SU
Yeni bir gün doğmuştu. Karanlık hücre de gözlerimi zar zor açabildim. Aklımda fare zehri vardı, bu nasıl olabilirdi ki? Ben öyle bir şey yapmam. Ateşte biliyor bunu. RABBİM bana böyle şeyi nasip etmesin.
"Çıkıyorsun" diyen polisin kapıyı açmasıyla ayağa kalktım.
"Ne"
"Çık hadi"
"Tamam" deyip çıktım. Biliyordum, Ateşim beni burada bırakmazdı. Kapıya yöneldiğimde Ateş yoktu, Doktor Ahmet vardı.
"Şeyyy, ben" dedi sadece.
"Ateşim nerede"
"Ateş gelmedi Su"
"Beni ateş kurtarmadı mı o hücreden"
"Hayır, baban kurtardı"
"Hı?"
"Cenazeye gidelim mi"
"Kimin"
"Ayşe hanımın" titreme ve üşüme gelmişti bana.
"O cidden öldü mü"
"Maalesef, evet"
"Beni oraya götür, Ateşin yanında olmalıyım"
"Tamam, arabaya binelim" araba yavaşça ilerliyordu. Bense kalbimin sesli biçimde atmasına engel olamıyordum. O cidden ölmüştü. Suçlusu ise bendim, ama ben yapmadım. Hem nasıl yaparım, bir cana sebep olurum ki? Bunu başka biri yaptı, ama kim? Yoksa Hira mı? Yok yok, neden yapsın? Neden yapmasın ki? Offf, kafam iyice karışmıştı. Arabanın durmasıyla düşüncelerimde kurtuldum. Hızla indim ve ilerledim. Ateşi gördüm ve hemen onun yanına koştum ki Hira kolumdan tuttu.
"Nereye"
"Bırak beni!"
"Sen benle gelsene"
"Ya Bırak!" dedim ancak beni tutup çekti. Kimsenin olmadığı bir yere getirdi.
"Neden beni getirdin buraya, bırak kolumu" dememle kolumu bıraktı.
"Ateşin zavallı Denizi"
"Ne saçmalıyorsun"
"Saçmalamıyorum tatlım, kaybettin!"
"Neyi kaybetmişim"
"Baştan beri sen haklıydın"
"Ne"
"Hım, baştan başlıyayım. Seda vardı bir tane. Ona ne oldu biliyor musun?"
"Ne oldu sedaya"
" Ateşi çok seviyordu, gitti"
"Nereye"
"Amerikaya"
"Ne zaman"
"3 ay falan oldu. Neden gitti biliyor musun? Ben tehdit edince"
"Ne dedin ona"
"Aynı ateş gibi, kardeşiyle tehdit ettim. Ve gitti kardeşiyle"
"Ne derdin vardı kızla, ha?"
"Ateşi seviyordu"
"Ne"
"Evet, bilmiyor muydun"
"Hayır ama bu seni ne ilgilendiriyor"
"Hâlâ anlamadın mı?" hayır manasında kafamı salladım.
"Ateşi sevmiyorum, AŞIĞIM ona!" demesiyle şok oldum. Ben baştan beri doğru biliyormuşum.
"Sen baştan beri haklıydın ateşin denizi"
"Seni terbiyesiz" dememle kahkaha attı ve,
"Ateşin denizi artık benim!"
"Ne diyorsun, doğru konuş!"
"Baştan dedim, kaybettin Su"
"Hayır kaybetmedim, kazanacağım"
"Nasıl"
"Ateşe anlayacağım bunları"
"Çok geç, ateş sana inanmayacak. İnansaydı en başından inanırdı."
"Fare zehri de senin işin demi"
"Ee, her halde" demesiyle yüzüne bir tokat attım. Sonra bir kez daha.
"Ne yapıyorsun sen?!"
"Az bile yaptım" deyip ateşin yanına ilerledim. Arkadan 'sana bunu ödeteceğim' diye bağırıyordu. Soluğu ateşin yanında aldım.
"Ateş, ateşim! Ben yapmadım, hepsini hira yapmış, bana kendi ağzıyla anlattı." bana baktı ve,
"Kendi yaptığın suçu başkasına atma!"
"Bana inan, güven. Yemin ederim, vallahi ben yapmadım. Ben senin denizinim. Deni...."
"SUS! Sen benim denizim değilsin. Benim aşık olduğum denizim bu değil!"
"Ate..."
"BOŞ OL"
"Ne"
"BOŞ OL"
"Hayır, bir daha deme beni ebediyen kaybedersin"
"BOŞ OL" demesiyle yere çöktüm. Beni boşamıştı, artık benim ateşim değildi. Bunca insanın önünde. Kaybetmiştim, Hira kazanmıştı. Beni kaldırıp araba bindirdi Ahmet. Ve başladı sürmeye sadece yola bakıyordum. Aklımda sadece şu 3 kelime geçiyordu;
BOŞ OL, BOŞ OL, BOŞ OL....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZİM
ChickLit"Hastanenin morgu çok soğuk.. Burada üşümüyor musun Ateşim? Ellerin neden bu kadar soğuk ki. Hadi kalksana, hadisene inat vakti değil şu an. Üşürsün sen burada. Hadi sevdiğim adam, ben geldim, denizin geldi, kalk.." .......................... "Ateş...