"Kimsenin daha önce göremediği o satırlar sadece ben ve kitabım arasında kalacaktı. Kim bilir, belki bir de İses..."
Çadır birkaç saat içinde dolmuş, Büyükler kendilerine ayrılan yerlere uygun şekilde oturmuşlardı. Helen ve onun aile büyükleri de Güney' in geleceği açısından önemli olan bu toplantıya katılmışlardı. Kendisinin soylu bir aileden geldiğini bilmek duruma şaşırmamamı sağlamıştı. Üstelik geriye dönüp baktığımda bana oldukça uzun gelen zorlu süreçten sonra onu gayet iyi görmüştüm. Ayrıca Umay'dan öğrendiğim kadarıyla Helen, birkaç gün önce hemen yanında oturan genç adama bağlılığını sunmuştu ve şimdi eşiyle birlikte bizim için kurulan kürsünün hemen yanındaki sandalyelerden birisinde oturuyordu. Önce onu ve eşini sonra da usul usul üzerlerinde dolaştırdığım gözlerimle diğer Büyükler'i selamlamıştım. Her biri pür dikkat bana bakarken oldukça gergin görünüyorlardı.
Kürsü sayesinde yüksekte olduğumuz için tüm alana hakim bakış açısına sahiptim. Önümüzde uzanan masayı ortalayacak şekilde oturmuştum. Sırasıyla Pamir, Arat ve Umay solumda; Afşin ve Kunt ise sağımda kalacak şekilde oturmuşlardı. Ancak hepsi de sandalyelerini benimkinden biraz daha geriye yerleştirdikleri için kürsüye bakıldığında, tüm dikkatler direkt olarak benim üzerimde toplanıyordu.
Karşımda aşağı yukarı elli komutan vardı ve öğrendiklerim doğrultusunda, hepsi de vaktinde birbirleriyle güç savaşı içine girmişler kişilerdi. Kimin kiminle ne derdi olduğundan başlayıp, kimin kimden daha üstün olduğuna varıncaya kadar tüm Güney tarihi konusunda dersime sıkı çalışmıştım. Öğrendiğim en kilit şeylerden birisi ve belki de bizi bu ortaklıkta en çok zorlayacak olan konu: Burada 'ittifak' diye bir kavramın olmayışıydı. Bundan dolayı da şuan karşımda oturan elli adam acayip gergindi. Çünkü yanlarında hiçbir savaş aleti olmaksızın, üstelik de yakın korumalarını dışarıda bırakarak, tek başlarına bu çadırın içine girmişlerdi. Şuan teker teker her birisi de en az on düşmanıyla aynı çatı altında yan yana oturuyordu.
Çadırdaki yüksek bir gerilim havasını ne yazık ki iliklerime kadar hissedebiliyordum. Sanki birisi ağzını açıp yanlış tek bir kelime etse ortalık sadece birkaç saniye içinde kan revan içinde kalacakmış gibiydi. Masanın arkasından görünmedikleri için mutlu olduğum bacaklarımın titremelerine engel olmalıydım. Çünkü titreyen bacaklarımla yüksek gerilim hattında yürümek, düşeceğini bile bile ipte yürümeye benziyordu. Eğer düşmek istemiyorsam cesur olmalıydım. En başta kendime ve sürdüğümüz davanın haklılığına inanmalıydım.
Sertçe yutkunduktan sonra derin bir nefes alıp usulca ayağa kalktım. Salondan çıt çıkmıyordu. Herkes adeta nefesini tutmuş ağzımdan çıkacak olan kelimelere odaklanmış, konuşmamı bekliyordu. Boğazımı temizledikten sonra kendimden emin bir şekilde, biraz da bu konularda Rima'nın kızı olduğumu gösterircesine, öz güvenle toplantıyı açtım:
-Öncelikle her birinize, güvenli bölgelerinizden ayrılarak buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ederim. Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz günlerde Elementa tarihi boyunca belki de bir daha asla yaşanmamasını temenni ettiğimiz zorlu bir süreç atlattık. Üstelik bahsi geçen sürecin sancıları da halihazırda devam etmekte. Bugün burada toplanmamızın temel amacı da tam olarak bu: Artık bu düzene ve sıkıntılı sürece son vermek istiyoruz. Biliyorum, yüzyıllardır alışkın olduğunuz bir yaşam şekli var fakat bu böyle devam edemez. Bir şeylerin değişmesi, yenilenmesi gerekiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYKIRI:3 YEMİN
FantasyAYKIRI SERİSİ'NİN 3. KİTABIDIR! *** Zıtlıklar düğüm oldukları noktada da itebilirler mi birbirlerini? Yoksa verdikleri her tepki, bundan sonra onları itmek yerine birbirlerine mi çekecekti? Daha yakın! Şimdi herkes daha yakın! Hayaller ve gerçekle...