Ağlamak istiyordum.
Sadece ve saatlerce ağlamak.
Ağlamıştım da, ağlatmıştım da.
Aynı banka yan yana oturduğumuz andan itibaren ikimiz de sessizliğin can yakan esaretinin altındaydık. Bu esaretin bir bedeli olacaktı.
Dudaklarını ilk kim aralarsa esaretin can yakan oku onun boğazına takılacak, yutkunsa da bir daha asla oradan ayrılmayacaktı çünkü ben boğazımdaki ilmeği öyle çok sıkıyordum ki konuşursam ok yemişe dönerdim.
Nitekim ilk konuşan Feda oldu. "Ben de yeni öğrendim." Sesi kısık, kesik kesikti. Boğuktu. "Seni bulmadan önce öğrenseydim eğer, bir hiçkimsenin gölgesi olarak seni öylece izlemekte yetinirdim."
"Feda, bak-"
Ona doğru döndüm. Gövdem dakikalarca aynı pozisyonda oturmanın acısını çıkarırcasına sızladı. Kahverengi, kızarmış gözleri gözlerime çarptığında sarsılarak susmuştum.
"Sözümü kesme, lütfen," dedi yavaşça. Sustum. O da devam etti.
"Yetmezdi belki ama şiir olduğunla kalırdın. Paraladım seni, çok üzdüm. Ama ben... Ben seni gördüğüm an..." Ellerini yanaklarına çıkarıp yaşaran gözlerini hızla sildi. "Ah," kendi kendine. "Hissettirdiklerini anlatamıyorum!"
Defalarca silmeye çalışarak göz altlarını tahriş eden ellerine uzanarak onları yavaşça kendime çektim.
"Anlattın bana. Bahsettin." Eğdiği başına doğru ben de eğildim ve onunla göz göze gelmeye çalıştım. Gözlerini kaçırsa da bana baktı. "Ve inan bana, aynı şeyleri hisseden tek kişi sen değilsin."
Ellerimi yanaklarına koyarak ona doğru yaklaştığımda burunlarımızın ucu hafifçe birbirine değdi.
Kalbim alev aldı ve içimde açan tüm papatyaların gövdelerini dikenler sardı.
"Seni seviyorum, ellerini asla bırakmayacağım. Seni asla kaybetmeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
Teen Fiction(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...