Day 12 Part I: enemy lines are drown

282 13 15
                                    

Sabah Joy'un koltuğunda uyandığımda telaşla etrafa bakındım.

Buraya nasıl gelmiştim?

Dün biraz sarhoştum, evet. Ama eve girdiğimi hatırlıyordum. Hatta Nicole'e bugün Luke'un bir yere tutunmadan odasından mutfağa gittiğini bile söylemiştim.

Pekala, o zaman buraya nasıl gelmiştim?

Hemen üstümü başımı yokladım. Pijamalarımlaydım. Tanrım, gece Calum beni kaçırıp kanepeye neden fırlatmıştı ki?

Yukarı çıkıp Calum'un poster dolu odasına girdim ve onu serçe dürttüm.

Yerinden sıçrayarak kalktığında kaşlarını çattı.

"Sen burada ne arıyorsun?"

"Ne? Asıl bu soruyu ben sana soracaktım." dedim "Ne oldu gece?"

"Summer sabahın köründe kafamı sikmeyi nasıl başarıyorsun bilmiyorum ama gece burada olan tek şey benim horlamam."

"Beni eve sen getirmedin mi?"

"Tanrım sence seninle yatmak ister gibi bir halim mi var? Hele de şu, koyun tipli pijamanla."

"O zaman ben neden burada uyandım?"

İkimiz de şaşkınca birbirimize bakarken Joy araya girdi.

"Günaydın canlarım. Summer, gece seni buraya Nicole'ler bıraktı. Hatırlamıyor musun?"

Kaşlarımı çattım.

"Hayır. Neden bıraktılar ki?"

"Nicole'ün ablası vefat etmiş. Biliyorsun, Bruce'un da yakın arkadaşıydı. Onun için İngiltere'ye gittiler. Seni de bize bıraktılar."

"Ah, anladım." dedim "Adı neydi, Jessica mı?"

"Jennifer." dedi Joy "Hadi, gelin kahvaltı edelim."

"Bizim çıkmamız lazım." dedim "Hadi Calum, kalk."

"Tanrım senden nefret ediyorum." dedi "Sabahın köründe oraya gitmemizin gerçek bir sebebi olmalı."

Gözlerimi devirmekle yetinip odasından çıktım.

Gerçekten, sebebi neydi ki? Ondan hoşlanmam olmadığı kesindi. Çünkü ondan hoşlanmadan önce de erkenden onun yanına gidiyordum.

Bir arkadaş olması? Pek sanmıyordum, çünkü Calum kesinlikle Luke'tan çok daha anlayışlı ve insanı yerin dibine sokmayan bit arkadaştı.

O zaman neydi? Sabah kalkar kalkmaz onun yanına gitmek için beni dürten şey neydi?

Beni zaten bekliyor olmasıydı. Beni bekliyordu. Onu uyandırmamı, yıkamamı, ona yemek yapmamı ve onunla vakit geçirmemi bekliyordu. Ve beni o evde her görüşünde gülümsemesini saklayamıyordu.

Sebebi buydu. Beni sadece görmesinin bile onu memnun etmesiydi. Yanında nefes aldığımı bilmesi yetiyordu.

"Ben üstümü değiştireceğim!" diye bağırdım Calum'un kapısından "Arabada beklersin."

Hemen bir koşu eve gidip pantolonumu ve beyaz tişörtümü giydim. Kendimi kazımamın izleri hala durduğundan elbiselerimi şimdilik askıya almıştım.

Dışarı çıkıp Calum'un arabasına bindiğimde güldü.

"Tam bir salaksın."

"Bu da ne demek?"

"Kaşıntıdan öleceksin, umrunda değil. Ama yeter ki o saçma yaralar gözükmesin."

"Lisede fondoten sürüyordun!"

20 Days, Maybe // Luke HemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin