öncelikle merhaba...
ben kitabı okuduğum an bir şey fark ettim, bölümlerde pek fazla duygu yok. O yüzden dedim ki kendi kendime, bölümlere duygu eklemeyi düşünüyorum, sizce.
neyse hadi size iyi okumalar.
ATEŞ
Kalp, mutlu hissederse ne mi olur. İşte dünyaları sana verseler sığamazsın, ama eğer bu mutluluğu sana sevdiğin veriyorsa o zaman evrene dahi sığamazsın. Mutluydum, kalbim ise daha fazla mutluydu. 1 hafta....tam 1 hafta boyunca kalbim geçmiş 6 ayın yalnızlık acısını unutmuştu. 1 haftada hem de sadece.
Şimdi önümde tek hedef vardı, kalan ömrümü denizim ile geçirmek.
Denizim...
Ne kadar da fazlasıyla anlam barındırıyordu bu kelime. Koskocaman bir deniz ve içinde kaybolan ve yolu bulamayan bir ateş. Suyun tam ortasında alev alev yanan ve hiç sönmeyen ateş. Nasıl mı olur, işte oluyordu. Çünkü bu deniz ile ateş, Su ve Ateşin aşkını anlatıyordu.
Sanki en başa dönmüştük, ben denizimi evinden aldım -planımızı uygulamak için kendi evime götürüyordum- o arabanın arkasına oturdu, bana bakmadı dahi, tek kelime konuşmadı, gülmedi, siyah ışıklarına bakmama izin vermedi, tıpkı ilk günlerdeki gibi...
SU
Babama anlatmıştım tüm olanları, Ahmete söylemeye yüzüm yoktu, babama da söylememesi için ricada bulundum. Bana bu iyilikleri yapan bir adama bunları nasıl açıklayabilirdim ki. Nasıl diyebilirdim 6 ay boyunca evliliğimiz süresince sadece ateşi düşündüm ve o geri dönünce ben de ona döndüm. Hayır, hayır. Şimdi asla söyleyemezdim, zamanı gelince söyleyecektim.
Babam ise itiraz etmişti, çünkü biliyordum ateşi sevmediğini. Ama benim mutluluğum için kabul etti, zaten yıllar sonra bulduğu kızını henüz tanımıyordu ve mutlu etmek istiyordu.
Ateş aradı beni, seni almaya geliyorum diye. Ben ise tek kelime etmedim, haramdı diye uyarıyordum kendini. Kalktım üzerime siyah boydan, etek kısmı pileli elbise giydim. Üzerine açık mavi ve kahverengi desenleri olan eşarp taktım ve omuzlarıma ince bir şal geçirdim, göbeğim fazla belli olmasın diye.
Elim karnıma gitti. Kızım benim, seni çok seviyorum ve senin babanla büyümeni istiyorum, diye seslendim yavruma. Ben babasız büyüdüm sen de öyle olma, dedim.
Telefonum çalınca hemen aşağı indim, ancak ona bakmamaya özen gösteriyordum ve biliyordum ki o bana bakıyordu. Arabanın arka kapısını açtım ve yerleştim. Yol boyunca konuşmadım, o da öyle yaptı konuşmadı.
Eve gelmiştik, yani ateşin ve babasının evine. Kapı önünde Fırat babayı -hala ona baba diyordum- görünce aklıma Ayşe anne gelmişti.
Ona doğru ilerlediğimizde, "affet kızım" deyip iç çekti ve, "senin yapmadığını içten içe bildiğim halde o gün seni savunamadım affet" dedi.
"ben seni affediyorum" dedim ama onun yüzüne baba diyemedim, halbuki içimden demek daha kolaydı.
İçeri geçtik ve ben salonun köşesinde bulunan odaya geçtim, evde Hira yoktu, yani gelince planımız devreye girecekti. Odanın kapısı açıldı ve içeri Aycan abla geldi. O an aklıma ateşin anlattıkları geldi, Aycan abla her şeyi biliyordu. O an ona o kadar öfkelendim ki, anlatılmaz derecedeydi öfkem.
