Cumartesilerini Özlemekten Nefret Ediyorum (part 1)

59 1 0
                                    

Cumartesilerini Özlemekten Nefret Ediyorum

Betim benzim attı resmen bugün.

Ama yine de verdikleri ödevler bitmedi.

Bitmiyor ya, bitmiyor!

Annem de derslerimi bitirdikten sonra mayoz bölünmeye çalıştıracakmış beni. Buz gibiyim şu an, resmen hayattan soğudum.

Bugün ne yaptım biliyor musunuz?

ÖDEV.

Mitoz bölünmenin evrelerini anlatan A3 kartona şablon, İngilizce için bir poster hazırlamamız bekleniyordu bizden. Sonra haftasonu ödevleri, fraktallar, metinler, Selanik... Bir günde yaşlandım yemin ederim.

Hadi bugün farklı bir şey yapalım. 'ödev' kelimesinin analizi, ne dersiniz?

"ÖDEV" kelimesi genellikle gıcık ve çoğu öğrenciden "Of ya!", bazı öğrenciden de küfür yiyen tuhaf öğretmenler tarafından verilen bir şeydir.

'öd' ve 'ev' kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Bunun nedeni, öğretmenlerin 'evininizde de ödünüzü kopartıcaz' mesajını ancak bu yolla verebilmeleridir.

Onun dışında, nefret edilen iğrenç bir şeydir yani. Hepiniz biliyorsunuz. Sizin 'ödev' tanımız ne bakalım? Belki aramızdan ödev yapmayı seven biri çıkar, o kişi lütfen bana mesaj atsın. Özel bir konuşma yapmam gerek onunla.

Bugün konumuz, ÖDEV olduğundan, çok sıkıldığınızı hissediyorum resmen. Bu yüzden, farklı bir şey daha yapalım. Siz yazın gününüzün nasıl geçtiğini.

Belki dershaneye gitmişsinizdir, belki evde pineklemişsinizdir... Ders çalışanınız olmuştur, ödev yapanınız da. N'olur, bak gelin bir dertleşelim.

İğrenç espri zamanı!

Babamın Candy Crush'a 'sendi' dediğini söylemiştim sanırım, hatırlamıyorum. Geçen gün konuşuyoruz, yine 'sendi' dedi, ben de bir güzel kızdım ona. Bilmem kaç yıllık İngilizcesiyle gelip bana 'sendi' demesin ya! Çocuk işte. Bizim ailede bir çocukluk geni vardır gidiyor.

Arkadaşlarına istek gönderiyor. Ben de bir yandan kızıyorum ona, sonra olanlar oldu.

"Ayda sen git 'kendi' arkadaşlarına gönder, ben 'sendi' arkadaşlarıma göndereyim."

Az önce buz gibiydim ya, bu espriyi hatırlayınca buzdağı oldum şimdi. Buzdağı deyince de aklıma geldi, geçen seneki Türkçe öğretmenimiz -çok şeker bir kadındı ve harika bir öğretmendi- hepimize isimler takmıştı.

Mesela bir çocuğa 'Türk Dil Kurumu' diyordu, çünkü çocuk neredeyse bütün kelimelerin anlamını biliyordu.

Bir kıza 'sokak' diyordu, çünkü kız metni yüksek sesle okurken 'sokağın' kısmını 'sokakın' diye okumuştu.

Yanyana oturan arkadaşlara -ikisi de erkekti- 'karı koca' diyordu, çünkü aralarından A -bu başka biri- pencereyi açmak konusunda takıntılıydı. Kışın bile illa pencereyi açıyordu. -pencere kenarında oturuyorlardı- B -bu da başka biri- ise pencereyi kapatmak istiyordu ve bu ikisi sınıfın ortasında karı koca gibi kavga ediyorlardı.

"Ödevin bitti mi?"

"Hayır, bitmedi."

"O zaman bitir de film izleyelim."

Bu yüzden kaçıyorum ben. Yoksa daha takma ad vardı yani. İstek olursa bir sonraki bölüme de yazarım. Hadi görüşürüz!

Bir Yazarın HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin