Artık bazı yorumlardan fenalık geçirecek olan yazardan yeni okuyan arkadaşlara küçük bir not;
Bu fici, ilk silinen hesabımda yazıp bitirmiştim. Bu hesabımda yeni görünüyor olabilir ama değil. Yani yazdığım yıl 2015-2016. Dolayısıyla şh an aşırı cringe gelebilecek olaylar/durumlar içeriyor. Ve Jungkook'un tepkileri sizi delirtebilir, çünkü o psikolojik bir durumu olduğundan normal bir insan gibi düşünemiyor. Okuyacaksanız, bunları dikkate alarak okuyun lütfen.
__
Yürümek.
Evet. Bana iyi gelen tek şey, terkedilmiş bu eski mahallede kulağımdaki melodiyle birlikte yürümekti.
Eh, bir de Min Yoongi.
Ayağımı altında ezilen yaprakların huzur verici sesini şu an duymasam da, hissediyordum. Ne kadar süredir yürüdüğümü bilmiyordum ama yorulmuştum. Kolumdaki saate baktığımda 16.48 olduğunu görmemle birlikte gözlerim büyümüştü.
Bugün hastaneye gidecektim. Saat 17.10'da randevum vardı.
Siktir. Buradan eve dönmem bile yarım saatimden fazlasını alırdı. Eğer bu sefer de gitmezsem, Yoongi beni öldürürdü. O yüzden daha fazla vakit kaybetmeden hızlandırdığım büyük adımlarımı eve yönlendirmiştim.
Min Yoongi. Yoongi benim tek arkadaşım, ailem, abim.
Konuştuğum, daha doğrusu konuşabildiğim, güvenebildiğim tek insan olması nedeniyle hayatımda büyük bir rolü vardı. Bunca zaman bana katlanmıştı, benim için birçok şeyden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Yine de yanımdaydı her zaman. Kalabalık yerlere girmesem de bazen olduğum yer kalabalıklaşınca ister istemez kriz gibi bir şey geliyordu. Titriyordum, soğuk soğuk terliyor ve aynı zamanda fazlasıyla rahatsız hissediyordum.
O zamanlarımdan birindeyken tanışmıştım onunla. Elimden tutup çıkartmıştı beni oradan. Kendim çıkamıyor muydum? Evet, çıkamıyordum. O an kal geliyordu, hareket etme yeteneğimi unutuyordum.
O gün yine gece gittiğim iş yerindeydim. 7/24 açık olan bir kitap kafede çalışıyordum. Tabii gece vardiyasında. Çünkü insanlarla muhattap olmayı sevmiyordum, fazla gereksizdi zaten. Ben çalışırken birden kalabalık bir arkadaş grubu girmişti küçük kafemize. Kafe küçük olduğu için neredeyse tamamen dolmuştu içerisi. Ben anında paniklerken, ellerim titremeye başlamıştı. Gece tek çalışan ben olduğum için de hepsi bana bakıyordu. Aslında sipariş vermek için bakıyorlardı sadece. Yani Yoongi öyle söylemişti.
Evet, arkadaş grubunun içinden biriydi Yoongi. Ama ben, açığımı ararcasına, kesinlikle iyi bir niyet barındırmayan soğuk bakışlar atan insanlar olarak görüyordum hepsini. Soğuk soğuk terlemeye başlamıştım. Beni çağırıyorlardı, duyuyordum ama hareket edemiyordum. Nefes alışverişlerim zorlaşırken kendi aralarında gülüşmüşlerdi. Benim acınası halime gülmüşlerdi.
Biri hariç. Yoongi hariç.
Yoongi sinirle onları susturup yanıma gelmişti, endişeyle bana bir şeyler söylüyordu. Bense sadece ona bakıyordum. Elimden tutup beni dışarıya çıkarttığında açık ve boşta kalan dükkan umrumda bile değildi. Durduğumuzda aniden elimi çekmiştim. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda derin bir nefes vermişti.
"Kendine gelmene sevindim" demişti. Hiç unutmam bu lafını. Arkadaşlığımızı başlatan cümleydi bu. O gün elimi tuttuğu için ona kızmıştım ama kızamamıştım da. Çünkü -Yoonginin demesiyle hastalığım gereği- yapım gereği boş, hiçbir duygu içermeyen bakışlar atabiliyordum. Ne sinir, ne mutluluk, ne de üzgünlük belirtmiyordu bakışlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Beginning: taekook
Fanfiction7 Eylül 2020 Not: Yavaş yavaş yazım yanlışları düzeltilmeye başlandı. Diğerlerinden farkları cinsiyetleri değil, birbirlerine olan tükenmek bilmeyen sevgileriydi. 05.09.2018