[7]

2.2K 148 14
                                    

Küçük tesadüfler,Büyük hayaller

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Küçük tesadüfler,
Büyük hayaller.

§


"

Sınıf arkadaşı, öğretmen, komşu, temizlikçi bile desen anlarım da sevgili nedir ya?"

Kurşunları gıcıklık yaparak Min Yoongi'ye vermemiş bizzat kendim depoya gelmek istemiştim. Tabii, Jungkook'u azarlamakta vardı. Adamın benden büyük kasları vardı ve kasları olmasa da tek yumruğu ile Kore'den uçabilirdim. Ama yine de boyumdan büyük işlere kalkışmayı seviyordum.

Deponun oda kısmına geçmişken, tam bir eve benzediğini fark etmiştim. Odalar boldu burada. Ve hepsi de burda kalıyordu anlaşılan. Şu an odada 4 kişiydik. Yoongi'yi saymazsak 3. Taehyung uyukluyordu zaten, umrunda değildik. Jungkook telefonu ile ilgileniyordu. Ben de kendi kendime dırdır ediyordum.

"Gerçekten, susmayı düşünüyor musun?"

"Tabii ki, sevgilim." diyerek dalga geçtim.

Cümlede geçen dalgalı kelimeyi bile umursamadı. Ne tür tipti bu? Soğuk nevale? Hiçbir şeye tepki vermeyen, nadiren konuşan, hiçbir duygu barındırmayan canlıya ne denir? Bence hayvan. Hayvanlar bile çoğu zaman ses çıkarıyordu.

"Şey, siz orada 4 kurşun olacağını nereden biliyordunuz? 2 diye bahsedilmişti."

"Tahmin ve garanti."

Ben onunla konuşmaya çalışırken, Yoongi odadan çıkmıştı. Taehyung ise uyukladığı için kendi odasına gitmeye başlamıştı. Kapıya çarpmasaydı, iki gözü kapalı yürümeyi başardığını düşünebilirdim.

Bakışları telefonundayken, onu incelemeye başladım. Önce saçları odak noktam oldu. Uzun saçlı erkeklere hep ilgim vardı. Yani kız gibi uzatanlar değil, sadece yüzüne düşecek uzun birkaç tutam olsa güzellik verirdi.
Onda da öyleydi. Sevdiğim saç tipi. Alnına dökülmüş tutamları özenle sola doğru yatırılmıştı. Sadece birkaç, kendisi gibi huysuz tutamı gözünün üstüne düşüyordu. Nasıl öyle durabiliyordu anlamıyorum. Ben çoktan huylanarak düzeltirdim.
Gözleri küçüktü. Gülerken kısılacağına kalıbımı basardım. Saç rengini çoğu kez değiştirdiğini düşünüyordum. Ama ona gerçekten hepsi yakışabilirdi.
Burnu da yüzü ile çok hoş duruyordu. Utanmasam, benden bile güzelsin diyebilirdim. Onu incelediğim için, olduğum pozisyonu fark etmemiştim. Kafamı koluma yaslamış, eğilerek ve gözlerimi hafif kısarak yüzünü inceliyordum. Ama bu adam saniye bile olsa dönüp bakmıyordu. Eminim ki, salak salak bakışlarımı fark etmişti. 22 yaşındaydı ve benden 4 yaş büyük göstermiyordu. Huysuzluk ve soğuklukta level atladığını fark etmek zor değildi zaten.

"Sen insan mısın? İnsan bir tepki falan verir."

"Tepki verirsem bana bakmaktan vazgeçer miydin?"

"Yok, daha da tahrik olurdum. İnadına daha çok bakardım, sen de haklısın."

Okuldan çıktığım gibi buraya gelmiştim ve üzerimi iyi ki, sabah evden çıkarken akıl ettiğim değişek kiyafetlerimle değişmiştim. Siyah bir pantolon ve beyaz ince bir kazak. Kışın gelişi yakındı ve ben kalın kalın kazakları giyinmek için sabırsızlanıyordum.

Telefonunu kenara bıraktığında, önündeki ne olduğunu bilmediğim kağıtlara dikti bakışlarını. O sırada Jimin iki kupa ile bize doğru geliyordu.

"Kahve getirdim."

"Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek.

Jungkook ise hiçbir şey dememişti. Niye şaşırmadım ki acaba?

Bugün, bilmeden Lisa'nın yaptığı kurabiyeleri yerken içinde limon olduğunu fark etmemiştim. Limona alerjim vardı ve geldiğimden beri çoğu kez kaşınmıştım. Şimdi de çok güzel bir olay gerçekleşmişti, tam da lanet olası kaşınmam yüzünden.
Kolum fena kaşındığı için kaşımaya başlamıştım. Biraz hızlı çıktığım için sıcak kahveyi beyaz kazağıma boca etmiş bedenimi yakmıştım. Tabii, bununla da kalmayıp, içeriğinde ne taşıdığını bilmediğim Jungkook'un evraklarını da kahve ile yıkamıştım. Sinirli bakışlarını üzerimde hissederken, şu anlık ilgilendiğim tek şey haşlanmış bedenimdi..

§


cheiro no cangote | jenkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin