[3]

3.2K 184 22
                                    

Gideceğim durak acının yanı,Belki de hayatın gerçek yalanı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gideceğim durak acının yanı,
Belki de hayatın gerçek yalanı.

§

Kanadı kırık, yaralı bir kuşun uçmak için verdiği savaş, küçük bir bebeğin derdini anlatması için manasızca çıpınması ve de bunun gibi boşa harcanan saniyeler. Bu misallere, yaşadığım hayatı da dahil edebilirdim. Boşuna kürek çekiyordum. Hâlâ mutlu bir aile için aciz umudum vardı. Oysaki hayat her şeyi ile başaramayacağım hakkında bir çok sebep koymuştu önüme. Önce birkaç yıla kadar mutlu olan ailemi aldı elimden, daha sonra benliğimi ve de ruhumu. Bir tek canımı bıraktı. Ki, aldığı şeylerden sonra o canın yaşam isteği sönmüştü.

Ağlamamam için bininci kez direndiğim saatlerde boş boş sokakta yürüyordum. Baba ve anne kavgasını birkaç saat duygusuzca dinleyerek çıkmıştım evden. Şimdi bile sesleri kulağımda çınlıyordu. Ağlamak istemiyordum. Ağlarsam kaç günün direnişleri direnmekten vazgeçerdi. Ben hayata karşı isyanıma yenilirdim. Bu saatlerde Namjoon'un grubu çıkıp etrafı kolaçan ederdi. Min Yoongi ile karşılaşıp, aciz bakışlarına maruz kalmak isteklerimde sondaydı.
O iyi biriydi. Geçmişte yaptıklarından da pişman olmuştu. Ama ben buna karşılık bir şey yapamadığı için hep kin beslerdim. Nefret falan etmiyordum, söylediğim cümleler sadece kalbini kırmak içindi. Gerçi kalbinin ve duygularının olduğundan pek emin değildim.

Üzerimde mavi ev eşofmanlarım ile geldiğim parktaki bankın birine oturdum. Bacaklarımı kendime çekip, şarkının etkisine bıraktım. Burada geceleri dolaşmak güvenliydi. Çünkü, yedi gencin oluşturduğu guruptan herkes it gibi korkuyordu.

Karşımda beliren iki bedeni, anında değil, dalgınlıktan birkaç saniye sonra fark etmiştim.

"Burada bu saatte olma sebebin ne?"

Bunun da adı, şeydi..
Lisa bana hepsinin ismi ile beraber fotoğraflarını göstermişti.
Jin? Evet, Jin. Yanında da Taehyung vardı.

"Yürüyüşe çıkmıştım."

Jin'in aksine Taehyung önümde eğilerek yüz hizama gelmişti.

"Biri bir şey mi yaptı Jennie?"

"Jennie mi?" dedi Jin ismimi yeni duyarmış gibi.

Anlaşılan o gün depoda yoktu.

"Hayır, kimse bir şey yapmadı.
Sadece evde daraldım ve yürüyüşe çıktım. O kadar."

Başını olumlu anlamda sallayıp gülümsedi. Çocuk gibi gülümsüyordu. Benden 1 yaş küçük olsa bile. Zaten çocuk oluyordu ya, her neyse. Onu gerçekten 7 kişi arasından hep farklı yere koyuyordum. Daha iyiydi diğerlerine göre. Açıkcası 7 kişiden biraz daha iyi tanıdığım Yoongi ile oydu diğerlerinin aksine.

"Taehyung! Sokak 3'e baktın m-..."

Karanlıkta beliren bir diğer insani varlığa baktım. Ah, onsuz gecen şenlenmezdi tabii. Beni fark ettiğinde cümlesini yarım bırakmıştı. Kulaklıklarımı çıkartıp, telefonu cebime atacağım sırada şarkı açılmıştı. Sesini kısıp, cebime attım.

"Artık gitsem iyi olacak." diye mırıldandığımda, daha çok kendi kendime konuşmuş gibiydim.

"Seni Jungkook bıraksın, güvenli olsa da yalnız gitme. Bizim işimiz var Taehyung ile. Görüşürüz."

"Ha-" kelimemi ağzımda bırakarak çıkıp gitmiştiler.

Off'layıp, Jungkook'a baktım. Dudaklarını kıvırmış gülümsemek ister gibiydi. Yavaşca yürümeye başladığımda arkamdan geldiğini hissediyordum. Biraz yürüyüp sapağı dönecekken, kolumdan tutup duvara yapıştırdı ve ağzımı eli ile kapattı. Ne oluyordu?!
Diğer tarafta birilerini görmüştü ve anlaşılan önemliydi. Yoksa bu hale boşu boşuna gelemezdik.

"Paket yerine ulaştı mı bay Park?"

"Evet efendim. Kendileri tasarımı çok beğendi, özellikle de özel 2 kurşunu."

Kaşlarım havalanırken,bu adamların bizim kasabamızda ne işleri olduğunu merak etmiştim.
Görünüşe göre paket diye adlandırdıkları silahtı. Bu adamlar yeni işleri ile alakalı olmalıydı. Yani benden yardım istedikleri işin. İyi de benim bu işte nasıl bir yardımım dokunurdu onlara?

"Orada birileri mi var?" dedi adam.

Lanet olsun!
Jungkook'u fark etmiştiler.
Birkaç küfürü sıraladığında, adım sesleri gittikce yaklaşıyordu.

"Sakın bozma." diye mırıldandığında, yüzüme eğilmesi ile gözlerimi irice açıldı.

Sadece yüzünü yüzüme yaslamıştı. Ama kalbim sanki yüz kilometre koşmuşum gibi çarpıntı yapmaya başlamıştı.

"Sadece azmış iki ergen, boşver."

Çıkıp gidişlerini duyduktan sonra onu ittim.

"Bir daha benden izinsiz bana yaklaşmayın bay Jeon!"

Saçlarını sağa ittirip, yüzüme eğildi.

"Niye? Gelecek sefere kalbini daha ne kadar hızlı attırabilirim diye deneme yapmak istiyordum."

Göz devirdim.

"Her dakika biriyle böyle yakınlaşmıyorum ben! Bence bu normal."

Yürüyüşümüze devam ederken, o cevap vermek yerine sessizliği tercih etmişti. Umarım söylediklerime inanmıştı, çünkü ben kendime inanmakta güçlük çekmiştim.

Yabancı bir duygu geziniyordu biraz uzaklığımda. Hissediyordum, çünkü benim için buralardaydı. Genelde haber vermeden gelen bu duygu, haber veriyordu. Ya da beynimin hayata karşı engelinden geçemediği için benden izin istiyordu, bilemiyordum. Tek bildiğim şey ise, benden uzak durması gerektiğiydi. Henüz birini sevecek kadar yaşamıyordum.

§

Yorum ve oylarınızı bırakmayı unutmayın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yorum ve oylarınızı bırakmayı unutmayın...♧

cheiro no cangote | jenkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin