[20]

2K 152 3
                                    

§

Her insan dünyaya bir kez gelirdi sonuçta. Bir yaşa kadar aile tarafından kabul edilen kararlarla ilerlerdi hayatta. Ama bir yaştan sonra her şeyi kendi düşünmeye, aileden daha az yardım almaya başlardı. Kendi kararını kendisi verirdi.

Benim böyle bir seçimim olmamıştı. Bir yaşıma kadar durumu da yaşamamıştım. Küçük yaşlarımdan beri kararın ne olduğunu bilmeden, öylesine akışına göre yaşardım hayatı. Sanki anne ve babam yokmuş gibi. Zaten sadece fiziken vardılar.
Ad olarak isimleri 'anne-baba' diye geçiyordu, ama benim hayatımda doğduğuma pişman eden bireyler olarak geçiyordu bu isimler.

"Yine daldın Noona. Üzgünken çok çirkin oluyorsun, bence gülümse."

Taehyung'un şirin yüz ifadesine bakarken, kıvrılarak başımı göğsüne yasladım.

"Geldi yine küçük kedi yavrusu."

Güldüm. Salonda yalnızdık. Herkes buradaki son işlerini yoluna koymak için bir tarafa dağılmıştı. Jungkook da her halde sevgilisini ziyarete gitmişti.

İyi de sana ne bundan Jennie?

İç sesime göz devirip,Taehyung'un heyecanla oynadığı oyuna odaklandım. Adamın kalbi 100 kilometre koşmuş gibi atıyordu ve bu oturmuş haliyle oluyordu.

"Senden büyük olmasam, bana aşıksın sanacağım Taetae, bu kalbin bir oyun bu kadar atamaz."

Güldü ama bakışlarını bana çevirmedi.

"Geçen yıl, telefonumla evlendim ben, sana söylemeyi unutmuşum. O yüzden kalbim böyle hızlı, sevdiğim ellerimde."

"Olmasa da zekana hayranım Taehyung."

Göz devirdi.

"Aman, hiç kimseyede zekamızı beyendiremiyoruz ha. Abi gidin bir, uğraşmayın benimle."

Ayağa kalkıp, pikeyi almak için diğer koltuğa yönelecekken, kolumdan tutup yerime tekrar oturttu.

"Ya Jenjen şaka yaptım, sen de hemen inanıyorsun ha." dedi gülerek.

"Gerizekalı, pikeyi alıp gelecektim tekrar. Seni ciddiye aldığımı ne zaman gördün sen?"

Kafasını kaşıyıp 'ha, doğru' diye mırıldandığında, elimi alnıma vurup gülmüştüm.

"Jennie, dışarıdan bir şey istiyor musun? Markete gidiyorum da."

İçeriye giren Jin, askıdan ceketini alıp giydi.

"Hyung, bana sormayacak mısın?"

"Hayır."

"Tamam."

Garip bakışlarımı onların üzerinde gezdirdiğimde, gülmeden edemedim. Taehyung' Jin'den çekiniyor gibiydi. En büyükleri oydu çünkü, ama hiç de büyük göstermiyordu. Şen şakraktı. Bazen o kadar iğrenç şakalar yapıyordu ki, az kalsın evin yolunu tutacaktım, ama yine de sevimliydi.

Taehyung'un kendinden büyük olanlarla bir tık fazla saygı gösterirdi. Yani bize- bana,Jimin'e, Jungkook'a- davrandığından birazcık daha ciddi. Gerçi o da ciddi sayılmıyordu ama..

Jin'den yaklaşık 10 dakika sonra Jungkook gelmişti. Her zamanki ciddiliğini korurken, gözündeki morluğu ve elindeki taze kan leklerini yeni fark etmiştim.

"Taehyung 5 dakikalığına izin verir misin?"

Tae Jungkook'da olan değişik ruh halini anlamıştı ki, hiçbir şey sormadan odadan çıkmıştı.

"Sana bir kez soracağım Jennie. 1 hafta içinde karar vermiş olmanı umuyorum. Bizimle gelecek misin?"

"Bilmiyorum."

"Bilmelisin. Çünkü, her dakika seni buradan almak için birçok can yakan bir deden var. En yakın arkadaşını bile..."

Gözlerim fal taşı gibi açılırken, aklıma Lisa'nın korku dolu sesi geldi. Telefonla konuşurken bile, titreyişini hissetmiştim.

"Lisa'ya bir şey mi oldu?"

Boğazını temizleyip konuşmaya devam etti.

"Az önce ailesine teslim ettim. İyi, deden hakkında da soruşturma açıldı. Burada kalırsan her gün başkasının peşinden koşmak zorunda kalacağız Jennie..Bizimle gelirsen ise, her şeyi arkanda bırakma riskine gireceksin. Bencil olacaksın, ama buna hakkın var gibi. Şimdi..-"

Ayağa kalktı ve bakışlarını üzerimden ayırarak, diğer odaya ilerledi.

"Düşün ve yarın sabah kararını söyle bize Jennie."

Son cümleleride bunlar olmuştu zaten. Basit birkaç kelimelik cümlelerdi belki, ama bende basit bir etki bırakmayacağı kesindi.

Galiba hayatımda ilk kez başkalarını değil de kendimi düşünmenin zamanı gelmişti..

cheiro no cangote | jenkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin