34 Gün Önce - Bunu Yayınlamayı Düşünmüyordum

951 21 0
                                    

34 Gün Önce

Bunu yayınlamayı düşünmüyordum, çünkü bilirsiniz? Özel hayet mahremiyeti diye bir şey var, ama her neyse. Belki de yayınlarım. Zaten bunu okuyorsanız, yayınlamışımdır, çok zekiyim.

Kesinlikle içimi dökmek ve eğlence amaçlı yazıyorum. O yüzden, bilmem ki, yayınlamazsam okuyamazsınız zaten, ama olur da yayınlamışsam, birileri okusun diye yayınlamayacağım. Tamamiyle içimi dökmek için.

Şu an saat 21:52 ve ben, hikaye yazmaktan bıktım ve gerçek bir şeyler yazmak istedim. Gerçekten olmuş şeyler, çünkü bazen peri masalı yaşamak harika değildir.

Çok dramatik başladım ben ama, yanlış anlaşılmasın "Lanet olsun dünyaya!" "Kahretsin!" "Hayattan nefret ediyorum!" tarzında şeyler yazmayacağım.

Çünkü ben Halil Sezai değilim.

Her neyse, şu an tam olarak 34 gün var. Neye 34 gün var diye sorarsanız da, karalar bağlamanızı sağlayacak bir cevap vermek durumundayım.

Okulların açılmasına!

Bunu neden yazdığımı merak ediyor olabilirsiniz, ama bunu herhangi birinin okuması ya da öyle bir şey yapması için yazmıyorum. Sadece içimi dökmek istiyorum, ki bunu şimdiye kadar bütün günlüklerimde denedim.

Tek sorun, gerçek bir deftere yazamıyor olmamdı. Yani beni yanlış anlamayın, okuma yazma biliyoruz herhalde. Sadece o günü yazana kadar kolun kopuyor resmen. Sonra da zorsunduk bilgisayardan yazmaya.

"Zorsunmak" ne diye sorabilirsiniz. -Yazar konu açmaya çalışıyor- Köy şivesi, ne yaparsın. Bayramda bir şeker parası bile vermediler bize, ancak 'Zorsunuyoruz.' desinler zaten. Nasıl bir kelime ki o? Osurmak gibi, tövbe tövbe.

Neyse, -Yazar hala kelimenin anlamını söylemediğini fark ediyor.- kelimenin anlamına gelirsek, 'üşenmek' demek. Kısacası, bir dahakine üşendiğinizde, 'Zorsunuyorum.' deyin de, ortamdaki mallardan biri 'osuruyorum' anlasın.

Gün aşırı sıkıcıydı, zaten annemler çalışıyor. Kardeşim de yok, tatile de gitmiyoruz. Bir kuşum var, o da gariban, çok sıcak ya, pencereyi açtığımız için kafesten dışarı çıkamıyor. Şaştı kaldı bu işe. -Yazar kendi çapında espri yaptı.- Anlarsınız ya, adı "Şaşkın"

Elimdeki boş kaseye bakıyorum ve içindeki dut kırıntılarını yemeye çalışıyorum. Dut mu olur bu mevsim, diye sorsanız o kadarını bilmiyorum, belki olur. Ben meyve uzmanı değilim. Neyse, konuya geri dönelim. Kuru dut, yani şu tadı bir başka olanlardan.

Bana sorarsanız kuru elma daha güzel de neyse, iyice saçmaladım. Kuru elma demişken, bir poşet kuru elma attık geçen gün. Böceklenmiş güya. Yiyecektik lan biz onu!

Neyse, demişken, biri 'Neyse Sayacı' gibi bir şey yapsın, bakalım kaç kere 'neyse' diyeceğim. Kendim yapmayacağım, çünkü 'zorsunuyorum'.

Televizyon kapalı ve bugün hiç Just Dance 2014 oynamadım. 'O ne be?' tarzı bakışlar atabilirsiniz, serbest. Bir oyun, dans ediyorsunuz falan. Tabii, söz konusu bana gelince, o danstan çok, ellerin sallanması.

Bir de, dans ettikten sonra, sana nasıl dans ettiğini gösteriyor. Yüzsüz oyun, yüzümüze vurmak mı zorunda ki? Bir de utanmadan, havalı olayım diye başımı salladığım yerleri gösteriyor. Arkadaşlarım görse "Güvercin kafası." diye dalga geçerler.

Yazacak bir şey de gelmiyor aklıma. Nasıl dans ettiğimi yazmaya çalışsam, kelimeler tiksinir benden. Belki de şu vazoyu nasıl aldığımızı anlatmalıyım.

Boşversene, yazardan bu kadar. Sizin sıkılma limitiniz de dolmak üzereydi galiba.

Hiç uykum yok, ne yaparsın, annem de triplerde zaten şu aralar. Ne oluyorsa artık, sürekli konuşuyor. Bizim Şaşkın'a kelime mi öğretmeye çalışıyor acaba?

Facebook'ta da kuzenim yazmış, "'renkli göz' dendiğinde insanların ilk aklına yeşil ve mavi göz geliyor, çünkü kahverengi bir sayı." Az önce okudum, isyanlarda sanırım kendisi. Böyle dediğime bakmayın, çok güzel gözleri vardır kendisinin.

Öyle renkli falan değil de, kahverengi ama şu koyu olanlardan değil. Kehribar gibi gözleri.

Bir de zorla ona Wattpad hesabı açtım, ama şimdi de kullanıcı adını unuttum bulamıyorum. Arardım aramasına ama, telefonumun şarjı yok ve çok 'zorsunuyorum'.

Bir Yazarın HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin