Bu bir son ise eğer, gitmeliyiz.
Artık mutlu olmayı hak etmeliyiz.•
Hayat öyle bir maratondu ki, bu yörüngede dolaşmak için emek vermeliydin. Kendi yaşamını, hayatını ilmek ilmek dokuyup yaratmalıydın. Başkasının yaratmasını beklememeliydin. Sonuçta yaşayacak olan sendin, başkası değildi.
Ailem ile yaşarken, elime iğne almaya korkardım. Etimi delip kanatırsa dayanamaz sanki kalbimden bıçaklanmışım gibi ağlayacağımı hissettirirdi bu bana. Sonra bir yola çıktım. Elime iğneyi aldım, ilk deneyimimden dolayı düzgün olmasa da, bir şekilde yörüngemi dikmeye başladım.
İlk adımım yaşamaktı. Nefes almayı, sadece nefes almak gibi görmemeli, artık bundan bir zevk almak zorundaydım. Yoksa hayatımın son saniyelerinde o anlar için çok pişman olacaktım.
Ben küçük dikişlerle yoluma devam ederken, önüme bir engel çıkmıştı. Attığım düğümler birbirine karışmış, tüm katettiğim yolu sıfırlamıştı.
Diz çöktüm. Yerdeki cam parçaları deldi derimi geçti, kanadı ama ağlamadım. Emek vermiştim işte! Neden hayat bana gülen yüzünü göstermeyi her defasında reddetmişti? Neden hep acımasız tarafının hissiz kahkahası kulaklarımı çınlatmıştı?
Bir el uzandı. Fazla dikenliydi. Ama tuttum. Bu kadar kan varken, dikenler beni korkutamazdı. Yine yanıldım. Meğersem o elini beni dikenleriyle bir kez daha kanatmak için uzatmıştı. Daha derine bastırdı. Kırmızıdan nefret ettim. Sonra tam vazgeçmişken, elimdeki eli sayesinde beni kendine çekti ve sarıldı. Bedeninden de diken çıkar sanıyordum. Ama diken yerine huzur çıktı. Tüm bedenime kapladı, kanamam bitti, yaralarım sarıldı. Acı gitmedi, ama hafifledi.
Huzur sandığım, aşkmış aslında. O diken iken, ben gülmüşüm. Bir gül dediğimizde diken aklımıza gelmezdi, ama diken dediğimizde ondan önce gül aklımızda canlanırdı. Acı bir gerçekti değil mi?
Dikenli yolların sonunda bir kraliçe gibi oturan kırmızı gül'müşüm başından beri. O kadar kan arasında, kendimi nasıl fark edebilirdim ki? Hayat bana gülmüştü. Ama ben alışmadığım için yanlış anlayıp, beni tekrar kandırdığını sanmıştım. Diken oydu.
"Bahçedeki bu iğrenç renk şöleni de ne böyle?"
"Onlar kış çiçekleri, Yoongi."
Lalisa Yoongi'nin yüzünü buruşturmasını gülerek izlerken, bakışlarımı bahsettiği çiçeklere çevirdim. Onları ben dikmiştim. Ama yalnız başıma değildim. Etrafımızda dolanan hüzün ve kalbimde var olan acıyla beraber ekmiştik. Ekip işi olduğu için yorulmamış olmalıydım. Ne de olsa doğduğumdan beri acı, hüzün ve ben üçlü bir ekipdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cheiro no cangote | jenkook
FanfictionSaçları boynuma değdiğinde huylanırken, burnunu boynuma hafifçe sürtüşünü hissettim. Ardından hoş sesi fısıltılı bir şekilde yankılandı kulaklarımda. "Cheiro no cangote." [ Jennie ๑ Jungkook ] © mavitzm | 2018