Tuğçe' ye Sevgilerimle...
"Ezrak' a... Babasına doğru değil de... Ardında kalan kapıya doğru atmıştı, adımlarını..."
Pamir' in çıkışıyla ardından kapanan kapıya bakakalmıştım bir süre. Birkaç saniye sonra Elis de aceleyle Ezrak' a bir şeyler söyledikten sonra hızlı adımlarla salonu terk etmişti. Belli ki oğlunun peşinden gidiyordu. Onu yalnız bırakmamakla iyi ederdi fakat Pamir' in peşinden gitmesini istediğim esas kişi Elis değil, Ezrak' tı!
Neden...?
Neden Pamir' in öylece çekip gitmesine ses etmeden, izin vermişti? Neden oğlunu kendine çekip sarılmak yerine, onun atamadığı adımları atmak yerine, öylece ardından bakmayı seçmişti? Zihnimde yankılanan ve cevap veremediğim tüm bu sorular, Ezrak' a öfkelenmeme sebep oluyordu. Bu konu ertelenebilecek ya da ilk adımı karşı taraf atsın şeklinde, karşılıklı paslaşılacak bir konu değildi. Pamir yapamıyordu işte. İçindeki kırıklık, 'baba' bile diyemediği o adama adım atmasına engel oluyordu. O halde Ezrak neden yapmıyordu?
Rima' nın omzuma dokunan eli ve hemen ardından kulağıma dolan sakin sesi, ayaklarımın yeniden şimdiki zamana basmasını sağlamıştı:
-Pamir... Tam da tahmin ettiğim gibi, babasına benziyor...
Şuanda tarafsız düşünemiyordum ve doğal olarak Ezrak' a kızıyordum. Elbette ki karşısında kim olursa olsun ben daima Pamir' in tarafında olacaktım. Onu haklı bulup, onu savunacaktım. Biliyorum bu yaptığım her zaman doğru olmayacaktı ama elimde de değildi. Şu durumdayken Ezrak' a hak vermek bir yana, onu suçlamadan duramıyordum. Anlamaya çalışmak zordu. Sürekli kendi kendime 'Neden?' diye sorup onu anlamaya çalışmak zordu. Ben de kolaya kaçıp suçluyordum. Aslında tek istediğim, bir an önce Pamir' in kırgınlığının geçmesiydi. Bu yüzden Rima' nın şuanki duygularımla hiç de hoşuma gitmeyen tespitini, onun sesine oranla daha yüksek bir tonla ve sert bir ifadeyle cevaplamıştım:
-Ezrak' ı bilmem ama Pamir' i iyi bilirim anne. Evet, o da kalp kırmayı çok iyi biliyor ama emin ol kırdığı kalbe iyi gelmesini de biliyor. Belki özür dilemeyi, adım atmayı bilmiyor ama en azından sevdiklerini asla terk etmemeyi, bir kez tuttuğu eli asla bırakmaması gerektiğini çok iyi biliyor! Kısacası o, hatasını kendi yöntemleriyle de olsa telafi etmesini biliyor... Ancak onu benzettiğin Ezrak, gördüğüm kadarıyla kırgın bir kalbe ne iyi gelir henüz öğrenememiş!
-Kızgınsın...
Bakışlarımı kaçırmak dışında bir tepki verememiştim annemin mükemmel(!) yeni tespitine. Hem ne diyecektim ki? Yeterince net değil miydi öfkem? Belli olmuyor muydu, burnumdan solumalarımdan ya da sol bacağımın yere senkronik şekilde vuran ayağım yüzünden hafif hafif titremesinden...?
-Beria... Tek bir şey söyleyeceğim. Ama beni ciddiye alacaksan?
Göğsümde bağladığım kollarımla, küsmüş bir çocuk edası içinde bakışlarımı istemsizce annemin gözlerine çıkardım. Şuanda yeni bir tespit ya da Ezrak' ı aklayacak bir söz duymak istemiyordum. İstediğim tek şey koşup Pamir' e sıkıca sarılmaktı. Ama gitmek yerine kalıp, annemi dinliyordum. Belki sorduğum sorulara cevap bulmak öfkemi yatıştırır da, ben de bu şekilde Pamir' e iyi gelebilirim düşüncesinin umuduyla. Çünkü bu öfkeli halimle Pamir' e iyi geleyim derken onun daha çok üzülmesine yol açabilirdim. Öncelikle şu aşırı duygusal halimden kurtulup, kaybolan mantığımı yeniden bulmalıydım. Tüm bu düşünceler ışığında onu ciddiye alacağımı belli eden bir bakışla Rima' ya ilk sorumu sordum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYKIRI:3 YEMİN
FantastikAYKIRI SERİSİ'NİN 3. KİTABIDIR! *** Zıtlıklar düğüm oldukları noktada da itebilirler mi birbirlerini? Yoksa verdikleri her tepki, bundan sonra onları itmek yerine birbirlerine mi çekecekti? Daha yakın! Şimdi herkes daha yakın! Hayaller ve gerçekle...