Derslerimizin en yoğun olduğu gün salı günüydü bizim okulda. Dediğim gibi her dersi severdim aslında ama bazen hani olur ya, hiçbir şey yapmak istemezsin, sevdiğin dersi bile. Öyle bir günde gibiydim. Ama yapmam gerektiğinin de farkındaydım.
Dersleri aksatamazdım, en başta kendim için. Ama ayrıca söz verdiğim insanlar da vardı. İlk ders itibariyle yoğun bir gün beni bekliyordu sanırım, ders açısından.
Bugün Dong Min'in canının sıkkın olduğunu farketmiştim. Normalde güler yüzlü bir çocuktu ancak bugün hiç öyle gözükmüyordu. Ancak ben sabahtan beri sesimi çıkarıp ne olduğunu sormadım. Dediğim gibi dersler yoğundu zaten, pek soracak zamanım da yoktu. Ya da bu tamamen benim bahanemdi, ben gerçekten konuşmama işini abartmıştım.
4. ü dersin teneffüsünde bir şey demeden ayaklandım. Dong Min'in sürekli muzlu süt içtiğini gördüğümden bunu çok sevdiğini anlamıştım. Sanırım onun iyi hissetmesini sağlamalıydım.
Kantine giderek muzlu süt ve bir iki atıştırmalık aldım. Dong Min bana gerçekten masum geliyordu ve insan ister istemez o saflığı yüzünden başına bir şey gelir korkusuna yakalanıyordu. Elimdekileri dikkatle tutarken sınıfa ilerledim.
Hızlı adımlarla sınıfa girmeye çalışırken sınıftan çıkan kişiyi farketmediğim için hızlı bir şekilde birbirimize çarpmıştık. Elimdekiler dolayısıyla ve bana göre büyük olan cüsseye karşılık geriye doğru sendeleyecekken bileğimden tutarak durdurmuştu. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım.
Kim Yugyeom... Neden her seferinde bu çocuk burnumda bitiyordu? Ama bu sefer gerçekten burnumda bitmişti. Burunlarımızın değmesine az kalmıştı ve ben sadece gözlerine boş boş bakıyordum. Olduğumuz durum garipti ama ona karşı verdiğim en küçük tepkiyi yanlış anlayabilirdi. Karşımda sırıtması iyice sinirimi bozuyordu. Amacı neydi acaba?
"Dudakların.. Güzelmiş."
Dediği şeye karşılık kolumu elinden kurtardım ve ona omuz atmayı umursamadan içeri geçtim. Bize bakan gözleri umursamadan sırama geçtim. O ise dışarı çıkmıştı.
***
"Gerçekten çok teşekkür ederim Bambam hyung."
"Hadi ama kaçıncı teşekkürün bu, önemi yok dedim ya."
"Ama-"
"Aması yok. Mutlu olduysan gerisi önemsiz. Canını sıkma yeterli."
Memnuniyetle gülümsedi ve başını olumlu anlamda salladı. Ben de gülümsedim. Cidden bir derstir teşekkür ediyordu.
***
Sondan bir önceki dersin, yani tarihin boş olduğunu öğrenmiştik. Tüm gün zaten yorulmuş ve çok çalışmıştım. Bu nedenle bu haber beni gerçekten sevindirmişti. Ama sanırım sevinmemeliydim. Sınıfta var olan gereksiz Yugyeom ve Jungkook'u unutmak tamamıyla benim hatamdı.
Telefonumu çıkarıp öylece instagramda gezinmeye başlamıştım. Maksat canım sıkılmasın... 5 dakikayı geçti, geçmedi ki her iki yanımdan kolunu sırama dayıyarak başımın hemen yanına başını eğen bedeni farketmiştim. Jeon Jungkook? Amacın neydi?
"Bebeğim? Sıkılmıyor musun burda tek başına?"
Gereksiz işte. Belki de amacı herkesi bana düşman etmekti, bilmiyorum. Ama bu benim umrumda değildi. Jungkook'un platonikleri bana doğru bakmaya başlarken tepki vermedim. Dong Min'de bize bakıyordu ve herkes şaşkındı. İçten içe bende öyleydim aslında. Jungkook niye benimle bu kadar yakın durup bana bebeğim diyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I HATE YOU - YUGBAM
Fanfiction"Hoş geldin Kunpimook Bhuwakul, iyi anlaşacağımıza eminim."