Kütüphane masasına oturduğumuzdan beri uzun zaman geçmiş miydi bilmiyordum fakat resmen okuduğum bir paragrafı tekrar ve tekrar okumak zorunda kalıyordum.
Karşımda oturup önündeki deftere bir şeyler karalayan bu adam beni geriyordu. Koray'ı dövmüştü. Hem de ikinci kez karşılaşmamızda, onu tanımıyorken.
Kendi kendime göz devirdim. Sanki şimdi onu tanıyordum...
"Neden durdun?"
Onu izlerken çeneme yaslandığım elimi doğrularak çenemden ayırdım ve ellerimle kitabın yüzünü kavrayarak nefes aldım.
"Okuyamıyorum."
"Neden?"
"Kitap okurken yanımda birinin olmasına alışık değilim."
Tamamen yalandı.
Ben, kardeşimi ağlayarak uyandığı tüm o gecelerde başında kitap okuyarak uyutmuştum. Babam bana ilk kitabımı aldığında o kitabı tam on beş kez ona okumuştum.
Evde kaldığım bazı geceler Erel'le balkonda kitap, sigara, müzik üçlüsü yapardık. Şarkıları o seçerdi, kitapları ben.
"İstersen kalkabilirim?"
Gözlerime bakan koyu gözleri gözlerimden kayıp ne yapacağını bilemez şekilde etrafa bakarken birden kendimi çok kötü hissettim.
"Hayır hayır," dedim telaşla. "Özür dilerim. Onu ima etmek istememiştim. Sadece... Sanırım biraz dalgınım."
Bunu neden söylemiştim ki şimdi?
Defterinin deri kapağını kapatıp sandalyesinde geriye yaslandığında uzun parmaklarını birbirinin içine geçirdi ve bana kahverengi saçlarının üzerine düştüğü koyu renk gözleriyle baktı.
"Yoksa yine bir sorun mu var?"
Koray'dan bahsettiğini anladığımda bir elim hafifçe yumruk oldu. Gözleri ona kaydığında elimi açıp masaya yaslamıştım. Öfke sorunları yaşayan bir insandım ve Koray'ın ismi dahi öfkemi artırmaya yeter de artardı.
Onu asla affetmeyecektim. Asla.
"Onu sevmiş miydin?"
"Bütün bunları nereden biliyorsun sen?"
Söylediğimi umursamadı.
"Sevmişsin," dedi yutkunarak. "İçine dokunmuş. Yoksa ondan bahsettiğimde bu kadar canın acımazdı."
"Canım yanmıyor," dedim ona ayak uydurarak. Sesim tizdi. "Ondan nefret ediyorum. Her şeyinden."
"Sana yaptıkları yüzünden mi?"
Bir an içimde büyük bir şaşkınlık dalgası büyüdü, büyüdü, büyüdü... Büyüdü ve beni yuttu. Ben yutkunamadan öylece kalakalırken Tarık dirseklerini masaya yaslayarak suratını suratıma doğru yaklaştırdı.
"Üzülme, Papatya."
Sesi düştüğü yeri bir an için yakan fakat soğudukça teni okşayan bir mum damlası kadar zıttı. İyiydi ve kötüydü. Yumuşaktı ve katıydı.
"Seni soldurduklarını sananlar aslında senin yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar."
Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalamasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köşesinde bir piercing vardı. Gözleri suratımı dolaştı ve gözlerimde dondu kaldı.
Kımıldamadı.
"Ama ben görüyorum."
Ben daha aynada dahi kendimi görememişken Tarık, alelade olmayan fakat hiç kimse olan o adam bana o gün, o kütüphanede beni gördüğünü fısıldadı.
Herkese selam.
Günümüz güzel olsun.
☄️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
Genç Kurgu(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...