Day 12 Part II: tonight is on me

265 14 11
                                    

"Çatı katınızda ne var?" dedim bahçedeki sallanan koltukta otururken.

"Gereksiz birkaç eşya işte. Klasik çatı katı. Neden?"

"Genelde çatı katını oda yaparlar. Güzel olur."

"Bilmem, çok basık bir alan."

"Ah, doğru." dedim "Yangın merdiveni gibisin."

Bu dediğime gülüp limonatasından bir yudum aldı.

"Havuçlu kek yapmayı biliyor musun?"

"Evet."

"Yapsana."

"Annen mi yapıyordu?"

"Ah hayır, hiç beceremezdi."

Annesinden bu kadar rahat bahsetmesi garibime gitse de bir şey demedim. Belki de onlar hakkında sürekli konuşup acısını dindirmeyi düşünüyordu.

"Anneni hatırlıyor musun?"

"Ne?"

"Biyolojik anneni yani."

"Ah, biraz biraz." dedim. Boğazımda oluşan düğümün gitmesi dileğiyle limonatamdan büyük bir yudum aldım.

"Nasıl? Acı veriyor mu?"

Bunları sadece meraktan, ileride kendisinin nasıl hissedeceğini bilmek için sorduğunu biliyordum. Ama kalbimin acımasını durduramıyordum.

"Güzel hatıralarım yok."

"Ah, annenle aran mı kötüydü?"

"Hayır." dedim buruk bir gülümsemeyle "Asla. Beni her zaman bir melek gibi korurdu. Hep gülerdi. Gücünün yetmediği bariz bir şekilde görünse de gülümsemesini asla söndürmezdi. Benim yanımda yani."

"Nasıl öldü?"

Sorduğu soruyla şok olmuş bir şekilde ona baktım. Bunları bu kadar ruhsuz ve rahat bir şekilde söylemesine mi şaşırsam, yoksa içimde büyüyen çığlığa mı bilemezken ayağa kalktım.

"Siktir git Luke."

"Summer, ben ne yaptım şimdi?"

"Bazı şeyleri kurcalamamalısın Luke. Anlatmak istemediğimi görüyorsun, neden canımı acıtmak istiyorsun?"

"Ben öyle bir şey istemedim Summer."

"Saçmalama. Burada kıvrandığımı görüyorsun."

"Hayır, ben düşündüm ki eğer anlatırsan rahatlarsın. Ben sana kendimi açtığımda bir kuş gibi hafiflemiştim Summer. Sanki yükümü benimle birlikte omuzlamış gibiydin. Senin için de bunu istedim."

Gözlerimi gözlerine dikip içindeki pişmanlığı gördüm. Şaşkındı, ne olduğunu anlamıyordu.

Çünkü ona hiçbir şey anlatmamıştım. Hiçbir şey bilmediği için bunları rahatça söyleyebiliyordu. Tanrım, annemin kanserden falan öldüğünü bile düşünüyor olabilirdi, bundan en son bahsettiğimde ikimiz de sarhoştuk.

"Çok kötü bir şekilde öldü." dedim "Ve bu konudan bahsetmeye hazır değilim."

"Pekala." dedi "Sadece bahsetmek istediğinde orada olacağımı bil."

Gülümseyip yeniden yanına oturdum.

"Teşekkür ederim."

"Yani havuçlu keki yapacak mısın?"

"Bir şartla." dedim "Bara gideceğiz."

"Neden?" dedi bıkkınlıkla.

"Çünkü onları kendinden uzaklaştırmaya çalışman çok anlamsız."

20 Days, Maybe // Luke HemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin