Öldük doya-doya,
Yaşayalım artık, gidelim sonumuza.§
Geldin, izin verdim. Şimdi gidiyorsun, iznimi sormuyorsun.
Çünkü, gelişin sahte, gidişin gerçekti.Elimdeki topraklı eldivenleri çıkarıp kenara bıraktığımda, bahçeye bakış attım. Güzel olmuştu. Her taraf kış çiçeklerinin güzelliği ile bezenmişti. Bir kasa dolusu çiçeği ekmiştim ve sıra ikincideydi. Az önce bana engel olan saçlarımı, sıkıca yukarıdan at kuyruğu yaptım. Ardından üşüyen ellerime, birkaç dakika önce çıkardığım eldivenleri tekrar giydim. Her rengin bulunduğu çiçek kasasından, mavi rengi aldım önce.
Mavi.
Mavi hüznün rengiydi. Gökyüzü ve deniz neden bu kadar sonsuzdu? Cevabı bilinmezdi.Bu dünyaya bir gökyüzü, bir mavi deniz, bir de insanlar sığamıyordu zaten.
Az önce sayılarına göre yer açtığım için, sadece ekmem ve sulamam gerekiyordu. Güzelce ektikten sonra, sulamıştım. Gerçekten de toprak insandaki kötü enerjiyi alıp, huzurla dolmasını sağlardı. Gerçi bu huzur sadece her şeyi unuttuğum saniye diliminde devam ediyordu.
"Jennie, hadi içeriye gir artık..Kar yağıyor ve hava soğuk. Çabuk hasta oluyorsun zaten."
"Daha bitirmedim, Lalisa."
İki gündür böyleydim. Bir uğraş içerisinde. Hani derin bir çukura düştüğümüzde çıkmak için çabalardık ya, sonunda hiçbir şey başaramazdık. İşte ben de bu durumdaydım. Dün bütün gün temizlik yapmıştım. Ev tertemizdi, ama yine de yapmıştım işte. Bugün ise dün akşam üstü sipariş verdiğim çiçekler sabah gelmişti.
Ve yaklaşık üç saattir dışarıdaydım. Bedenim üşümeye alıştığı için, rahat rahat haraket edebiliyordum. Tenim beyaz rengin bilinmeyen açık tonlarına bürünmüştü.
"Jennie, lütfen. Bak içeride gel yeniden temizlik yapalım, ya da hadi pasta yapalım. Yarın küçük kuzenimin doğum günü, hem sen güzel yapıyorsun."
Ayağa kalktığımda, cümlelerini gözardı edip başka bir çiçek daha aldım. Kolumdan tuttu ve çiçeği alıp tekrar yerine bıraktı.
"Lütfen dedik anlamadın, zor kullandırmaya mecbur ediyorsun beni, Jennie Kim."
Omuzlarım yenilgiyle çökerken, eldivenlerimi de çıkarıp, bir kenara bıraktım.
"İyi."
Ayaklarımı sürüyerek, ruhsuzca eve doğru ilerledim. Ruhum çekilmiş gibiydi. Daha önce böyle bir şey hiç yaşamamıştım. Yani o kadar anne-baba'mın çektirdikleri acı bana bu kadar derinden dokunamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cheiro no cangote | jenkook
FanfictionSaçları boynuma değdiğinde huylanırken, burnunu boynuma hafifçe sürtüşünü hissettim. Ardından hoş sesi fısıltılı bir şekilde yankılandı kulaklarımda. "Cheiro no cangote." [ Jennie ๑ Jungkook ] © mavitzm | 2018