Bir aydır yoktum. Sınav sonuçları, tercihler derken bunalıma, depresyona girdim. Kusura bakmayın 🙏🏻🙏🏻🙏🏻
Şu anda biraz daha iyiyim. Biraz gecikmiş bir bölüm oldu.
Artık yazma hevesim de gitti diyebilirim, yazacak zamanım vardı ama yazmak istemedim biraz da.Umarım bol bol yorum atarsınız ve ben de biraz daha heyecanlanıp yazmaya başlarım tekrardan💜
Seviliyorsunuz😍
————————————————
"Buseyle konuşmamız gereken şeyler var. Onu bir kaç saatliğine alıyorum sizden, geri getireceğim." derken arkadaşlarına gülümsedi ve gözleriyle Buse'ye 'gidelim' gibisinden bir işaret verdi. Buse titrek bacaklarına rağmen zor da olsa temkinli bir şekilde ayağa kalktı ve önce Buğra'ya daha sonra diğerlerinde gözlerini gezdirdi.
Cem'e döndü ve gülümsedi.
"Senden önce ben yüzleşeceğim." dedikten sonra göz kırptı ve Buğra'nın arkasından ilerlemeye başladı.
Bir sürü kafenin önünden geçerken sanki mümkünmüş gibi hepsinin mimari projesini çıkaracaktım gözlerimle. İçinde bulunduğum heyecanı yenmeye çalışırken, odağımı Buğra'dan alıp ışıl ışıl parıldayan mekanlara çevirdim. Kafelerdeki bütün kontenjanlar dolmuş, gelenler oturacak yer bulamadıkları için geri çıkıyorlardı.
Havanın hafif kararmasına ve henüz karanlık çökmemesine rağmen mekan sahipleri müşterileri kör etmek üzere bütün ışıkları fullemişlerdi.
"Edison ne demiş? Işıl ışıl her yer sanki pavyon gibi." diye mırıldanan Buse, gözlerini mekanlardan çekerek Buğra'nın sırtına baktı, biraz hızlanarak yanına geçti ve kolunu dürtüp "Ne kadar kaldı? Yoruldum ben." dedi.
Buğra gülümseyerek yanındaki narin bedene baktı. "Birazcık kaldı sabret." dedi.
Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra; Buğra sabah bulduğu mekanı görünce o tarafa doğru ilerledi. "İşte burası." derken parmaklarıyla taştan ev biçimdeki kafeyi gösterdi.
Sanki Karadeniz yaylalarından fırlamış ev biçimindeki kafe görenlerin içine huzur doldurmak bir yana yüzlerindeki ki gülümsemeyi de en üst safhaya çıkarıyordu. Busenin de en sevdiği ve en huzur bulduğu yerlerden biriydi burası. Daha önce bir arkadaşı yoluyla öğrenmişti burayı.
Gülümseyerek Buğra'ya döndü.
"Burayı biliyorum. Çok güzel ve sakin bir yer."Buğra ise dudak büzdü. "Bildiğini bilmiyordum, bilseydim başka bir yere götürürdüm, hiç görmediğin ama çok seveceğin.." derken Buse'nin kulağının arkasından çıkıp yüzüne düşen saç tutamına bakıyordu. Ne çok isterdi o saç tutamını tekrar kulağının arkasına sıkıştırmayı.
Buse ise Buğra'nın düşündüğü şeyi yaptı ve kulağının arkasına sıkıştırdı saçlarını. "Sorun yok, burayı çok severim." derken kafeye doğru ilerledi. Buğra da arkasından içeriye girdi. Boş bir masa ararken tam şelalenin oraya bakan bir masa buldu ve oraya doğru yönlendirdi Buse'yi.
Fazla kişinin olmaması Buğra'nın işine gelirken, Buse'nin rahat olmasını da sağlayacaktı.Artık her şey gün yüzüne çıkacak ve kabullenişler baş gösterecekti. Oturdukları masaya gelen garsonla siparişlerini vermiş, siparişler gelene kadar da havadan sudan konuşmuşlardı.
"Ne zaman bitecek erasmus programın?" diye sormuştu Buğra ellerini birbirine kilitlerken.
"4 ay gibi bir süre sonra ama erken bitme ihtimali de var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇME (DÜZENLENİYOR)
Novela JuvenilBu kitap; kalbinin kanatlanıp gittiği yere, bedeninin gidemediği insanlara ithaf edilmiştir. "Sabaha karşı saat 5 fakat henüz gün doğmadı. Ne zaman doğacak bilmiyorum, belki sen geldiğinde belki seni sevdiğimi söylediğimde.. Buse? Soru işareti...