Yine herkes çıktıktan sonra sınıftan çıkarken tam kapıyı kapatıyordum ki birinin bana çarpmasıyla birlikte ileri doğru sendeledim.
"Pardon."
Tanıdık sesle birlikte gözlerim yanımdaki bedene giderken ona herhangi bir şey söylemeden ilerlemeye başladım.
"Papatya!" diye seslendi ardımdan. Koridordaki birkaç yüzün bize doğru döndüğünü gördüm. "Papatya, dur!"
Arkamdan gelmemesi için durup ona baktım.
"Kaçıyor musun benden?" diye sordu nefes nefese, maviye boyadığı saçları alnında birikmişken.
"Neden öyle bir şey yapayım, Ayan?"
Suratıma tek kaşını kaldırarak baktı. "Biz seninle üç yıldır hep yan yanaydık ve sana her şeyi itiraf ettikten sonra neredeyse bir haftadır yüzünü dahi göremiyorum."
"Yoğunum."
Güler gibi oldu. Dalga geçer gibiydi. "Yalan söylüyorsun."
"Ali amcayı neden aramıyorsun?" Kaşlarımın çatıldığını hissettim. "Kafeye neden gitmiyorsun?"
Omzunu yanımdaki duvara yaslarken maviye boyalı bakışları suratımı dolaştı. "Seni rahatsız etmemek için gitmedim."
"Saçmalama," dedim ters ters. Göğsüme bastırdığım kitabı sıkarken içimden kitabı Ayan'ın suratına savurmak geçiyordu. "Amcan seni merak ediyor. Yanına gitmiyorsan bari ara onu."
"Ayan! Hadi abi!"
Ayan geriye doğru bakıp ona seslenen arkadaşlarına doğru elini kaldırıp bir dakika işareti yaptı ve bana döndü. Omzunun üzerinde baktığımda çocukların ofladığını görmüştüm. Gözlerimi devirdim.
"Aptalca şeyler yapmayı sürdürüyorsun demek." Sesim iğneleyici bir biçimdeydi.
Ayan karmakarışık saçlarını daha da karıştırarak istemediği bir konuya parmak bastığımı bana hissettirdiğinde yaslandığı duvardan doğruldu.
"Seni ilgilendirmez, mi amore." Elini saçıma atıp karıştırdığında, "Amcamı ararım," dedi. Başımı salladım.
O arkadaşlarına doğru döndüğünde ben de okuldan çıkmak için dışarı yönelmiştim. Ayan'ın küçük yaşta ölen annesi İspanyol, onu esirgeme yurduna terk eden babası Türk'tü. Ali amcanın kardeşi İhsan abi Ayan'ı küçük yaşta evlat edinmişti.
Bana bunları anlatan Ayan; yüzünü hiç hatırlamadığı annesini çok özlediğini, kendisini hiç görmediği babasından nefret ettiğini de söylemişti.
Bu yaralı çocuğun beni nasıl sevdiğini hiç anlamamıştım. Çünkü ben de en az onun kadar yaralıydım.
Yaralı insanlar çirkindir.
Çirkinin de çirkinidir. Bir sürü sorun yaratırlar, bir sürü çıkmaz sokak katarlar sokaklarına. Yürekleri delik deşiktir, elleri kanlıdır, zihinleri kendilerini içine attıkları kara kuyularla kaplıdır.
Yaralı insanlar yaradır.
Ve yaralı insanlar yaralarını sevmeyi, en az onları sarmayı bildikleri kadar iyi bilirler. Çünkü ben, babamı da annemi de çok seviyorum. Ayan da öyle. Ne kadar; nefret ediyorum, dese de öyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
Novela Juvenil(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...