Zile basılmasıyla, pardon zilin ırzına geçilmesiyle, tatlı uykumdan uyanmıştım. Hangi gerizekalı böylesine basardı zile? Diye sormak istesem de cevap zaten ortadaydı.
Tabi ki Min Salak Yoongi.
Hayır, niye anahtarla girmiyordu ki? Gerçekten beyinsiz bir arkadaşım vardı galiba. Homurdanarak zorla yataktan kalkıp yarı açık gözlerimle birlikte kapıya ilerlemiştim. Kapıya varana kadar iki kez ölüm tehlikesi atlatmış olmam beni daha da sinirlendirirken kapıyı açtığım gibi saydırmaya başlamıştım. Hatta, kapıyı açmadan önce başlamıştım desem daha doğru olurdu.
"Niye bu kadar beyinsizsin? Hayır anlamıyorum anahtarı bir tarafına sok diye mi yapt-"
Siktir. Bunun burada ne işi var şimdi? Cümlem havada asılı kalırken, gülmemek için dudağını dişleyen Jiminin gözleri vücudumda dolaşıyordu. Yarı çıplak olduğum aklıma gelince kendimi kapının arkasına atmıştım. Bu hareketim onu güldürmüştü.
"Niçin geldin?"
"Yoongi seni merak etti"
"Yani?"
"Senin uyuyup uyumadığıma bakmam için beni yolladı?"
"Ve sen de beni uyandırarak, uyuduğumu teyit ettin. Güzel kafa. Gördüğüne göre gidebilirsin"
"Aynen, baya gördüm ben" diyip sırıttığında utanarak biraz daha sinmiştim kapının arkasına. Yoongiyi dövmemem için bir sebep yoktu şu an.
"Niye bana böyle davranıyorsun? Sana bir şey mi yaptım?" Demişti masum bir ses tonuyla. Modu değişmişti birden.
"İyi akşamlar" diyerek kapıyı kapatmak istediğimde izin vermeyerek ayağını koymuştu.
"Hayır. Ben herkese böyle davranırım. Yoongi hariç tabi" dediğimde başını eğmişti.
"Yoongiyle yakın olmalısınız.." diye mırıldanmıştı.
"Evet" demiştim soğuk bir sesle.
"Ah, tamam. Ben gideyim. Daha fazla rahatsız etmeyeyim seni" diyip ayağını çektiğinde tekrar iyi akşamlar diyerek kapıyı kapatmıştım. Neydi bu şimdi? Gerçekten boktan bir sebep yüzünden mi uyanmıştım?
Saate baktığımda 8'e geldiğini fark etmiştim. Kaç saattir uyuyordum acaba? 10 saati geçmiştir heralde? Ama hala uykum vardı. Uykumun açılmaması için yüzümü yıkamadan tekrar yatmıştım yatağıma. Uyumaya çalışsam da uyuyamamıştım bir türlü. Oflayarak yataktan kalktığımda banyoya gidip yüzümü yıkamışyım. Bilgisayarımla birlikte salona geçmiştim. Aç olduğumu fark edince bilgisayarı masaya bıraktıktan sonra mutfağa gidip bir kaseye nesquik doldurup sütü de koyduktan sonra bir tepsiye koyarak içeri gittim. Dizimi izleyebilirdim artık.
Niye mi bu kadar rahat ve boşum? Üniversiteye gitmiyordum çünkü. Kalabalık ortamlar beni gerdiğinden gitmiyordum. Yoonginin zorlamasıyla gitmeyi denemiştim ama Yoonginin beni zar zor eve götürmesiyle sonuçlanmıştı. Geriliyordum, kaskatı kesiliyordum bir süre sonra. Verilen ödevleri yapmamın imkanı yoktu. Çünkü her seferinde sunum istiyorlardı ve herkesin gözü üzerimde oluyordu. Bu benim isteyeceğim en son şey bile olmadığından üniversiteye gitme gereği duymuyordum. Lise dönemim zaten fazlasıyla zor geçmişti. Bir daha o günlere geri dönmek istemiyordum. Zaten halimden de memnundum. Yeni başladığım dizimi açıp koltuğun bir ucuna koydum bilgisayarı. Ben de yüz üstü yatarak nesquiğimi yerken izlemeye başladım.
Kaç bölüm izledim bilmiyorum, ama kesinlikle daha fazla izleyemezdim. Artık gözlerim ağrıyordu ve kapanmak üzereydiler. Boş kâseyi alıp kalkmıştım. Gerindikten sonra mutfağa doğru ilerledim ve tezgaha bıraktım. Salona geçip bilgisayarımı kapatmıştım. Tam koltuğa yüzüstü tekrar uzanmıştım ki, anahtar sesiyle gözlerim kapıya çevrildi. Yoongi gelmiş olmalıydı. Saate baktığımda on ikiyi geçtiğini görmemle birlikte kaşlarım çatılmıştı. İlk günden, bu kadar zorlaması normal miydi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Beginning: taekook
Fanfiction7 Eylül 2020 Not: Yavaş yavaş yazım yanlışları düzeltilmeye başlandı. Diğerlerinden farkları cinsiyetleri değil, birbirlerine olan tükenmek bilmeyen sevgileriydi. 05.09.2018