"Ömrüm ömrüne düğümlenmişken ve senden ayrılmam mümkün değilken... Benimle gelir misin diye sormana gerek var mı ki?"
Üşüyen burnuma inat en sevdiğim yağmur kokusunu derin bir nefesle içime çektim ve gözlerimi usulca araladım. Bu sabah, göğsümdeki ağırlık her zamankinden farklıydı. Canımı yakan bir yük değil de, kalbimi kuş misali göğe yükselten bir ağırlıktı. Nefes alışverişinin sakinliği ve tekdüzeliğine bakılırsa, Soğukların Efendisi hala uyuyordu. Tıpkı bir bebek gibi her şeyden habersiz, sessiz sakin ve belki de ilk defa dertsiz tasasız derin bir uykuya teslim etmişti kendisini...
Onu uyandırmasın diye aldığım nefesi usul usul bırakırken hala saçlarının arasında duran parmaklarım bana sormaksızın kıpırdanmışlardı. Ne kadar da yumuşaktı saçları, tel tel dökülmüşlerdi yine alnına. Son günlerde biraz daha uzamışlardı sanki. Parmaklarımla huysuz telleri minik hareketlerle sevdikten sonra kaşlarına indi bakışlarım. Onun her zaman çatık görmeye alıştığım kaşları, şimdi güzel yüzüne çocuksu bir masumluk katıyordu. Hemen ardından inatla yukarı kıvrılan kirpikleri eşlik ediyordu manzarama...
Bana birkaç gün verseler de saysam ya kirpiklerini. Altında uçsuz bucaksız bir okyanus barındıran göz kapaklarından öpsem mesela, kirpiklerinin her bir teli için ayrı ayrı...
Burnunun üzerinden aşağı kayan bakışlarım şimdi dudaklarının misafiriydi. Gözlerinden sonra en büyük zaafımdı onlar. Hele ansızın iki yana kıvrıldılar mı... Tüm evrene bahar gelir, bulutlu gökyüzünde güneş yükselir, ardından gökkuşağı çıkar ve bir koza çatlayıp içinden renk renk kanatlara sahip bir kelebeği daha özgürlüğe uğurlardı...
Derin bir nefes daha çektim, içime baharın dolmasını istercesine. Göğsümün yukarı doğru hareket etmesiyle Pamir' in kolları beni biraz daha sıkı kavramıştı. Gitme der gibi sarılıyordu... Oysa onsuz hiçbir yere gitmeye niyetim yoktu. Gidemezdim de zaten... Artık belli bir mekana ya da zamana ait değildim. Ait olduğum tek mekan onun yanı, yaşadığımı hissettiğim tek zaman da onun yanında 'Durdu.' dediğim anlardı.
Dün gece bana: 'Benimle gelir misin diye sormana gerek var mı ki?' derken, o da bunu kastetmemiş miydi zaten? Ona gel dememe bile gerek yoktu. Bizim kaderimiz çoktan düğüm olmuştu. Artık soru işaretlerine ihtiyacımız yoktu.
-Yine çok düşünüyorsun, Kızıl Şeytan...
Pamir' in mırıltısıyla düşüncelerimden sıyrılmıştım. Dudaklarımın onun uykulu sesine karşı iki yana kıvrılmalarına engel olmadan:
-Sen de amma çok uyuyorsun Soğukların Efendisi, dedim.
Burnundan nefesini vererek güldükten sonra bana daha sıkı sarıldı ve neşeli olduğuna yemin edebileceğim bir tonla:
-Bulmuşum böyle yumuşak bir yastık, neden uyumayacakmışım? Diye sordu.
Yumuşak mı? O bana yumuşak mı demişti az önce? Peki bunun anlamı neydi? Evet, tabii ki de kilolu olduğumu kastediyordu. Bunun başka bir anlamı olamazdı. Sabah sabah her zamanki 'gıcık' formuyla uyandığına göre uykusunu da iyi almış olmalıydı. Madem savaşa hazırdı o halde herkes gardını alsındı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYKIRI:3 YEMİN
FantasiAYKIRI SERİSİ'NİN 3. KİTABIDIR! *** Zıtlıklar düğüm oldukları noktada da itebilirler mi birbirlerini? Yoksa verdikleri her tepki, bundan sonra onları itmek yerine birbirlerine mi çekecekti? Daha yakın! Şimdi herkes daha yakın! Hayaller ve gerçekle...