"Hemen şimdi, burada... Bana bağlılığını sunmanı istiyorum!!"
Kaç saniye ederdi ki bu cümleyi kurmak? Bir, iki, üç...? Bilmiyordum. Bildiğim tek şey, bu birkaç saniyenin benden tüm ömrümü çalıp götürebileceğiydi! Zaafımı bulmuştu. Ölmesine izin vermeyeceğimi biliyordu. Çünkü gözlerimin önünde ölen Duman' ı bile hala kabullenemezken, sadece kollarımı gevşeterek birisinin ölümüne sebep olduğumda bu travmayı kaldıramayacağımı çok iyi biliyordu. Beni kendi canımla tehdit ettiklerinde bile daha serin kanlı davranabilirken içimdeki o güç, bir başkasının ölümü karşısında sönüp tükeniyordu...
Belki de Tanrı' nın bana verdiği gücün tek zaafı buydu! Aslında tahmin etmesi hiç de zor olmayan bir zaaftı bu. Ben ki, yaşam ateşinin son bekçisi, yaşamı aydınlatan ışığın kaynağıyken nasıl olur da bir başkasının hayatını karanlığa gömebilirdim? Arjin haklıydı... Yapamazdım. Beni bu konuda gayet iyi tanımıştı. Fakat yine de dolduramadığı boşlukları vardı. Ne mi mesela?
Yaşam ateşinin bekçisi de olsam ben bir savaşçıydım ve savaşta birisini öldürmek cinayetten sayılmazdı. Korumakla yükümlü olduklarıma, sevdiklerime bıçak bileyen karşısında beni bulurdu ve bu gayette zaaflarım dışındaydı. Çünkü Pamir... O benim içimdeki tüm boşlukları sadece var olarak dolduran, benim için var olma sebebi olan adamdı. Şu anda da söz konusu o iken ve bu adam istediğinde ona zarar verebileceğini hiç çekinmeden, gözlerime baka baka dile getirmişken, kimseyi öldüremem diyen taraflarım (doğal olarak) arkasına bile bakmadan ortamı terk etmişlerdi.
Bağlılık... Bu kelime zihnime düştüğünde bile gözümün önünde tek bir sima, zihnimde tek bir isim varken Arjin bağlılığımı ona sunduğumu ancak rüyasında görürdü! Gerçi Pamir bana bağlı olmasaydı bile bu adama bağlılığımı sunacağımı sanmıyordum. Tehditlerine ve o çok güvendiği şeylere gelecek olursak... Dedim ya, o aşamaları geçeli de çok oluyordu! Beni karşısına almayı istiyorsa kendi bilirdi. Bundan sonra konseye bile boyun eğmeyeceğim demişken, onun tehditleriyle hizaya gelmek kendime vermiş olduğum sözlere epeyce bir uzaktı.
Buraya gelmeden önce karşılaştığı zorluklarla baş etmek için pembe yalanlarına sığınan küçük kız büyümüştü artık. Büyümüş ve güçlü bir savaşçı olmuştu. Sevdikleri için savaşmaktan da kan dökmekten de çekinmeyen bir savaşçı...
Dakikalardır aynı pozisyonda ve uçurumun kenarında, Arjin' i tutmaya devam ederken kendi içimdeki mahkemede karar çoktan verilmişti. Bilinçaltım şu an: "Hadi kızım bir korkuyu daha geride bırakalım!" diye bana gaz veriyordu ve ben hala Arjin' in iddialı gözlerinin içine bakıyordum!
Geriye doğru direnme çabama son verip usulca belimi dikleştirdim. Şimdi Arjin' in gözleri alev alev yandığını bildiğim gözlerime daha yakındı. Boğazımı temizledikten sonra gülümsedim ve öz güveni yüksek sesimle:
-Biliyor musun Arsız...? Gerçekten de Oscar' a aday bir oyunculuk sergiliyorsun(!) ve eğer dünyada olsaydık bu yıl 'Yılın şerefsizi' dalındaki altın küreyi kesilikle sana verirlerdi! Fakat Elementa' da o tarz ödüller yok. O yüzden şimdilik benim doğaçlama ödülümle idare edeceksin. Ha, bu arada senden ufak bir ricam olacak: Bir kez daha düşün olur mu? Ben bile kendimi tanımazken, sen... Beni gerçekten tanıyor musun? Bunu bir kez daha düşün...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYKIRI:3 YEMİN
FantasyAYKIRI SERİSİ'NİN 3. KİTABIDIR! *** Zıtlıklar düğüm oldukları noktada da itebilirler mi birbirlerini? Yoksa verdikleri her tepki, bundan sonra onları itmek yerine birbirlerine mi çekecekti? Daha yakın! Şimdi herkes daha yakın! Hayaller ve gerçekle...