"Ben de..."
Pamir arkasını dönüp hızla uzaklaşmaya başladığında kalbimin etrafındaki boşluk hissi şimdi biraz daha büyümüştü. Gerçeklik algım, kulağıma gelen savaş naraları ve acı dolu bağırışlarla usul usul yerine gelirken sertçe yutkunarak, toparlanmam gerektiğini hatırlattım kendime. Evet, birbirimize söz vermiştik. Eğer o sözü tutabilmek istiyorsak, yaşamaya devam etmeliydik. Tıpkı ince ince planlarla kurguladığımız, her zaman hayalini kurduğumuz gibi...
Toparlanır toparlanmaz hızla sağımı solumu kontrol edip neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. O anda tam karşıdan büyük bir hızla bana doğru gelen muhafızın elinde tuttuğu kılıcı tanıyor olmak derin bir nefes almamı sağlamıştı. Element kılıçlarımız!
Koşar adım yanına gidip bana ait olan kılıcı muhafızdan aldıktan sonra ona Pamir' e de kılıcını ulaştırması için yolu gösterdim. Muhafız uzaklaşmaya başladıktan iki saniye sonra yeni bir ok ve mızrak dalgasını daha elementsel güçlerim yardımıyla savurmuştum. Fakat artık konsey yanlısı muhafızlar sayıca o kadar kalabalıklardı ki onları asla birer birer temizleyemeyeceğimi kabullenmek zorunda kalmıştım. Bu bir savaştı. Her ne kadar karşımızda duranlara az zarar vermeye çalışsak da bize başka çare bırakmıyorlardı. O yüzden benim de... Kitabına uygun savaşmam gerekiyordu!
Kılıcımı belime yerleştirdikten sonra hızla tüm vücudumu yaktım. Derin bir nefes alıp tüm hücrelerimde alev alev yanan ateşin ısısının artmasına, tüm hücrelerimin gücü hissetmesine izin verdim. Bu... Harika bir histi. Isındıkça güçlenmek, güçlendikçe daha da ısınmak ve daha fazlasını arzulamak... Tabii aynı zamanda bu döngü içinde gücünün sınırlarını keşfe çıkmak. Bu... Uçsuz bucaksız bir çölde devasa bir kum fırtınası oluşturmak ve güneşin ısıttığı kum tanelerini adeta ateşten birer kıvılcımlarmış gibi yeryüzüne serpmek gibiydi... Milyonlarca kum tanesinin tüm evreni kaplayabileceğini düşünmek ve bu düşünceyle daha fazlasını yapmak için içindeki gücü dışarı bırakmak... Şu anda yaptığım tam olarak buydu: İçimde bitip tükenmek bilmeyen, uslanmayan o gücü zincirlerinden boşanırcasına serbest bırakmak!
Kollarımı iki yana açarak hızla güçlü ve devamlı vuruşumdan yani ateş akımından oluşturdum. Evet, alan oldukça genişti ve bir uçtan diğer uca birkaç kilometrelik mesafe vardı. Bu da arenanın çapından daha geniş çapta alevden bir duvar örmek için sınırlarımı bir hayli zorlamam gerekeceği anlamına geliyordu. Gözlerimi kapadım ve büyük bir orman hayal ettim. İlk zamanlar kabuslarıma giren, alev alev yanan ve yandıkça daha da ısınan, cehenneme kafa tutan o ormanın tam ortasında olduğumu hayal ettim.
Sıcak!!
Saçlarımdan ayak parmaklarıma kadar yanıyor ve yandıkça daha da fazlası, daha yüksek ısı için kendime izin veriyordum. İçimden 'Artık durmalısın, kontrolünü kaybetmemelisin!' diyen o ses gittikçe silikleşirken, alevlerimin nereye kadar ulaştığına dair hiçbir fikrim yoktu. Beynimde binlerce karınca sağa sola koşuştururken o gıdıklanma hissi, beni tamamen uyuşturuyordu... Tek istediğim, biraz daha ileriye gitmek, hoşuma giden bu hissi biraz daha tatmaktı. İşin nereye kadar varabileceğini bilmiyordum ve o bilinmezlik keşfetme isteğimi daha da harlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYKIRI:3 YEMİN
FantasyAYKIRI SERİSİ'NİN 3. KİTABIDIR! *** Zıtlıklar düğüm oldukları noktada da itebilirler mi birbirlerini? Yoksa verdikleri her tepki, bundan sonra onları itmek yerine birbirlerine mi çekecekti? Daha yakın! Şimdi herkes daha yakın! Hayaller ve gerçekle...