🍁 Bölüm 30 🍁

491 42 17
                                    

Uzun bir aradan sonra...

HELLO!^^

Kısa, çerezlik bir Cem bölümü...

------------------------------------------

Tekrar tekrar okudu, bir değil iki değil üç değil... Defalarca!

Telefonun başında bekleyen Buğra'yı düşünürken, aramak hiç aklına gelmedi. Tek yaptığı düşünmek ve göz yaşlarını usul usul akıtmaktı, gülümserken..

"Demek mektup aldığında Buğra'da böyle hissetmişti." diye mırıldandı.

Defalarca okudu ama içindeki birikmişliği atamadı bu nedenle Helin'i aramayı düşündü.

Bir, iki, üç.. Helin açmıyordu telefonu ama en iyi arkadaş demek; açana kadar aramak demekti! Aradı aradı... Helin 4. çalışta açtı telefonu.

Daha Helin'in "Alo" demesini beklemeden anlatmaya başladı. Anlattı da anlattı fakat içine sığmayan mutluluğu bir türlü eksiltemiyordu. Şelale misali bitmek bilmiyordu. 

"Helin! Çok mutluyum ya öyle böyle değil!  Mektup göndermiş bana resmen. Buğra göndermiş hem de mektubu. Göndermiş mektubu Buğra. Bana yazmış hem de. Ya düşünebiliyor musun Buğra mektup yaz-"

"Yeter! Yeter Buse. Sabahtan beri anlatıyorsun 63'den sonra saymayı bıraktım yahu"

Heyecanını içine atamamıştı Buse. Saatin kaç olduğunu umursamadan mektubu aldıktan ve okuduktan hemen sonra Helin'i aramıştı. İlk anlattığında Helin'den kocaman bir çığlık gelse de sonradan Buse defalarca anlatmaya devam edince sıkılmıştı.

Buğra ise hala Buse'den bir telefon bekliyordu çünkü sözleşmişlerdi fakat Buse bunu düşünemiyordu.Heyecanını Buğra'ya karşı bastıramazdı.Eğer Buğra ile konuşsaydı bir ihtimal bayılabilirdi. 

"O kadar oldu mu ya? Ama Helin inanabiliyor musun? Buğra bana mek- Alo! Helin?"

Ve Buse'nin yüzüne kapanan bir adet telefon.
-------

Gece hiç uyumadan telefonda oyun oynayan Cem güne kızarık gözler ile 'Merhaba!' demişti. Kendine söve söve yataktan kalkan Cem bir müddet karnesini babasına gösteren velet misali halıya bakakaldı daha sonra ise sabahki rutin işlerini halletti.

Annesinin uyanmadığını görünce parmak uçlarında odasına ilerleyip üstünü giyindi. Neden mi? Eğer annesi uyansaydı Cem'i asla kahvaltı yapmadan okula göndermezdi. Bugün de Cem'in iştahı olmadığı içindi sessiz adımları.  Çantasını koluna takıp evden sessiz bir şekilde çıktı. Cebinden telefonunu çıkarıp durağa ilerlerken önce saate baktı daha sonra gelen bildirimlere cevap verdi.

İlk işi sahile inip o kızı görmek için beklemekti. Belki tekrar gelir umuduyla..İçinden bir his tekrar göreceğini söylüyordu.

Otobüs geldiğinde kent kartını basarak boş bir koltuk aradı. Cam kenarında bir koltuğa oturduktan sonra dışarıyı izlemeye koyuldu. Boş bakışlarla dışarıya bakıyordu aynı kalbindeki boşluğu hissettiği gibi. Hayatını düşündü. Mükemmel olmasa da iyi bir hayatı vardı, güzel dostluklar kurmuştu ve ailesini de çok seviyordu peki ya? Peki ya kalbindeki boşluk da neydi? Her şeyi tam değil miydi?

Sahile 2 durak kalmışken kırmızı ışıkta durmuştu otobüs ve tam yanındaki başka bir otobüste aynı şekilde durdu. Zaman... Zaman da durdu. Dışarıyı izleyen Cem'in bir anda manzarası kesilmişti ama karşısına daha güzel bir manzara bahşedildi.

Kulağında kulaklıkla müzik dinleyen genç kız gözlerini yummuş kafasını cama dayadığı koluna yaslarken dudaklarını oynatıyordu. Cem bakakaldı...   "Çok benziyor." diye düşündü. Kırmızı ışık sanki 1 dakika değil de saatlerce yanıyor gibiydi. Gözlerini asla kaçırmadı, bu zamanı iyi değerlendirmek istedi. Pişman olmayacağı bir şekilde değerlendirmek...

Önce saçlarına baktı gülümsedi daha sonra ise içinden şarkı söylediği için hareket eden dudaklarına.. Dünyanın en güzel kızı değildi belki ama kalbinde yaşattığı en güzel 2. kadındı,  1.si annesine mahsustu..

Aklına anılar geldi birer birer.

