Ben İnsanlara Alışamayacağım!
Tekrar buradayım!
Ve unuttuğum o kadar çok şey varmış ki... O yüzden, büyük ihtimalle uzun bir yazı olacak. Neyse, işte eskilerden devam edelim.
Spor ayakkabısı aldık, demiştim ya. O zamana geri dönüyoruz.
Mağazada geziyoruz işte, ayakkabılara falan bakıyoruz. "Pardon! Pardon! Pardon!" diye bağırıyor bir kadın uzaktan. Kaçmıyoruz yani.
Arkamı bir dönüyorum, sosyete iki kadın. Güneş gözlükleri bir şekil, topuklu ayakkabıları, makyajları, kıyafetleri ayrı bir şekil. Ellerinde çanta, parfüm banyosu yapmışlar.
"Pardon, acaba şu ayakkabının--" Bu sırada ben de bir ayakkabıyı inceliyorum. Nasıl baktıysam artık kadın duraksadı. "Ay pardon, siz bakmıyor musunuz buraya?" Eliyle 'kusura bakma' işareti yaptı ve yanındaki arkadaşıyla ayrıldılar.
Tiplere bakar mısınız ya? Nefret ederim böyle müşterilere yardım eden tiplere benzetilmekten. -adını unuttum-
Ben kendi içimde kasırgalar kopuruyorum, ama dışarıdan çok sakin ve bir şekilde ifadesizim, ama içimden o sosyetelerin peşinden gitmek ve saçlarını çekmek geliyor.
Ben bilirdim, "Oha be, kör müsünüz? Ben okula gidiyorum!" demeyi, kavga çıkartırdım gerçekten. Sonra psikopat ben olurdum.
Annem sakinleşmemi söylüyor. Üstümde okul üniformam falan varmış, boyum da bu sosyetelerden bayağı uzunmuş, o yüzden öyle gördüklerini açıkladı.
Hee, hee.
Ben salağım ya, sabahtan beri elimdeki ayakkabıyı evirip çeviriyorum.
Neyse işte, bugün de aynısı oldu bu olayın! Ama bu sefer iki sosyete değil, bir teyzemiz vardı. Teyze de benim müşterilere yardımcı olduğumu sandı.
Üstümde okul üniformam değil, kırmızı kazak ve kot pantolonum vardı yani. Ayrıca o kadar insan varken neden ben? Teyze zaten Yeşilçam'daki kötü üvey annelere benziyor, konuşması öyle, görünüşü öyle. O da benden bir on santim kısa.
Ciddiyim, bıktım artık! Yani ben de sadece bir kere bir adamı satıcı -hatırladım!- sanmıştım, ama yedi yaşındaydım yapmayın ya!
Bak yine sinirlendim, ama olur mu öyle şey? Hani böyle otuz yaşında olsam falan neyse de, ya ben daha çocuğum.
Yok arkadaş, ben insanlara alışamayacağım!
Bir de evet, birazdan yine ders çalışıcam. Yani otuz dakika ara verdik, ama lütfen ya. Biri beni kurtarsın, gelin kahramanım olun benim.
Geçen gün de öyle bir rüya gördüm ki, saat 7:30 gibi uyandım ve ciddiyim ağlayacaktım. Öyle kabus gibi değildi, yedi buçuk saat boyunca bir film izledim sanki. Dram filmi, hem de en etkileyicilerinden. İçinde ben de vardım.
Uyandım ya, gerçek anlamda ağlayacaktım. Gözlerim doldu yani. Öyle basit filmlerden de değildi, How I Met Your Mother gibiydi yani. Gülüyordum, ama sonra da ağlıyordum.
PewDiePie -neden o diye sormayın- -o da rüyanın içinde aslında- anlatıyor olanları, tıpkı bir belgesel gibi. Detaylarına inmeyeyim, şunu bilin ki, rüyanın sonunda biri ölüyor ve o kadar güzel anlatılmış ki bu belgesel, sanki öleni yürekten seviyormuşsun gibi hissediyorsun.
Öyle kötü oldum ki uyandığımda, doğru bilgisayarıma koştum, açtım Youtube'u, PewDiePie'ın gülen halini izledim. Kendimi daha iyi hissetmek için.
Çünkü rüyamda hiç gülmüyor, aksine donuk bir şekilde anlatıyordu her şeyi. Gülünce de çok buruk bir gülüş oluyordu ve uyanmama yakın ağlamamaya çalışıyor gibi bir hali vardı.
Yanlış anlamayın, onun bu haline üzülmedim. Anlattığı hikayede kendisi de vardı ve o kadar etkileyici bir hikayeydi ki...
Kısaca anlatılmaz yaşanır diyeyim. Benim rüyalar film gibi oluyor genelde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yazarın Hayatı
Non-FictionSayfaları çevirin ve hayatınızdaki parçalarla tekrar tanışın, çünkü bu; ❝benim hikayem❞ Bizim hikayemiz. »»» Durum şu; panonun önünde, birbirini ezmeye çalışan, bağırıp çağıran bir hayvan sürüsü var. "Sakin ol dostum, onlar senin okul arkadaşların...