"Ben seni öpmek istiyorum." diyerek Busenin gözlerine baktı derin derin.
"Çok istiyorum." diye devam ettirdi gülümseyerek.
Busenin al al olan yanakları, Buğranın çekingen gözleriyle birleşince masumane bir görüntü ortaya çıkıyor.Buse de öpmek istedi ama utangaçlığı buna engel oluyordu. Buğra yaklaştıkça dudakları titremeye başlıyor, kokusuyla mest olduğu için başı dönüyordu. Midesinde bir ağrı hissetti ama bu hoş bir ağrıydı, kramp gibi...
Buse yüzünü buruşturduğu anda Buğra üzgünce geri çekildi ama bir gözü busedeydi yine de.
Busenin kalbini tuttuğunu görünce endişelenerek ona doğru eğilip hızlıca konuşmaya başladı.
"Busem? Busem? İyi misin? Ne oldu söyle bana. Kalbin mi sıkıştı anlamadım. Lütfen konuş." derken Busenin kalbinin üstündeki elinin üstüne kendi elini koydu.
"Kalbim. Kalbim çok hızlı, kramp girdi sanırım, sıkışıyor."
Buğra ne kadar saf ve masum olsa da bunun heyecandan olduğunun farkındaydı. Buna sebep olanın kendisi olduğunu bilmesi ise başını yere eğip gülümsemesine sebep oldu. "Acıtıyor mu?" diye sordu gülümsemesine engel olamayarak, Acıtmadığını biliyordu... Kendisinden.
"Tuhaf ama acıtmıyor, değişik hissediyorum. Bir ağrı var ama bu ağrı gülümsememe sebep oluyor. Kendimi aptallaşmış hissediyorum." diyerek gözlerini kocaman açarak Buğra'ya döndü.
"Bana büyümü yaptın?!" yalandan sitem ediyordu şuan. İlk kez tattıkları bu garip havadan korkmuşlardı ve Buse akıllılık ederek konuyu dağıtmaya çalıştı. Eğer yapmasaydı saf gibi birbirilerine bakıp gözlerini kaçıracaklardı. Bir takım aptal aşık...
İnsan gerçekten kalbiyle sevince aklını kaybediyor,ne yapacağını şaşırıyordu.
Hava aydınlanmaya başlamıştı, elindeki kahveyle güneşin doğuşunu izliyordu. Huyuydu üzüntülüyken hep erken kalkardı, eline bir kahve alır ve geceden kalmış temiz ve esintili havayı iliklerine kadar solurdu.
"Ne bekliyordun ki?" diye mırıldandı güçsüz sesiyle gökyüzüne doğru. Yüzüne çarpan hafif rüzgar gözlerini sulandırmıştı. Silmedi, umursamazlıkla akmalarına izin verdi. Yavaş yavaş...
Balkonun demirliklerine kolunu yaslamıştı, yasladığı kolunun üstüne de yavaşça başını koydu. sağ elindeki kahveyle huzurluydu ama bir yandanda huzursuz. Aklına düşen düşüncelerle biraz daha boğuşurken buna son vermek istedi.
Bembeyaz bulutlara baktı. " Öyle kırgınım ki, sizin yerinizde olsam günlerce dinmez yağmurum" diyerek derin bir nefes verdi. Hüzünle bakan gözlerine kırgınlık eklenmişti şimdi de.
"Kime, neden kırgınsın?" diye bir ses duyuldu ama Bensu bu sesin hayali olduğunu düşünecek kadar umutsuzdu.
"Biraz kendime biraz ona.Olmayacağını adın gibi bildiğin halde istemekten vazgeçemeyeceğin kadar güzel şeyler var. Vazgeçmen gerektiğini bildiğin halde, sana acı verdiği halde vazgeçemediğim."
Bir süre sessizlikten sonra Bensu ayılmaya başlamıştı. Gülümsedi kendince, hüzünlü gözleri sevimli gülümsemeye tanıklık ettiler. Biraz kırgınlık biraz aşk."
"Pek bu kırgınlık sadece kendine mi?" diye sordu Cem de hafif yalpalanmış çatallı sesiyle. Yeni uyandığı belliydi sesinden.
Bensu sorduğu soruyu cevapsız bırakarak "Günaydın ve görüşürüz." dedi tuttuğu nefesini derince bırakarak.
"Seni çok kırdım değil mi? Ama sesini ok az bile olsa duyduğum anda yanına koşarım. Daha iyi duymak için. Biliyor musun aslı-" diyemeden Bensu kesti konuşmasını. Yeniden yeniden umutlanmak istemiyordu, duymak istemedi bu hoş gözüken ama boş olan cümleleri. "Hissedemedikten sonra bunları söylesen ne fayda?" diye düşündü.
"Cem, sana nasıl kırıldığımı anlatsam, benden nasıl özür dileyeceğini bilemezsin.Lütfen! Ben daha fazla umutlandırılmak ve yeniden yere çakılmak istemiyorum. Daha fazla devam etme. İki arkadaş gibi olalım. Ben artık unutmak istiyorum. Mantığım, kalbimi yendi ve seni silmeye çalışıyor."
Cem biraz şaşırmıştı, bir korku aldı kalbini. Endişelendi anlamlandıramadığı bu Bensu'nun isteği yüzünden. Ama bir yandan da geç değil diye düşündü. Silmeye çalışıyor demişti Bensu değil mi? Sildi değil. Bu umutlandırdı Cem'i.
Cem çapkın gibi laflar atmayı severdi. "Hoşuma gidiyorsun yolunu kaybetme." diyerek göz kırptı ve tekrar odasına girdi.
Bensu ise Cem'in bu dengesizliğine küfür ediyor ama kalbi gülümsüyordu. İnsanın kalbi gülümser miydi? Gülümserdi işte.
Cem ise düşünceliydi, az önceki cümleleri dememesi gerekiyordu. Ne kadar eliyle kafına vurup "Akıllan artık" dese de bir yandan da gülümsüyordu. Kendini sırt üstü yatağa attı ve gülümsemeye devam etti hatta bir kıkırtı bile duyuldu odada.
"Buğra, sana bir şey diyeceğim." diye bir mırıltı duyuldu odada. Uyandığı halde hala uyuklayan Batu gayet sakin bir sesle "İnsan iki şeyi saklayamaz: Sarhoş olduğunu ve aşık olduğunu. Bu aptal 2.si." diyerek gözlerini açtı ve yatakta gülümseyen Cem'e baktı.
Normalde dayak ya da küfür yemesi gerekirken Cem'in sırıtışının arasından "Ben 2.siyim." demesi odada ki iki genci de şaşkına uğrattı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAZGEÇME (DÜZENLENİYOR)
Fiksi RemajaBu kitap; kalbinin kanatlanıp gittiği yere, bedeninin gidemediği insanlara ithaf edilmiştir. "Sabaha karşı saat 5 fakat henüz gün doğmadı. Ne zaman doğacak bilmiyorum, belki sen geldiğinde belki seni sevdiğimi söylediğimde.. Buse? Soru işareti...