"Bir yerin mi kesildi? Bu kan da ne?"
Sorusu beni şaşkına çevirirken gözleri suratımdan başlayarak vücudumu yavaşça gözden geçirdi ve parmağımda takılı olan yarabandında durdu.
İrileşen göz bebekleriyle birlikte uzun parmaklarının elime uzadığını gördüğüm anda elimi kendime doğru çektim.
Yaptığım bu hareketle birlikte şokla duraksayan bakışları parmağımdan bana doğru döndü, eli havada şaşkınlığım gibi asılı kalmıştı.
"Seni tanıyor muyum?" Sorum kısık sesimle birlikte yok olur sanmıştım ama Tarık duymuştu.
Elini yavaşça masanın üzerine koydu, işaret parmağının ucu kanlı kağıdın üzerindeydi.
"Soruma cevap verirsen ben de seninkine veririm."
"Kağıt kesiği," diye mırıldandım. "Büyütülecek bir şey değil."
"Sana göre değil."
Kısık sesini duyduğumda dudaklarım hafifçe aralanmıştı. Neden böyle şeyler söylüyordu?
"Seni tanıyor muyum?" dedim tekrar.
"Öyle ummuştum," diye mırıldandı. Sesi şimdi zor çıkıyor gibiydi. Sanki acı çekiyor gibi konuşuyordu. Konuşmak istediği için değil, ben konuşmasını istediğim için konuşuyordu.
Parmağının ucunda duran kağıdı çekip aldığında bariz titrediği belli olan eliyle kalemi kavradı ve kağıdın arkasını çevirip boş yere bir şeyler karaladı. Dikkatli baktığımda birbiri içine giren rakamları gördüm.
Kağıdı masanın üzerinden bana doğru ittirdi. Gözlerime bakan gözleri şimdi buğuluydu.
"Gidiyorum, Papatya." Sesi boğuktu. Yutkundu. "Eğer bazı şeyler yokken güzelse bu kağıdı yırtıp atarsın ama eğer bazı şeyleri merak edersen daima yanında olurum."
Gözlerini benden çekip eşyalarını aldığı gibi masadan kalktı.
Ve gitti.
Öylece kalakaldım orada. İçimde büyüyen büyük bir yumruyla birlikte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
Novela Juvenil(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...