"Şeyi hatırlıyor musun? Annenin saçlarını tek tek ördüğü günü?"
Feda'nın yanında kıvrılmışken ve başım onun omuzlarındayken hem oturduğum bu kaldırım taşının bir evden farksız olduğunu anlamış hem de Feda'nın bahsettiği o günü hatırlamıştım.
Yavaşça başımı sallayarak ellerimi birbirine sürtmeye başladığımda Feda'nın gözleri üzerimdeydi. Uzandı ve ellerimi ellerinin içine alarak yavaşça yukarı kaldırdı. Oturduğumuz kaldırımdaki sokak lambası avucumun içindeki silik yarayı aydınlattı.
Küçükken Feda beni, onunla değil de aynı sırada oturduğum Erkan'la seksek oynadığım için taşlamıştı ve taşlardan birinin keskin yanı elimi kesmişti.
O an acıyla yere çöküp ağlamaya başladığımı hatırlıyordum. Feda yanıma geldiğinde onu tokatlamıştım, o da ağlamaya başlamıştı. Orada öylece dakikalarca ağlamıştık. Küçüktük, içimizdeki birbirimize olan o aitlik hissinin henüz ne olduğunu çözememiştik.
O günün iziydi.
Feda'nın gözlerine baktığımda onun da aynı şeyleri düşündüğünü anlamıştım. Bakışları geçmişin izlerini taşır gibi tanıdıktı.
Gözleri tanıdıktı.
Kalbim tekledi. Defalarca.Ve o an Feda, sol avucumdaki yarayı gözleriyle yavaşça taradı ve başını hafifçe uzatarak avucuma dudaklarını bastırdı. Nefesim kesildi. Piercinginin soğuk dalgası avucumu adeta yaktı.
Derin derin soluyarak avuçlarının içindeki elimi çevirip onun parmak boğumları yaralı elini okşadım ve uzanarak dudaklarımı kabuk bağlamış yaralarına bastırdım. Gözleri önce irileşti, daha sonra göz kapağı hafifçe titredi. Dudaklarım kabuk bağlamış yaralarında dolaşırken koyu renk gözleri gözlerimdeydi.
"Büyüdüğünde benimle evlenmek istediğini söylemiştin," diye fısıldadım ellerimizi kucağına çekerken.
Gülümsedi. Karanlık, insan geçmeyen o ıssız sokak o an aydınlandı sanki. Yüreğim gibi.
"Sen de ağlamıştın." Dudakları kıvrıldı. "Utangaç."
Omuz silkelerek hatırladığım anının gülünç yanını dudaklarıma yansıtmamaya çabaladım ama istemsizce gülümsemiştim. "Sen de daha iki dakika önce gördüğün kıza benimle evlen, demeseydin."
O da omuz silkti ama omzumu saran kolu sıklaşarak beni kendine iyice çekmişti. Onun o koyu renk gözlerine bakarken saatin üç ya da beş olmasının anlamı yoktu. O an anlamsız olan tek şey zamanın ta kendisiydi.
Gözlerimin içine bakarak gülümsedi. "Sen teksin."
"Beni iyi ki buldun, Feda."
"Seni iyi ki buldum, Papatya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
Roman pour Adolescents(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...