bana acımasını istemiyordum. Şimdi de sap gibi ortada kalmıştım.

Kahvemi içerken telefonuma kısa bir bakış attım. Günlerdir onu ne görüyordum ne onla konuşuyordum. Özlemiştim ve  bu boktan bir durumdu.
Konuşmak istersen buradayım demişti. Şimdi mesaj atsam gurursuz olur muydum? Soracak biri de yoktu. Bir başıma kalmıştım şu an. Dolayısıyla ne yapacağıma kendim karar verecektim. Ona defalarca mesaj atmıştım. Şimdi kendisinin atması gerekmez miydi? Ama ona tavır yapan bendim. Belki de rahatsız olacağımı düşünmüş, kararı bana bırakmıştı.
Daha fazla düşünmeden telefonu elime aldım ve mesaj kısmına girdim. Bu yapacağımdan pişman olacağımı biliyordum ama artık umrumda değildi. Özlemiştim ve daha fazla  sabredemezdim. Parmaklarımı klavyede oynatırken gelen dejavu hissiyle gülümsedim.
Ve gönder tuşuna bastım.

Doğa: orda mısın?

Anonim&iddiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin