33 Gün Önce - 13 Ağustos, Tıkınma Günü

200 11 0
                                    

33 Gün Önce

Yazar sıkıntıdan ölmek üzere.

Bu doğru, her an düşüp bayılabilirim. Ve daha saat sabah 10.

Okul öncesi, bütün kontrolleri yapıyoruz. Geçen gün, göz doktoruna gittik ve bana gözümde kızarıklık olduğunu, bilgisayara hiç bakmamam gerektiğini söyledi. Tavsiyesine hiç uymadım.

Bugün kan verdim ve üç gün sonra da diş doktoruna gideceğim. Onun dışında, daha okul alışverişine başlamadık bile ve almamız gereken bir sürü şey var. Düşünün artık, evde bile kurşun kalem bulamıyoruz.

Ne yazacağımı da bilmiyorum açıkçası, çünkü kalkalı sadece 2 saat 45 dakika oldu, tam olarak. Sabahın köründe uyanarak ne halt yediğimi de sorabilirsiniz. Ben de bilmiyorum.

Az önce, dondurma yerine -artık ne varsa içinde- bulan çocuğun dramını yaşadım. Ne oldu, diye sorarsanız da, açtım buzdolabını. "Aa, ne güzel dondurma var!" diye sevindim ve açtım kabını. İçindeki neydi, emin değilim, turşu mudur nedir? Tam kalbime bıçak gibi indi resmen.

***

Yarım saat oldu ve ben sadece yazacak bir şeyler arıyorum.

Saat on ikiye yaklaşıyor, birazdan annem gelir. Onun iş yeri buraya çok yakın olduğu için, yürüyerek gidip geliyor. O bir doktor ve öğlenleri bana yemek hazırlamaya geliyor. Öğle yemeği hazırlayacak kadar hamarat olamadık bir türlü.

***

Saat çoktan 15:13 oldu, ben daha yeni yazıyorum. Elbette ki, bu sürede yaptığım tek şey Wattpad'de kitap okumak ve tıkınmak oldu. Bir şey hariç!

Bizim burada, Çarşamba günleri pazar oluyor, bir de bizim özel bir manavcımız var. Annemlerle çok iyi anlaşıyor falan. Neyse konuya geleyim, bu adam annemin aldıklarını bizim apartmana kadar getirdi.

Hani biz de üçüncü kattayız ya, hani bir de asansör yok ya, gariban adam o üç merdiveni ellerinde poşetlerle çıkmaya çalıştı. Bir de, bizim kapının zili çok tuhaf ya. Kapının iki yanında düğme var, sağdaki düğmede hiçbir resim yok, soldakinde ışık resmi var. Adam ne yapsın, sağdakine bastı tabii.

Ama dediğim gibi, bizim zil çok tuhaf. Çalmadı tabii. Niye? Çünkü ışık düğmesine basarsanız çalıyor zil. Bizim apartman da böyle, ne kafayla yaptılarsa artık.

Adam geldi ben de poşetleri içeri aldım. Sonra demez mi "Bir daha geleceğim." diye. 'Allah'ım ne diyo bu?' anı yaşadım resmen. Arkadaş, "Bir daha geleceğim." demek ne demek? Sanki intikam alacakmış gibi. Olur ya filmlerde, "Tekrar geleceğim, o zaman görürsün gününü." derler falan.

Tırstım tabii ben, ama bekledim, nedense. Kapıyı açık bıraktım, bu sırada eşyaları mutfağa taşıdım. Bir anda kapı kapanmaz mı? Arkamı nasıl döndüm bilmiyorum, bir de bir korku hikayesi okumuştum. Arkamda bana doğru yaklaşan bir palyaço bekliyordum açıkçası.

Meğer ceryan yapmış kapı.

Sonra aşağıdan sesler geldi tabii. Ben de bakıyorum, adam gelir belki diye. Manyak mıyım neyim? Hani olur ya korku filmlerinde, "Şimşek çakıyor, elektrikler yok, kapı da çalıyor. Kesin pizzacıdır, açayım da öleyim." tarzı kızlar, işte tam onlar gibiydim.

