Ne olduğunu anlamadan elimden alınan telefonla birlikte gözlerim hafifçe büyürken etrafa bakmıştım. Bizden başka kimse yok gibiydi. Anormal derecede sessiz ve ıssızdı. Gelen mesaj sesiyle irkilerek Taehyungun elindeki telefonuma baktım.
Gelen: Bilinmeyen Numara
Salak gibi etrafa baktığını mı görüyorum? Lütfen bunun doğru olduğunu söyleme.. Hadi ama! Cidden seni gizlice izliyorum ve beni görebilmek için etrafına mı bakıyorsun?"Jungkook, bu kim?"
Söylediği şeyler içime oturuyor, kendimi iyice salak gibi hissetmeme neden oluyordu. Umutsuzca ellerimle oynamaya başlayıp arkama yaslanmıştım.
"Bilmiyorum"
"Nasıl bilmiyorsun? Şaka falan mı bu?" Demişti çattığı kaşlarıyla. Cevap vermediğimde ayağa kalkmıştı. Etrafa bakıyordu. Sinirliydi. Birden aklına bir şey gelmiş gibi bana baktı.
"Yoksa.. seni bu hale getiren kişi, o mu?" Dediğinde sessiz kalarak başımı eğmiştim, sanki suçlu benmişim gibi. Bir hışımla önüme çömelip ellerimi tutunca ona çevirdim şaşkın bakışlarımı.
"Jungkook, bir şey söyle"
"Jungkook.."
"B-ben hiçbir şey bilmiyorum. Gerçekten.. sadece yürüyordum orada. Ve birden karşıma çıktı. Bana bir şeyler söyleyip vurmaya b-başladı. O kadar şaşkındım ki, ne kendimi savundum n-nede karşılık verdim. B-ben gerçekten anlayamıyorum.. ah.." diyerek ellerimi ellerinden kurtardığım gibi yüzümü kapatmıştım. Nedensizce ve garip bir şekilde duygusallaştığımı hissetmiştim şu an. Onun önünde ağlamak istemiyordum. Dudağımın içini kemiriyordum ağlamamak için. Derin bir nefes verdiğini duymuştum.
Ellerini bileklerime dolayıp nazikçe yüzümden çekmişti ellerimi.Dolu gözlerimi kucağıma sabitlediğimde parmakları çeneme dolanmıştı. Ona çevirdiğimde anlayamadığım bir duyguyla bakıyordu gözlerime.
"Yoongiye haber verelim. Daha sonra eğer devam ederse.. polise gidelim"
"Hayır. İstemiyorum"
"Jungkook, ona söylemelisin. Sonradan öğrenince çok üzülür" dediğinde ellerimi çekmiştim ellerinden. Burnumu çekip kararlılıkla konuştum ama yersiz ve geçici bir kararlılık olduğunun farkındaydım.
"Hayır. Söylemeyeceğim. O gidip.. Ah, neyse." Demiştim sinirle. O gidip Jiminiyle ilgilensin.
"Jimini kıskandın, değil mi?" Dediğinde ona çevirdim gözlerimi.
"Hah! Jiminin neyini kıskanacağım, pardon?"
"Ah.. gerçekten onu kıskanmışsın" mırıldandığında içimdeki sinir tohumları yavaş yavaş alev alıyordu. Büyümemesi için birden ayağa kalkmıştım ama acı saplanan karnım yüzünden boğuk bir inleme çıkmıştı dudaklarımdan.
"Sakin ol Jungkook. İyi misin?" Diyip kolumdan tutunca geri çektim kolumu.
"Duyduklarınızı, gördüklerinizi unutun. Umarım bunu kimseye anlatmazsınız. Eğer Yoongi de dahil herhangi birine anlatırsanız, ciddi anlamda bir daha gelmem. Hatta.. şehir bile değiştiririm" dediğimde dediğim şeyin saçmalığının farkındaydım. Şehir falan değiştirmezdim. Sadece blöftü. Bir psikiyatriste blöf yapmak.. Neden böyle parladığım hakkında bir fikrim yoktu. Sadece- ah, neyse. Arkamı dönüp ilerleyeceğim sırada kolumdan tutmuştu.
"Jungkook, tamam. Dur"
"Bırakır mısın?"
"Hayır. Bana bak bir, hadi lütfen"
"İstemiyorum" dediğim sırada iki adımla karşıma geçmişti.
"Tamam, seni kızdırdım. Özür dilerim. Ama beni bir dinle? Hm?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Beginning: taekook
Fanfiction7 Eylül 2020 Not: Yavaş yavaş yazım yanlışları düzeltilmeye başlandı. Diğerlerinden farkları cinsiyetleri değil, birbirlerine olan tükenmek bilmeyen sevgileriydi. 05.09.2018