Evet, gidecektim.
Ama nasıl gideceğimi bilmiyordum.
Süslensem mi yoksa süslenmesem mi? Mutlu mu görünsem yoksa mutsuz mu? Seksi mi görünsem yoksa tatlı mı? Onu umursamasam mı yoksa üstüne mi atlasam?
Çok fazla soru vardı ve uzun zamandır cevap verdiğim tek soru aç olup olmadığımdı. Cevap verme konusunda eskimiştim.
Yatağıma oturup gözlerimi kaşıdım. Dün gece neredeyse hiç uyumamıştım. İçim içimi yemiş, ciğerlerim kabarmıştı. Sabahın erken saatlerinde eve gelince Nicole çok şaşırmıştı.
Ve hiçbir şey yapmamaya karar verdim. Bundan üç ay önce gitsem ne giyeceğimi biliyordum. Ona göre giyinecektim.
Gri ip askılı elbisemi giyip kirpiklerime rimel sürdüm. Belki far da sürmeliydim, ama umrumda bile değildi. Göz altlarımı da kapattıktan sonra pembemsi rujumu sürüp çantama attım.
Evet, altına giyeceğim spor ayakkabılarla Luke'tan önceki kombinimdi bu. Vücudumu tamamen saran ve bana Nicole'ün doğum günlerini hatırlatan elbiseyle güzel görünüyordum.
Saçımı elimle havalandırıp uzun zamandır kullanmadığım parfümümü sıktım. Sanırım hazırdım.
Aşağıya indiğimde Bruce ıslık çaldı.
"Vay canına. Nereye böyle?"
"Arkadaşımın doğum günü var."
"Kimmiş o?"
"Michael." dedi Joy "Calum da oraya gidiyor. Keşke beraber gitseydiniz."
"Şey, işlerim vardı. Geç bile kaldım."
Joy kaşlarını çatsa da gülümseyip onu yanağından öptüm.
"Teşekkür ederim." dedim kulağına fısıldayıp.
O ise sadece bana sarılıp yerine geri oturdu.
"Benim arabayı alabilirsin." dedi Bruce "Anahtarlar fiskosta."
"Teşekkürler Bruce." dedim "Size haber veririm. Görüşürüz."
Evden çıkarken ayaklarım tutmuyordu. Ne diye elbise giymiştim ki? Bileğimdeki ısırık izi hala oradaydı. Ve üç hafta önce bileğimi aslında çatlattığımı öğrenmiştim. Halbuki o kadar büyük bir acı hissetmiyordum.
Alçım iki gün önce çıkmıştı ama hala sargılıydı. Tanrım, aşırı komik görünüyordum. Luke'un kestiği saçlarımla tam bir sakat gibiydim.
Derin derin nefesler alıp sürmeye devam ettim. Güzel olacaktı. Canım istemezse çıkıp giderdim. Kimse bir şey diyemezdi. Umrumda olur muydu ki zaten?
Barın önüne park edip çantamı koltuktan aldım. Arabadan bir türlü çıkamıyordum. Makyajım yerli yerinde duruyordu. Telefonumu da evde falan unutmamıştım. Yeterli param da vardı.
Anahtarı alıp çantaya attım. Bunu yapabilirdim. On dakika önce bunu yapacağımdan çok emindim. Şimdi ise tir tir titriyordum.
"Hadi bakalım." dedim kendi kendime "Bunu yapabilirsin. Ne kadar zor olabilir ki?"
Bir anda arabanın camına vurulmasıyla yerimden sıçradım ve Ashton'la göz göze geldim.
Hemen arabadan çıkıp kapıyı kapattım ve derin derin nefesler almaya devam ettim.
"Orada ne yapıyorsun? Yarım saattir arabanın içinde duruyorsun."
Motivasyon konuşması.
"Direksiyonum tozlanmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
20 Days, Maybe // Luke Hemmings
Fanfiction"Peki." dedi alnını benimkine dayayıp "Sana sahip olduğum tüm sevgiyi verebileceğimi söylesem, üzülmeyi bırakır mıydın? Seni dünyanın en mutlu kızı yapacağım derken dalga geçmiyordum Summer. Çünkü sen beni dünyanın en mutlu erkeği yaptın." "Beni sev...