"İn! İn! Canın acıyacak" demişti küçük kız. Cem ise "Erkek adamın canı acımaz!" diyerek kaşlarını çatmış ve tırmanmaya çalıştığı ağaca daha sıkı sarılmıştı. En tepedeki mosmor dutu koparacaktı en yakın arkadaşı için.

"Ama inmelisin.. Annen kızar bak!  Bir daha beraber oynayamayız!" diyerek kaşlarını çatmıştı küçük kızda ve bir anda Cem dengesini kaybederek ağaçtan düştü. Genç kız önce öksürdü çünkü Cem, kızın üstüne düşmüştü.

Bir anda kalktı Cem ve hemen kıza döndü. "Hey acıyor mu?! Özür dilerim.. Özür dilerim." diyerek gözyaşları dökülmüştü. boncuk boncuk gözleriyle kıza bakarken dudaklarını büzüp tekrar özür diledi.

küçük kız ise gülerek "Erkek adam ağlamaz." dedi ve devam etti. "Ben bir kahramanım! Seni kurtardım." diyerek daha da gülüp Cem'in saçlarını okşamıştı.

Aklına gelen anılarla "Asel.." diye mırıldandı Cem.

"Bal.." dedi.

Kız ise sanki duymuş gibi yavaşça gözlerini açtı tam o anda ise otobüs hareket etmeye başladı. Bir müddet yan yana gittikleri için kız görmüştü Cem'i. Kendisine gülümseyerek bakan bir adam görmüştü. O da gülümsedi ve gözlerini kaçırdı.

Kız Cem'i hatırlamıştı bu yüzden gülümsedi, sandı ki Cem'de onu hatırladı..Ama Cem sadece benzetmişti.

Ve kavşakta otobüsler ayrıldı.. Cem'in manzarası kesildi, önüne daha az beğeneceği bir manzara sunuldu. Cem'e ise iç çekmek kaldı ama yine de gülümsedi. "Kafama sokayım." diye mırıldanırken birden gülmeye başladı. Otobüstekilerin tuhaf bakışlarını es geçerek tekrarladı. "Kafama sokayım."

Neden bu cümleyi kurduğunu bilmiyordu ama yine de defalarca söyledi. Çoktan unutmuştu o küçük kızı ama bir anda karşısına ona benzeyen biri çıkınca anılar aklına birer birer düştü. Tekrarladı gülerek. "Kafana sokayım Cem"

Tuhaftı Cem.. Belki de bu yüzden farklıydı. Farklı severdi, farklı hatırlardı.

Otobüsten inerek denize doğru ilerledi. Bu sefer sahile değil İzmir'in çimlerine yani Kordon'a oturdu.  Bir sürü insan arasında yine de yalnız hissetti, etrafındaki arkadaş gruplarının mutluluklarını izledi daha sonra çimlere uzandı.

sıcak havaya inat yüzlerce kişi gelmişti yine bu efsanevi çimlere.. Zaten onunla da burada tanışmışlardı.  Cem'in annesi pamuk şeker alırken küçük Cem yine şu anda olduğu gibi uzanmış elleriyle güneşi engelliyordu.

Önüne geçen kızla artık yüzüne güneş vurmuyordu, bir anda gölgede olduğunu hissetti. Ne olduğunu anlamak için gözlerini kırpıştırarak açınca karşısında gülümseyen küçük kızı görünce gözlerini kocaman açmıştı.  Yattığı yerden kalkarak oturur vaziyete geçip kıza kocaman gözleriyle "Ne yapıyorsun?" diye sormuştu.

Küçük kız ise daha çok gülümseyerek "Güneşini kesiyorum." dedi."Annem babama hep böyle yapar."  diyerek devam etti.

Nasıl unutabilmişti bu güzel anıları Cem? Kendi kendine gülmeye başladı. O dik başlı, dediğim dedik, çok bilmiş kızı özlemişti. Bunun farkındaydı. Çok fazla beraber oynamadılar belki ama 5 ay da az değildi. Sonra ise zaten taşınmışlardı Almanya'ya..

Çimlere uzanmış hem güneşi engelliyor hem de gülümsüyordu. Sonra birden güneşi kesildi..

Gözlerini açmadan oturur vaziyete geçti ve yere bakarak bir müddet önündeki kişinin çekilmesini bekledi çünkü kasten orada olduğunu düşünmüyordu fakat çekilmeyince yavaşça yüzünü kaldırdı ve gözlerine giren gün ışığıyla gözlerini kısarak " Ne yapıyorsun?" dedi.

Başını yukarı kaldırdığı için güneş yüzünden önündeki kişiyi tam seçemiyordu.

"Güneşini kesiyorum." dedi ince bir ses. "Annem, babama hep böyle yapardı."

---------------------------------------------

Düzenlemeden direkt attım çünkü fazla vaktim yok.

Bu arada burdan @kakaolusutseveninek 'e bol bol teşekkür sunuyorum <33 Bölümün bir kısmını o yazdı <33  Çok sağolsun<3

Neyse görüşürüz.. i love  firefly's..♥️♥️♥️

VAZGEÇME (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin