Day 18 Part II: i can take you out

230 14 4
                                    

Sevgilim, sevgilim, sevgilim...

Bu sözcük aklımda dolanırken mutfağımın tezgahında yaptıklarımızı aklımdan çıkartamıyordum.

"Bence psikoloji okuması gereken sensin." dedim yatağımda uzanırken. Bir Kadoline CD'si açıp birbirimizi seyrediyorduk. Bu anı hiçbir şeye değişemezdim. Bakışlarıyla beni süzüp tüm sevgisini içime işliyordu. Ona, bana verdiklerinin onlarca katını vermek istiyordum. Ona da hayalet gibi bakmak istemiyordum. Onun için, için için süzülüyordum. Gittikçe kapılıyordum.

"Sadece sana çalışıyorum." dedi sırtımdaki parmaklarını oynatıp. "Sana bir şey sorabilir miyim Sunny?"

Sırıtmamı saklayamayıp gözlerimi kırpıştırdım.

"Ne istersen."

"Sana hayran kalmayı nasıl durdurabilirim?"

Bir domatese, belki de tüyleri yolunmuş bir kuşa benzediğime emin olsam da uzanıp onu öptüm.

"Cevabını bilsem, ben durdururdum."

"İki günümüz kaldığı için çok üzgünüm."

Kaşlarımı çattım.

"Bu olmayacak."

"Sonsuza kadar benimle durmak istemeyeceksin."

"Sen istediğin sürece seninle durmak isteyeceğim Luke."

Bu söylediğime karşı sadece sustu.

Birbirimizi izlerken aklından geçenleri okuyabiliyordum. Onu bırakacağımdan emindi. Herkes gibi bir şarkının en güzel yerini kopartıp gideceğimi düşünüyordu.

Ruhlarımız birbirine kenetlenmişken onu bırakamazdım. Ben bıraksam da kader buna izin verir miydi?

CD'ler birbirini kovalarken Ed Sheeran çalınca ayaklandım.

"Bu şarkıya aşığım."

"Herkes Thinking Out Loud'ı sever."

"Dans etmek ister misin?"

"Dans etmem."

"Bayılırım." dedim "Teşekkürler."

Onu da yataktan kaldırıp elini belime yerleştirdim. Ben de elini omzuna koyunca güldü.

"Sanırım bir topukluya ihtiyacın var."

"Ayaklarımı ezme yeter." dedim.

Dans etmeye çalışırken gülmekten kendimi alamıyordum.

"Bana ayak uydurmaya çalışma." dedim "Ritmi takip et."

Kendimi parmağının etrafında döndürüp şarkıyı mırıldandım.

O da gözlerini benimkilere kilitleyip salınmaya devam etti.

Kesinlikle kötüydü ama en azından kalas gibi durmuyordu. Bunun gibi binlerce şarkıyı açmaya devam ettim, o da beni parmağında döndürmeye devam etti.

Yapabildiğimiz tek şey beni yatırıp eğebilmesi olsa da gülmekten kendimi alamıyordum. İncinen bileğimin acısı umrumda bile değildi.

Bundan on sekiz gün önce, şu on sekiz günün ışık hızıyla geçmesini bekleyeceğimi sanarken; bu anın donması için yalvarabilirdim.

Bana bakıp çarpık gülümsemesini yapması, kollarını bana sarıp ritmle salınmamız, beni her yatırdığında boynumu öptüğü için dakika başı beni yatırmaya çalışması ve anlatılamayacak güzellikteki her şey ağır çekimde yaşanıyor gibiydi.

O beni sardıkça ona daha çok düşüyordum. Ve gözlerimiz buluştuğunda onun da düştüğünü biliyordum.

Akşam 11'e gelirken yemek yiyip birazcık daha dans ettikten sonra dolabımın önündeydik.

20 Days, Maybe // Luke HemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin