Can kırıklarım kalbime batıyorken,
İzliyorum usul usul ruhumu, beni terkedip gidiyorken.§
Dünyadaki herbir sokağın gizli kısımlarında mutlaka bir insanın isyanı gizlidir. Ya da, korkusu veya mutluluğu. İşte bu insanlar yalnızlığın çocuklarıdır. Bütün duygularını herkesten saklar, mutluluklarına kadar tüm küçük anlar sessi ve ıssız bir sokak köşesinde yaşardılar. Aslında bu yalnız bir ruhun kalbine benziyordu. Sessizdi, ıssızdı ve tüm her şeyini saklayabileceğin ideal bir yerdi.
Tıpkı benim ruhumunun içindeki izbe sokaklar gibi.
"İzninizle ben bir lavoboya gideyim." deyip ayağa kalktım.
"Tabii ki, kızım." dedi dedem.
Merdivenlere ilerlerken, üzerimdeki bakışlar belimin karıncalanmasına sebep oluyordu. Yukarıya hızlıca çıkıp, üzerimdeki bakışlardan kurtuldum. Etrafı kolaçan ederken, çalışma odasına dalmıştım bile. Işığı açmadım, çünkü telefonumunkini kullanacaktım. Önce içeriye girer girmez kapalı bir giysi dolabı karşıladı beni. İçini açtığımda ise sadece birkaç parça kiyafet vardı. Hayalkırıklığı ile, yeniden aramaya koyuldum. Kahretsin nerede bu kasa!
Telefonum titrediğindinde irkilsemde, mesaj geldiğini anlayıp rahatlamıştım.
Jimin; buldun mu?
Jennie; hayır, hiçbir yerde yok!
Jin; Emin misin? İyice baktın mı?
Jennie; evet.
Jungkook; ara.
Jennie; arıyorum zaten!
Jungkook; hayır, telefondan bizi ara, görüntülü.
Dediğini uygulayarak, aradım.
Hepsi şu anda birinin telefonundan bana bakıyordu."Arka kameradan bütün odayı göster bize Jennie."
Namjoon'un dediğini uygulayarak her tarafı iyice gösterdim.
"Masa, masaya tekrar çevir."
"Evet, oradaki siyah kalıbı kaldır."
Jungkook'un dediğini uygulayıp, kaldırdığımda neredeyse sevinç çığlığı atacaktım.
"Şifre, şifre istiyor. Ve benim hiçbir fikrim yok."
"Deden için özel olan bir gün doğum günü, birinin ölüm günü var mı?"
Abimin ölüm gününü yazdım, ama açılmadı. Doğum günü de yanlış çıkmıştı.
"Yok, olmuyor Jimin."
Omuzlarım çökmüş bir şekildeyken, onun sesini duydum.
Jungkook'un."Kendi doğum gününü yaz."
Umutsuzca denediğimde, bir ses geldi. Onaylayıcı bir ses.
"Galiba oldu."
Gülümseyerek, masanın üst tarafının sağa doğru gidişini izledim. Gördüklerimle gözlerim irice açılmıştı. Bir çok silah ve bıçak vardı.
"Bunlar çok iğrenç!"
"Deden tam bir manyak demek bunlar Jenjen."
Taehyung bu ciddi durumda bile, alayla konuşabiliyordu ya..
Yoongi'den mesaj geldiğinde, hemen açtım.
Yoongi; hemen çık
Yoongi; Jennie, çık o odadan!
"Siktir! Jennie kurşunları al hemen!"
Gözüme ilişen 4 kurşunu alıp, sahtelerini koydum. Hızlıca şifreyi girip yeniden kapatırken, odadan kendimi dışarıya atmış, hemen yandaki banyoya girmiştim.
Olaylardan habersiz, ekranda bana bakanlara gülerek kurşunları gösterdim.
"Helal Jennie başkan be!"
"Sessiz olsana salak!"
"Tamam, Jimin-ah kızma hemen."
Taehyung'un bu hallerine kıkırdarken, yaşadığım aksiyondan dolayı kalbim ağzımda atıyordu.
Kapı tıklatıldıktan hemen sonra iznimi almayarak içeriye giren dedeme hafif açılmış gözlerimle baktım. Şu anda elimdeki telefonun ekranında bir adet Jeon Jungkook ve bunu gören dedem vardı. Diğerleri
"Jennie, kiminle konuşuyorsun sen?"
"Şey, şeyle dede."
Gel de çık bu işin içinden şimdi!
"Sevgilisiyim efendim."
Dudaklarımı aralayıp bulduğum bahaneyi öne süreceğim sırada, Jungkook'un konuşmasıyla sonup kalmıştım. Ciddi miydi bu adam?
Dedem onu tanıyorken, beni de bu işde şüpheli görebilirdi. Tanrı aşkına ne halt yiyecektim ben şimdi?§
Yorum ve oylarınızı bırakmayı unutmayın💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cheiro no cangote | jenkook
FanfictionSaçları boynuma değdiğinde huylanırken, burnunu boynuma hafifçe sürtüşünü hissettim. Ardından hoş sesi fısıltılı bir şekilde yankılandı kulaklarımda. "Cheiro no cangote." [ Jennie ๑ Jungkook ] © mavitzm | 2018