"aff..." dedi ama sözünü kestim. Gözlerimi yere sabitledim ve sert bir şekilde, "sakın benden af dilemeyin, çünkü sizi affedemem. Sizinle konuşmak istemiyorum, sizi görmek dahi istemiyorum. Sen ve kızın hayatımı mahvettiniz. Allah sizi affetsin çünkü ben sizi affetmiyorum. Gerçekleri bildiğiniz halde sustunuz ve hayatımı mahvettiniz, çıkın lütfen ve beni yalnız bırakın" dedim.
O da dışarı çıktı. İçeriden sesler geliyordu, Hira gelmiş olmalı. Sonra yavaşça oturduğum yerden kalktım ve kapıyı aralayıp içeriye baktım. Ateş ve Hira karşı karşıyaydı. Fırat baba hemen yanlarında, arkasında Aycan abla vardı ve ağlıyordu. Etrafta da birkaç hizmetçi vardı.
"ben evleneceğim hira" dedi ateş, o an Hiranın yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi, kendisinin ettiği evlenme teklifini kabul etti sanıyor. Evet, olanların hepsini ateş anlattı yani haberim vardı.
"demek doğru olanı seçtin" dedi hira.
"evet" dedi ateş. sanırım sıra bana geliyordu. " ama annemi öldüren ile değil dediğinde" ateş ben de yavaş adımlarla ateşin yanına - bir iki adım mesafe vardı ateşle aramda-
"denizim ile evleneceğim" o an hira bana döndü, gözlerini kocaman açmıştı. Yaptıklarını öğrendiğimizi anladığı belli oluyordu, sonra annesini fark etti, ağlıyordu annesi. Yani onun oyunu sona ermişti.
Sonra karşısına geçtim ve sertçe tokat attım. Başı sol tarafına düşmüştü, sağ eli yanağında bir biçimde bana baktı.
"ben kazandım" dedim, ona cenazede olan konuşmayı hatırlatarak.
Aklıma cenazede olanlar geldi, beni bir köşeye çekmişti ve aramızda şu konuşma geçmişti,
"ateşin zavallı denizi" demişti bana. "ne saçmalıyorsun" dediğimde ise, "saçmalamıyorum tatlım, kaybettin" demişti.
"baştan beri sen haklıydın, ateşe aşığım, ateşin denizi ben olacağım" tarzı şeyler söylemişti.
"sen kaybettin, hira. Baştan beri sen kaybettin, her daim ateşin denizi bendim ve ben olacağım" dedim. Sonra polisler geldi ve Hirayı götürdü, hiçbir şey dememişti, diyemezdi de, hakkı yoktu. Sonra annesi de gitti bu evden, ebediyen. Hizmetçiler odalarına çekildi. Fırat baba da çıktı odasına, ben ve ateşim kaldık.Beni yakıp kavuran ateşim.
Ben ona bakmıyordum dahi, o ise bana,
"sen her zaman ateşin deniziydin, denizim. Her ne kadar siyah gözlerini özlesem de, sabredeceğim ve evlendiğimiz gün ilk önce siyah gözlerine doya doya bakacağım" dedi içimi ısıtan ses tonuyla.
"ancak bu süreç uzayacak" deyip iç çekti. "çünkü sen ahmetle evlisin" dedi.
"beni eve bırakır mısın, yoruldum" dedim sadece. Çünkü konuşamayacak kadar yorulmuştum. O da beni eve bıraktı. Odama çıktım sessizce, ağlıyordum. Geçmişin tekrar ve tekrar gün yüzüne çıkmasından yorulmuştum.
Beni tek sevindiren cümle,
"sen her zaman ateşin deniziydin, denizim"
sizce nasıl bir bölüm oldu, benim içime sindi ama sizin yorumlarınızda önemli canı okurlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZİM
ChickLit"Hastanenin morgu çok soğuk.. Burada üşümüyor musun Ateşim? Ellerin neden bu kadar soğuk ki. Hadi kalksana, hadisene inat vakti değil şu an. Üşürsün sen burada. Hadi sevdiğim adam, ben geldim, denizin geldi, kalk.." .......................... "Ateş...