Adam da geldi zaten. Elinde bıçakla. Bir korktum, bir korktum, dermişim. Şaka, o kadar adrenalin nerde? Ellerinde, üç domates poşeti merdivenlerden çıktı. "Oha." diye düşünmeden de edemedim hani. O kadar domatesi yersek, bizim aileyi düşünemiyorum ben.

Neyse, onları da taşıdım mutfağa. Sonra geçtim biraz oyun araştırdım. Malum, daha yeni bir oyun -Tomb Raider- bitirmiştim, yenisi de lazımdı ama, değil mi? Assassins's Creed'e baktım, ama kontrolleri çok karışıktı, sadece koşmak için iki tuşa basmanız gerekiyor, çok üşendim, ne yapayım?

Bakmadığım oyun kalmadı, sonunda Watch Dogs'da karar kıldım. Şimdi sorabilirsiniz, yazar kız mı erkek mi, diye. 'Ben de bilmiyorum.' dermişim, diyerek ikinci şakamı yapıp devam ediyorum. Kızım.

Ona daha önce de başlamıştım, ama bir bölümü geçemiyordum. "Kızsın, tabii geçemezsin." diyeni gebertirim. Neyse, şu polislerden kaçmanız gereken yer. Oynayanlar bilir, hani polis alanını terk ediyorsunuz falan.

Ben ne yapacağımı anlamadım tabii, polis alanı neresiydi, haritaya baktım, orda da yok. Bir kriz tuttu beni. Ben de bilgisayardan baktım. Polis alanı baya geniş bir alanmış meğer, videodaki adam bile zor bulmuştu. Ben de uzun bir süre polis alanında gezdim, elbette ki bulamadım. Bu yüzden oyunu kapattım, çünkü sinir olmuştum.

Sonra aldım elime Ipad'imi. Açtım Wattpad'i. Kütüphanem ağzına kadar doluydu zaten, okumam gereken kitapların yanında, bir de "Şu Çılgın Türkler" kitabını yaz için okumak zorundaydım. Okul ödev vermişti ve ben daha otuz birinci sayfadayım, bilmeyenler için, kitap yedi yüz sayfa. Üstüne üstlük, kitap hakkında kompozisyon yazmam da gerekiyor.

Neyse konuya gelelim, açtım "My Wattpad Love"ı okumaya başladım, güzel kitap, hakkını vermeliyim. Her neyse, bayağı bir bölüm okudum, şu an otuz birinci bölümdeyim. (Otuz birin laneti midir, nedir?)

Okuyacak gücüm de kalmadı, ben de oturup bunları yazmaya başladım.

Bu arada otuz üç gün kaldı okulların açılmasına. Yakında depresyona girerim artık. En beteri de, sürekli sınıf listesine bakma durumunda kalmam.

Açıklayayım, benim okulumda her yıl sınıf değiştiriyorlar. Mesela bu yıl, çok kötü bir sınıf düşmüştü bize. Bildiğiniz sınıf parçalara ayrılmıştı. Her neyse, yani sınıfında kimlerin olduğunu bize okul başlamadan liste olarak veriyorlar. Ben de bakıyorum, yayınlamışlar mı diye.

Elbette yayınlamamışlar, sözü bile geçmiyor.

Her neyse, okul alışverişine şu sıralar çıkmak lazım sanırım. Ben de evkuşu olup çıktım zaten. Hiç dışarı çıkasım yok şu sıcakta.

***

Bugünü "Tıkınma Günü" ilan etmiş bulunuyorum. Bakayım tarihe, evet 13.8.2014. "13 Ağustos, Tıkınma Günü" Seneye unutturmayın da, kutlayalım.

Patlamış mısırın, dondurmanın ve bir sürü atıştırmalığın ardından, az önce de çikolata yedim. Koltuğu bir görseydiniz, göremezdiniz. Ambalajlardan gözükmüyordu zaten. Sonra bu kız nasıl kilo almıyor, oluyor. O konulara hiç girmeyeceğim.

Bir Yazarın HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin