Kucak Dolusu Serüvenler
30 dakikam var dostlar.
Hadi başlayalım.
Öncelikle merhaba ve acelem olduğu için hızlı yazacağım ki konular çok fazla olduğundan dolayı başlıkları buraya sıralıyorum. Sonrasında hikaye hikaye anlatırız.
-kısa film
-sinema
-kütüphane
-sınavlar
-teog
-dil
-kemanÖyle işte, aklıma daha sonra gelirse yazarım.
Kısa film ile başlayabiliriz. Geçen gün İnkılap dersinden önce son iki dakika kala bizim o İngilizce hocası baş gösterdi. "Göksu, Ayda sizinle konuşabilir miyim?" derken daha biz konuyu anlayamadan ders başladı.
Tabii derste bir merak, bir merak. Göksu da hiç yardımcı olmuyor tabii. "Geçen seneki Çakmak defterimi alacağını söylemişti, galiba o yüzden." Hevesim kurudu, büzüldü, ufacık kaldı. -burada virgül sıralı tümceleri ayırmak için kullanılmıştır-
Sonra çıkışta da hoca bizi bekliyordu, haliyle yanına gittik ve dinledik kadını. "Okul bir kısa film yarışmasına katılacak. Biz de güvendiğim öğrencileri seçiyoruz. Ayda senin hikayelerini çok beğendimden senaryoyu senin yazabileceğini düşündüm. Yarışma uluslararası ve ödül gibi bir şey olursa yurtdışına çıkma olasılığımız olacak."
Benim ağzım kulaklarımda. Düşünüyorum ki bu kaderin bir cilvesi -kader alın yazısı demek değildir, Allah'ın her şeyi belirli bir ölçü ve programa göre yaratmasıdır, atletli amcalara duyurulur- Gelecekteki mesleğime ilk adımımı atıyorum;
Senaristlik
Aslında aklımda hiç böyle bir şey yoktu, ama oldu işte ve biz kabul edince daha bir gerçek gibi gelmeye başladı.
İkinci serüven; SİNEMA
Dün Deliha filmine gittiğimizi söylemiş miydim? Ve hayatımda yapabildiğim en düzgün topuzu yaptığımı? Ne alaka diye sorabilirsiniz, ben topuz yapmayı çok severim, ama beceremem. Yani yapsam da ortan burdan saç çıkar, tuhaf bir şeye dönüşürüm ben. Ama dün, o saçı yaptım.
Her neyse, film güzel, eğlenceli. Gerçekten tavsiye ederim, klişelikten çok uzak ve komik.
Konuya dönmeden nce bilmeniz gereken bir şey var; ben patlamış mısıra bayılıyorum.
Bu yüzden küçüklüğümden beri her gittiğimiz yerden 'kova mısır' alırız ve annemlerin arasına ben otururum. Kucağımda kova mısır, ooh mis.
İşte o günkü pozisyon da buydu. Ortada ben, salon dolu, kucağımda leziz patlamış mısırlar, karşımda ekran.
"Anne, suyu uzatır mısın?" diye fısıldadım. Annem çantasında çıkardı suyu, paşalar gibi açtı verdi bana. Ben bunu fark ettim mi?
Hayır.
Her yer karanlık, kucağımda ağzına kadar dolu mısır, film başlamış, elimde de kapağı olmayan ve ağzına kadar dolu olan su.
Bir anda bacaklarımda soğuk bir şeyler hissetmeye başladım.
İlk tepkim: "ANNE?"
Bir tek altıma yapmışım gibi gözükmediğim kalmıştı bu hayatta.
O da oldu, su sağolsun.
Koltuk değiştirdim falan derken ışıklar yandığında bir baktım su kurumuş bile! Ooh mis
Üçüncü serüven: KÜTÜPHANE
Cumartesi günleri -yani bugün- okula geri gittiğimi biliyorsunuz. İşte okul çıkışı babam beni alırdı ve biz direkt eve giderdik. Oysa bugün babamın üniversite sınavında gözetmen olması gerektiğinden, ben başıboş kaldım.
Elbette ODTÜ gibi bir yerde,bir saatliğine kitaplara aşık bir kızı nereye bırakırsınız?
Cevap çok basit, kütüphaneye!
A Blok, B Blok, bilgisayarlar, çıt çıkmayan odalar, sessizce flörtleşenler, puf yastıklarda uyuklayanlar, soru çözenler, araştırma yapanlar ve ben, kütüphanedeki en küçük birey.
İlk olarak, babam biraz kütüphane hakkında bahsetti ve buluşma yeri ayarladık. B Blok 2. kat.
Aklımda ödevlerimi hızlıca bitirip psikoloji hakkında araştırma yapmak vardı, ama nerede? Ödevler bitmedi ki bir türlü!
Neyse, ben 1. katın kütüphanesine girdim. Her yer üniversitelilerle dolu. Bir de masaların yanından geçerken milletin uğraştığı şeylere baktım, içimden "Amin." diyorum.
Boş altı kişilik bir masaya oturdum -sözüm ona biri tekli masalar varken çoklu masalara tek başına oturunca gıcık kaparım, ama başka boş masa yoktu, dövmeyin-
Beni görmeniz lazım, utana sıkıla eşyalarımı çıkarıyorum falan. Etraf o kadar sessiz ki en ufak seste biri bağırmış gibi hissediliyor. Bir de benim kalem kutum, çıkardığım kağıtlar falan o abi ve ablaların yanında o kadar çocuksu kaldı ki, kalem kutumu çıkarmadım bile. İçinden hızlıca bir kalem, bir silgi alıp -fiilimsi kullandım, aferin bana- geri attım çantama -ve kafiye yaptım, çifte aferin-
Bir süre sonra sessizlikten başım ağrımaya başladı. Etrafa şöyle bir baktım, millet ders çalışıyor, ama bir masa var ya bir masa. Bildiğin çifte kumrular.
Ha bir de benim yanımda saatim yok, telefonumun şarjı bitmiş. Saat 3:30'da 2. katta olmam gerekiyor. Hızlıca dışarı çıktım ve ikinci kata baktım, orada saat vardı neyseki. Daha 3'e 5 vardı, bu yüzden geri döndüm.
Bu arada bugün iki kere merdivenlerde düşme tehlikesi geçirdiğimi belirtmeliyim. Her zamanki ben.
Geri döndüm, ödevlerimi bitirdim. Yanımda okumalık kitap da getirmiştim, ama çok çocuksu göründüğünden çıkarmadım. Utandım ya resmen. Ondan sonra tam başka bir testi daha bitirmiştim ki ortamdan sıkıldım ve eşyalarımı falan toparlayıp üst kata çıktım.
Ama ondan önce üç kişilik bir grup yanıma gelip oturup oturamayacaklarını sordular, elbette izin verdim. Sonuçta üniversiteliler yani! Ondan sonra tam biri sandalye çekiyordu, bir anda gözden kayboldular.
Neyse ondan sonra 2. kata çıktım ben. Boş bir yer arıyorum, oh millet keyif çatıyor. Ortamda çıt yok, ama uyuyanlar, fısır fısır sohbet edenler falan. Boş bir koltuk buldum sonunda, tam cam kenarı. Karşımda bir abi, koltuğa yayılmış uyuyor. Yalnız horluyorsanız büyük biz dezavantaj bence, adamı direkt kovarlar.
Bu arada üst kata çıktğımda saat tam 3:25'ti, dakikliğin bu kadarı.
Beş dakika kadar sonra da babam geldi, çıktık gittik.
Dördüncü serüven: SINAVLAR + TEOG + DİL
Sınavlara dehşet çalışıyorum ve notlarım; 89, 100, 99, 95 şu ana kadar. Geçen Meriç bana "İnek." dediğinde ben de ona "Öküz." dedim. Mantığınızı kullanın.
Yani inek olmanın nesi kötü? Biri bana söylesin. İyi notlar almak ve zeki olmak güzel bir şey. O yüzden inek olmakla gurur duymalısınız, çünkü bu öküz olmaktan daha iyi.
Ayrıca lisedeki Fizik Olimpiyatları için olan 'erken' çalışmalara katılacağım. Haftaya Cuma başlayacak.
Her neyse, bizimkilerle öğlenleri de çalışmaya başladık. Öyle, başka bir şey yok.
Beşinci serüven: KEMAN
Bizim keman hocamızı bu Salı görebilirsiniz! Ne harika ama değil mi? Yani görebilirsiniz dediğim O Ses Türkiye'de. Kendisi seçilememiş, ama olsun. Daha önce de dediğim gibi, kahküllü, sarı saçlı, mavi gözlü, ince, uzun. Adı da -galiba- "Gizem"
Benden bu kadar. Gerçekten 2,2K'ye ulaşmışız ya, bence kendinizi alkışlamalısınız.
Günün kitabı: Guguk Kuşu - Robert Galbraith ( Çünkü dün Robert diye biri olmadığını öğrendim. J.K. Rowling yazmış kitabı! Bu arada 'mahla' ne demek? Bilgisi olanla konuşmam lazım.)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yazarın Hayatı
Non-FictionSayfaları çevirin ve hayatınızdaki parçalarla tekrar tanışın, çünkü bu; ❝benim hikayem❞ Bizim hikayemiz. »»» Durum şu; panonun önünde, birbirini ezmeye çalışan, bağırıp çağıran bir hayvan sürüsü var. "Sakin ol dostum, onlar senin okul arkadaşların...