(Tamamlandı.)
"Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar."
Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Merhaba, yüzbaşının kızı."
"İyi akşamlar, Ali abi." Boynumdaki atkıyı yavaşça çıkarırken şu an yerleri silen ve aynı zamanda üniversitenin ilk yılından beri çalıştığım bu kafenin sahibi olan Ali abiye hafifçe gülümsedim. "Geç kalmadım değil mi?"
"Yok be," dedi. "Gelen giden de yok zaten."
Ben yanından geçerken elindeki viledanın sapına yaslanıp bana baktı. "Ayan'la konuştun mu hiç? Nerede olduğunu biliyor musun?"
Tezgahın arkasındaki küçük odaya girip eşyalarımı dolaba bıraktığımda askıdan klasik, siyah bir önlük alıp başımdan geçirdim ve kayışını belime bağlarken dışarı çıktım.
"Bilmem," dedim sessizce; uzanıp tezgahın altındaki pastaları, kurabiyeleri düzenlerken ona gözlerimi kaydırarak baktım. "Bugün okula gitmedim."
"Ya, öyle mi?" Suratı düşünceli bir hal aldı. "Dünkü vardiyaya da gelmedi. Meraklandım şimdi."
"Merak etme abi," dedim kafamı kaldırıp endişeli suratını süzerken onu teskin etmek adına. Ayan onun üvey yeğeniydi. "Ulaşırım ben ona."
Ali abi kafasını dalgın dalgın salladı, aynı anda içeri iki genç kız girdiğinde elindeki viledayı bırakıp onları karşılamaya yönelmişti. Ona bakarken derin bir nefes verdim, omuzlarımın yavaşça çöktüğünü hissettim.
*
Saatler yavaşça akıp geçerken ben elimi yanağıma yaslanmış, birkaç masa haricinde boşalmaya yüz tutmuş kafeye öylece bakmaya başlamıştım.
Omuzlarım, ellerim ve kollarım tepsi tutmaktan nasibini almış, bir güzel ağrımaya başlamışlardı. Ali abi semtin aşağısındaki marketten kendine sigara almaya gitmişti. Yılların tiryakisiydi. O sigara içerken arada ben de nasibimi alıyor, lisenin sonlarına doğru ara ara içtiğim zımbırtıyla tekrar buluşuyordum.
"Pardon!" Havaya doğru meyleden bir el beni kendime getirirken kalkmak üzere toplanan orta yaşlardaki adam ve kadına baktım. Olduğum yerden doğrulmuştum.
Onlara baktığımı fark ettiğinde adam hafifçe gülümsedi. "Hesabı alabilir miyiz?"
"Tabii ki. Hemen getiriyorum."
Masa numarasına bir bakış atıp toplanmış adisyonların üzerinden masanınkini buldum ve küçük kağıdın en altına toplamı not düştüm.
Dalgın olduğum için iki kez yanlış yazmıştım. Silip tekrar düzelttiğimde hesabı küçük bir kutunun içine koydum ve masaya doğru yönelerek kutuyu oraya bırakıp birkaç adım geriye çekildim.
Kadın ve adam kısa bir ödeme atışmasının ardından gelen fiyatı bölüşme kararı alıp sonunda masadan kalktığında hafifçe gülerek onların önünden yürüdüm ve normalde Ali abinin yaptığı şeyi yaparak kapıyı onlar için açtım.
"İyi akşamlar," dedim kol kola girmiş çifte. "Yine bekleriz."
Adam bana bakarak tebessüm etti ve kadınla birlikte kafeden çıktılar. Caddede ilerleyen siluetlerinin kayboluşunun ardından at kuyruğumdan çıkan koyu renk saçları alnımdan geriye doğru ittirdiğimde kapıyı tam kapatıyordum ki bir güç buna engel oldu.
Aralık kapıdan siyah, bağcıkları salık botları gördüğümde,"Pardon," dedim hızla kapıyı geriye çekerek. "Çok özür dilerim, sizi görmedim."
Kapıyı tekrar açtığımda biraz geriye çıkmıştım. İçeriye kestane rengi uzun, dalgalı saçları dağınık olan uzun boylu bir adam girdiğinde kapıyı kapatıyordum ki içeri giren kişinin tanıdık siması bir an öylece durmama neden oldu.
"Önemli değil." Duru ses bir tüy kadar yumuşaktı. Gözlerime baktı. "Alışkınım."