(Kimsin sen?)
Hava tüm soğuğa rağmen şiir gibiydi. Okundukça parıldayan satırları andıran damlalar her yerdeyken kirlenmek kimin haddineydi ki?
Çoktan kapanmış olan bir marketin tentesinin altına girip cebimden telefonu çıkarırken gözlerimle yavaşça etrafı taradım. Geçen birkaç araba ve koşuşturan birkaç insan haricinde sokak neredeyse boştu.
Kulağıma tuttuğum telefonun ardından uykulu bir ses geldiğinde güldüm.
"Erel, uyuyor muydun?"
"Abla?" Sesi yükselmişti. Birkaç hışırtı duydum. "Evet de bugün günlerden ne ki..."
"Cuma," diye mırıldandım o günü hesaplamaya başlarken.
"Ha, doğru," diye mırıldandı. "Eve mi geliyorsun?"
"Yep. Bir şey istiyor musun, gelirken alayım."
"Aslında geçen gelişinde izleyemediğimiz bir film vardı, onu izlesek güzel olur bence. Cips, kola yapalım mı?"
"Olur, Minik. Gelirken alayım."
"Abla ya..." Sesi isyanlardaydı. "Minik ne?"
Güldüm. "Yarım saate oradayım."
Erel isyan ederken ben gülerek telefonu kapatmıştım. Montumun cebine telefonu tekrar koyduğumda parmaklarım cebimbeki kağıdın kenarına sürtündü ve içlerinden biri sivri bir acıyla o an sızladı. Kağıdın kestiği parmağımı ve beraberinde de o kağıdı cebimden çıkardığımda kanının sızdığı kestikten akan kanın kağıdın üzerine bulaştığını fark ettim.
Remember'ın üstü kan olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
ספרות נוער(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...